2.Bölüm,"Eskiye dönüş..."

43 21 4
                                    

Alt başlık, "İlk Mektup."

"Ahu," ismimi duymamla, kafamı kaldırdım. "Yönetmen Sabahat Hanım, seni çağırıyor." Dedi Sinan, sıkkın bir sesle. Kaşlarımı çatarak siyah gözlerine baktım. "Neden? Bir sorun mu var?" Omuzlarını kaldırdı. "Bilmiyorum." Dedi, ayaklarını sürüyerek mutfaktan çıktı.

İçime kuşku düşerken, işten atılmamın şuan ki durumumuz için hiç iyi olmayacağı zihnime bir atom bombası gibi düştü. Sandalyemden kalkarak büyük şirketin, küçük - bizim mutfağımızdan büyük,- mutfaktan, Sinan'ın arkasından çıktım. Mutfaktan çıkmamla her bir ağızdan çıkan  uğultu, yüzümü buruşturmama yetmişti. İnsanlar ellerinde düzinelerce kağıtlarla, telaşla hareket ederken, bazıları çalışma masalarında oturmuş kendilerince çalışıyorlardı. Uğultunun kesin nedeni, insanların kendi aralarında konuşmalarıydı. Onları aşarak, üçüncü kata çıktım. Son basamakları çıkarken, neden-asansörleri-kullanmadım diye kendime homurdanıyordum. Saat neredeyse altı oluyordu. Şubat ayındaki olduğumuzdan atmosfer hafiften hafiften gecenin karanlığına doğru yuvarlanıyordu. Ve bu durum beni sıkıntıya sokuyordu. Biran önce evde olmak istiyordum.

Uzunca koridoru aşarak sağa döndüm. Kapının üzerindeki isme istemsizce gözlerim kayarken kapıyı iki defa tıklattım. Yönetmen: Sabahat Tümer.

Kapıya değen parmak kıkırdağımın oluşturduğu titreşim sesi önce boş koridorda ardından hızlıca atan kalbimin odalarında yankılandı. İçimdeki sıkıntı büyürken, tedirgindim. Bu işe ihtiyacım vardı ve kaybetmek en son isteyeceğim şeydi. Ne kadar çalışmaktan yorulsamda ailem için dayanmalıydım. Bu şirkette en büyük yetki Müdürdeydi. Ardından ise yönetmendeydi. Eğer işten atılacaksam ilk önce Müdür bu kararı onaylardı, geri kalan işleri ise Yönetmen yapardı. İçimde ki kötü vesveseleri atıp aldığım onay sesiyle, derin bir nefes alarak içeri girdim. İçerisi dışarıya göre renkliydi. Dublaj Şirketinin büyük bir geneli sade renklerle dizayn edilmişken, Sabahat Hanım'ın odası mor ve beyazın şahanevi rengiyle donatılmıştı. Çok eşya bulunmaması odayı daha düzenli gösteriyordu. Kitaplık, çalışma masası, misafir ağırlama takımı ve patron masası....

"Beni çağırmışsınız, yönetmenim." Mavi gözler önündeki bilgisayardan kalkıp, benimkileriyle buluştu. Gülümseyerek önünde ki koltukları işaret etti. Demek istediğini gerçekleştirip, mor deri koltuğa oturdum. Sabahat Hanım, çok iyi bir insandı. Tam kafa dengiydi. Çalışanlarıyla sanki eskiden tanışıyormuş gibi yakın davranırdı. Bir sorunumuz oldu mu ilk o yardım ederdi. İyimserliğinin yanında, sıra işine geldimi tek bir yanlışı kabul etmezdi. Bu yüzden biz çalışanlar her zaman ona göre hareket ederdik.

"Bir sorun yoktur, inşallah."

"Aslında var." Sesinde ki hüzün içimde ki sıkıntıyı büyütürken, kalbim adeta ağzımda atıyordu. Liseli olduğum ve daha reşit olmadığım için doğru düzgün bir iş yoktu. Bu işte de yeni birisi gelene kadar geçici olarak çalışıyordum. Her ne kadar burada geçici olarak çalışsamda aylık aldığım miktar fazlaydı ve bu işi kaybetmek için hiç iyi bir zaman da değildi.

Bu sıkıntının yüzümde hal almaması için el verdiğince toparlandım. Hiç bir yorumda bulunmazken, beklentiyle Sabahat Hanım'ın gözlerine baktım. Gülümsemesi alıcı bir hal alırken, yakalanmışlığın utancıyla beyaz tenimde ısınma hissini yüzümün hafif karıncalanmasıyla anlamıştım.

"Sandığın gibi bir şey yok," dedi. Yumuşak sesi içimde ki kötü seslerin üzerini örterken yavaşça nefesimi dışarı verdim. İçimde ki yersiz sıkıntı uçup giderken midemde, kendini benimsettiğinden, küçük bir boşluk oluşmuştu. "Seslendirme ekibinden, Sena Hanım'ın yurt dışında acil bir işi çıktığından ve yeni gelen yabancı filmin bir hafta içerisinde hemen dublaj olması gerekiyor," derin bir nefes aldı. "Seni geçen seferki çalışmada görmüştüm. Sesin güzel ve pürüzsüz; bu iş için uygun. Bir hafta içerisinde sistemde ki boşluğu dolduramayacağımızdan ve senin bu işte az da olsa bilgili olduğundan anlaştığımız filmin seslendirme süreci boyunca ekip birle çalışacaksın."

Son MektupHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin