COŞUNCA AKIP GİTMİŞİM

166 2 1
                                    

Yıllar geçti gitti. Hızlı mı, yavaş mı pek bilemem ama, sanırım zaman hep aynı hızla ilerledi durdu da ben bazen onu dolu, dolu kullandım, bazen hiç önemsemedim akışını izledim... Kimi zaman elime geçen olanakları "Bu bir fırsattır" diyerek kullanmaya çalıştım, kimi zaman burnumu kıvırıp, kibirle yanından uzaklaştım. Kimi zaman "Yaşamasaydım" derken, kimi zaman Dünyalar benim oldu. Sevinç çığlıkları attım... Uzatmayalım, inişleriyle çıkışlarıyla sıradan bir yaşamdı geçen yıllar...

Birden ne oldu da bu öykü başladı. O sıradan yaşam, anlatıma konu olabilecek bir olaya dönüştü, tümüyle anımsamıyorum. Ama gönül bu, bazen tuğrayı gözünden vuruyor... Sizin sıradan dediğiniz yaşamınız, birden ömür denen merdivenin üst basamaklarına ulaşmadan kanatlanıp bulutlara erişiyor, sevinç ve mutluluk içinde uçuşuyorsunuz. Ben burada kuş gibi uçmaktan değil, kelebek gibi uçuşmaktan, bir oraya, bir buraya, bir şuraya kanat çırpmaktan söz ediyorum. Gönlüm işte böyle uçuşuyor... Kıpır, kıpır yerinde duramadan, durup dinlenmeden, bıkıp usanmadan uçuşup duruyor...

Eh kolay değil. Deli gönül coşunca bir kez, onu tutmak olanaksızmış. Alır başını gidermiş. Kah coşar çağlarmış, kah başını çarpa, çarpa dolanır yanarmış... Onu dizginlemek, ona "Dur hele" diyebilmek olmazmış. Coştu ya bir kez! Onu izlemekten başka bir seçeneğiniz kalmazmış... Kıyıya çekilip coşup çağlamasına, çarpa, çarpa köpük, köpük beyazlamasına bakılırmış... Deli gönül bu: Coşar da coşar işte... Fokurdayarak akan, köpüren sular gibi ıslık çalan yel gibi, şakırdayan yağmur gibi akar, akar, akarmış...

- Neden coştun birden? Ne oldu sana deli gönül?

- Sorma. Olan oldu işte. Yaşamadığım kadar güzel, yaşanmayacak kadar ulu bir an oldu... Çaldı gitti gönlümü... Bir şimşek, bir ışık: Çakınca kör oldum. Onu izler oldum...

- Deli gönül çarpa, çarpa, coşa köpüre, sevinçle nereye gider?

- Coştu deli gönül. Bırak hele ona karışma...

- İyi ya! Nerelere gidecek? Yıllar boyu sustu da şimdi nerelere gidecek?

- Sen kim olursun da karışırsın? Sen ne bilirsin de onunla uğraşırsın? Gönül bu: Susar, susar da coşar birden...

- Hem de ne coşma! Ne dağ kaldı. Ne de ova. Sildi süpürdü her yanı...

- Yeter be dostum! Yeter! Anladım coştu. Ama merak bendeki de. Sana ne ola?

- Ben uçtum bir kez. Bırak süzüleyim. Bırak uçmanın keyfini yaşayayım...

- Bırakayım seni de, meraklandım bir kez... Nedir seni bu hallere koyan?

- Unut onu sen! Kimselere diyemem. Ben yıllarca bekledim. Hep mutlu olmak istedim. Yakardım. Sızlandım. Geceleri aya, yıldızlara seslendim. Gönlüm için dilekte bulundum. Kurttan, kuzudan, uçan kuştan, sallanan yapraklardan, yağmurdan ve yelden destek bekledim. Sonunda mutluluğa eriştim. Şimdi mutluluğun gizemini söyler miyim?

- Bilemem senin durumunu... Gözlerin parlamıştı. Yüreğindeki kıpırtıyı, soluğundaki kesintiyi görünce ola ki bir sorunu vardır, bir otacı gerekir demiştim... Nereden bilirim "Sevda"dır seni coşturan, köpük, köpük akıtan...

- Olmadı işte. Sana sevdadan söz eden oldu mu? Sevgiyi de dilime dolamadım. Bu sözcükleri nereden çıkarttın?

- Hiç! Seni üzmek istemem. Sana durup dururken açıklama gereği duyacağın bir şeyler söylemiş olmak da istemem... Ben yalnızca...

- Nedir "Yalnız" olan? Bir coşkuya kucak açıp sevinçle desteklemek mi? Yoksa yaşamadığın için mutluluğu ve sevinci yaşamış olana engel olmak mı?

KISA HİKAYELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin