I SEE FIRE

611 46 26
                                    

(Y/N) Öhm.. Aslında tanıtım 10 beğeni olduğunda paylaşacaktım. Ama 70 okumaya ulaşınca dayanamadım. bölümü daha çok seveceğinizi düşünüyorum. Yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemezseniz çok çok mutlu olurum. Yani bu bölüm biraz durgun gibi ama güzel bir konusu var. Desteklerinizi bekliyoruuum *-*-*-*

1.BÖLÜM

Kyungsoo

Güneş bütün yakıcılığıyla 2 katlı müstakil eve vururken gözlerini açmamakta direndi. Siyah telefonundan gelen ısrarcı alarm sesi yüzünden başını yastıktan kaldırmadan boğuk sesiyle bir küfür savurdu. Lanet hayatta lanet olasıca erken kalkmaktan daha çok nefret ettiği bir şey varsa o da kesinlikle bu erken kalkışın sebebinin lanet okula gitmek olmasıydı. Önce sağ ayağını sürükleyerek yataktan yere bıraktı. Hemen peşinden sağ kolu yerle buluştuğunda hala yarısı yatağın cazibesinden kurtulamayan bedenini zorlukla en sadık sevgilisinden - ah tabi ki yatağı ve yastığı - ayırdı. Nefret dolu bakışlarını hala ısrarla bağıran telefona çevirdi. Sanki karşısında yumruk atabileceği canlı bir varlık varmış gibi yumruğunu kaldırıp :

"Susmamaya devam et evet aynen böyle birazdan parçalarına ayrıldığında da böyle avaz avaz bağırabilecek misin bakalım."

Masanın üzerinde titreyen telefona tehditler savurarak eline aldı alarmı kapatıp sinirle yatağın üzerine fırlattı. Ayaklarını sürüyerek banyoya ilerledi. Mavi ve yeşilin en uyumlu tonlarıyla üzerine bastıkça denizin üzerinde yürüyormuş etkisi yaratan soğuk fayansları ezerek lavabonun önüne geldi aynadan kendine bakarken egoistçe sırıttı.

"Kyungsoo tanrıların yeryüzüne inmiş hali gibisin adamım bu yüzle nasıl başa çıkıyorsun."

Tamam kabul egoist biraz hafif bir ifade olabilirdi. Kyungsoo egonun vücut bulmuş haliydi. Yüzünü yıkadıktan sonra artık alıştığı yeni okula başlama ritüelini gerçekleştirmek için yeniden odasına dönüp siyah okul üniformasını üzerine geçirmeye başladı. Bu okulda seveceği tek şey üniformaydı. Siyah onun favori rengiydi. Hazırlanmayı bitirdiğinde saçlarını düzeltmek için aynanın karşısına geçti.

" Beni iyi dinle ahbap şu adalet ve haksızlıktan nefret ederim zırvalığını bir kenara bırak. Eğer buradan da bu atılırsan seni - yani aslında kendimi- eve kapatırım"

İçerisinde sadece çizim defteri ve kalemlerinin olduğu sırt çantasını ve yarım saat önce küfürler ederek yatağa savurduğu telefonunu alıp odasından çıktı. Merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Yanındaki duvar birbirinden eşsiz tablolarla bezeliydi. Tıpkı evin kalanının olduğu gibi. İlk gördüğünüzde bunların Picasso, Dali, Van Gogh gibi ressamların elinden çıktığını düşünebilirdiniz. Ancak bunlar henüz 17 yaşındaki Do Kyungsoo ya aitti ki kendisi Kore'nin en genç ve en sevilen ressamlarından biriydi. Aynı zamanda en genç ve en tehlikeli.. -ah şimdilik bunu bilmeseniz de olur.-

Ayakkabılarını ayağına geçirip boş bir taksi bulabilmek için yürümeye başladı.

Sehun

Birkaç liseli kız fangirl modunda kıkırdayarak başını cama yaslamış arabanın içerisinde uyuyan sarışını gözetliyordu. Polis memuru çok lüks olmayan arabanın siyah camını bezgince tıklattı. Sarışın sıçrayarak ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bir süre boş bakışlarla etrafa bakındı. Polis memurunun uyarısıyla camı açtı. Memur yazdığı ceza kâğıdını una uzatırken:

"Buraya gece boyunca park edemezsin genç adam. Bunu sana daha kaç defa söylemeliyim. Normal insanlar gibi gidip evinde uyusana."

Sarışın çocuk ince dudaklarını aralayarak esnedi. Bu karşı kaldırımdan ince cırtlak sesleriyle bir çığlık tufanının kopmasına sebep olmuştu. Polis memuru bu kez keskin bakışlarını kızlara çevirdi. Birkaç saniye içinde hepsi kaçışarak uzaklaşmıştı. Memur söylenerek uzaklaştığında aynayı kendisine çevirip saçlarını düzeltti. Yumruk yaptığı elleriyle gözlerini ovalayıp öksürdü. Hazır hissettiğinde arabayı çalıştırdı. Arabada uyuyordu çünkü dün gece yine yağmur yağmıştı ve yağmurlu havalarda evde olmak onun için büyük bir eziyetti. Tabi okulda olmak kadar büyük bir eziyet sayılmazdı ama yine de yağmur yağıyorsa Oh Sehun un favori mekânı arabasıydı. Keskin bir manevrayla arabayı okul yoluna çevirdiğinde herkesin ona baktığını biliyordu. Bu hafifçe çok çok hafifçe sırıtmasına sebep oldu. Keskin çene hattı, ince pembe dudakları, gülümsediğinde kısılan gözleri...Bu haliyle kusursuz heykellere benziyordu. Arabasını her zamanki yerine park ettiğinde üzerini düzeltti aynadan yeniden kendisine bakıp yaka kartı olmadığını fark edince telaşla arabanın içine bakındı. Yanındaki koltukta bulduğu yaka kartını yerine iliştirip arabadan indi. Çoktan ders başladığı için bahçe boştu ve Sehun un canı her zamanki gibi derse girmek istemiyordu. Yeni molayı haber veren zil çalmadan önce kendisini okulun kafeteryasına atıp her sabah içtiği - ya da sadece yarısını içtiği- sıcak kahvesini ve favori kekini alıp zaten çoğu boş olan masalardan birine kuruldu. Etrafıyla ilgilenmeden kahvesinden bir yudum aldı yeniden o çok çok hafif olan gülümseyişi yüzüne yayıldı. Gayri-ihtiyari başını kaldırdığında dolu olan birkaç masadan birinde oturan uzun boylu çocukla göz göze geldi. Çocuk yarı tiksinti yarı alay dolu bakışlarıyla Sehun u taciz ederken yeniden umursamadan kahvesine döndü. Bu bakışlara çoktan alışmıştı.

I SEE FIREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin