Savaş biteli on yıl olmuştu.
Çocukluklarını ve gençliklerini tüketen zalim dönemlerin ardından kavuştukları nispeten huzur ve hayat mücadelesi içinde, savaş nesli bambaşka yerlere savrulmuş, bambaşka hayatlar kurmuş; savaşın anılarını değilse de, en azından korkusunu unutmayı başarmışlardı.
Yollarını hiç ayırmayan efsane üçlü; Harry Potter, Hermione Granger ve Ron Weasley, şimdi üç Seherbaz ve hâlâ en yakın arkadaştılar-en azından Harry, ikisiyle de öyleydi. Öbür tarafta, Hermione ve Ron cephesindeyse işler karışıktı.
Savaşın sonlarına yakın, tam da her şey bir belirsizlik, korku ve endişe bulutundan ibaretken öpüştüklerinde; Hermione yıllardır içten içe hoşlandığı adama nihayet sahip olmanın sevincinden sarhoş olma raddesine gelmişti. Bütün o yıllar, anlaşmazlıklarla, kızgınlıklarla, kırgınlıklarla ama en sonunda illa ki sarsılmaz bir arkadaşlıkla geçen yıllar boyunca gizliden gizliye Ron'dan hoşlanmıştı-bazen ondan nefret ettiğini hissediyordu, ama yine de hoşlanıyordu, engel olamadığı bir histi bu. Hislerinin karşılıklı olduğundan epeyce emindiyse de beklemişti, Ronald Weasley, aklını başına toplayana kadar-büyüyüp, kendine güvenen genç bir adam olana kadar.
Ve savaş bittiğinde, her şey yoluna konmaya başlandığında, yaraların acısı taze olsa da kabuk hızla örüldüğünde, daha fazla beklemesi gerekmediğinden emindi. O da öyle yapmıştı, Ron'un yanından ayrılmamıştı, tereddüt etmemişti, arkadaşlıklarını aşka dönüştürme isteğine hayır dememişti. Avustralya'ya ailesini bulmaya gittiğinde Ron da onunlaydı, Hogwarts'a yedinci yılı tamamlamak için döndüğünde, her gün mektuplaşmışlardı, ikisi de Bakanlık'ta çalışmaya başladıklarındaysa, işler çok daha ciddi bir hal almıştı. Ginny'yle beraber kendi mutluluğunda boğulmakta olan Harry'nin bir akşam yemeğinde ondan beklenmeyecek kadar cüretkarca belirttiği gibi, o ve Ron, "nihayet savaşmayı bırakıp sevişmeye karar vermişlerdi". Ve ondan sonrasında da böyle olacağına dair, Hermione'nin hiç şüphesi yoktu.
Nasıl da yanılıyordu.
O ve Ron, iki yıl önce, Ginny ve Harry'den bir yıl sonra evlenmişlerdi ve Hermione, o zamana kadar ufak sürtüşmeler halinde hiç eksik olmayan sorunlarının, evlilikle beraber ortadan kalkacağından emindi. Ron ve onun ilişkisinde zıtlaşma, kavga ve bir türlü aynı frekansı yakalayamama durumu süreğendi, Hermione bazen bıkma raddesine geliyordu ama sonuçta birbirlerini seviyorlardı, bu yüzden, Ron ona bir yüzükle gelip evlenme teklif ettiğinde, hiç düşünmeden evet demişti. Ron Weasley onun hayatının aşkıydı ve hayatının aşkıyla evlenmekten pişmanlık duyacağını bir an bile aklına getirmemişti...
Ve tekrar; nasıl da yanılıyordu.
Mutlulukla ve kanlı canlı bir rüya gibi geçen ilk ayların ardından başlamıştı her şey. O zamana kadar görüp de görmezden geldiği gerçekler bir bir karşısına çıkıyordu; bir türlü ortak noktada buluşamıyormuş gibi görünen alışkanlıkları, Ron'un zaman zaman kabalaşan anlayışsızlığı, çocuk gibi af dilediğinde kabul edileceğini bildiği için koyuverilen umursamazlığı... Hermione onun kötü biri olmadığını biliyordu, onu seviyordu da; ama bir noktada, yaptığı her şey batmaya başlar olmuştu. Yemeğini yeme şekli batıyordu, akşamları kanepeye yayılma şekli batıyordu, ısrarla düzgün tutmaya çalıştığı şeyleri bozmakta sakınca görmemesi batıyordu, uyurken horlaması batıyordu, bir süredir, ona verdiği ıslak öpücükler bile batıyordu. Hermione, onun hâlâ anlayamadığı, daha doğrusu kabullenemediği şeyi, evliliklerinin ilk yılı bitmeden anlamıştı. Onlar uyumsuzdu. Tepeden tırnağa. Aynı evin içinde birlikte yaşayamayacak kadar uyumsuz.
Ama zordu, çocukluğundan beri tanıdığı, sevdiği, güvendiği birini hayatından çıkarmak. Ayrılırlarsa, Ron'un bunu kabullenmekte sıkıntı yaşayacağını, onun peşinden yalvararak dolanacağını ya da daha fenası, öfkelenip ondan büsbütün uzaklaşacağını biliyordu. Ve böyle olursa kendisinin pes etmesinin uzun sürmeyeceğini de. Onu eş olarak kaybetmeyi göze alabilse dahi, arkadaşlığını hayatından çıkarıp atabileceğinden emin değildi.
Hermione, en sonunda, Ron'un onun için ne ifade ettiğini tanımlayabilmişti: Alışkanlık. Hayatının başından beri orada olan ve artık olmazsa hayatının nasıl olacağını bilemediği türden biri.
Bu yüzden, boşanma davası açma kararını vermesi çok uzun sürmüştü. Evliliklerinin ikinci yılına kadar ertelemişti bu fikri; bir akşam evde, o gün gündüz tanıştıkları bir adamı deli gibi kıskanan Ron kontrolden çıkana, onu sakinleştirmeye çalışan Hermione'ye, ağzına gelen her şeyi söyleyene kadar. Ki, hatırlaması dahi tüylerini ürpertiyordu, ağzına gelenler hiç hoş sözler değildi.
Ve buradaydı işte. Bakanlığın altındaki mahkeme salonlarından birinde, kendisine ayrılmış kısımda oturuyor, ondan birkaç metre uzakta duran ve üç aydır görmediği Ron'a bakmamak için kendi kendisiyle savaşarak, davalarının görülmeye başlamasını bekliyordu. İzleyici sıralarında oturan Harry, Ginny, Neville ve Luna'nın yüz ifadelerini hayal edebiliyordu, Ron'un da. Muhtemelen çoktan pişman olmuştu, söylediği ve yaptığı her şeyden ve hâlâ, Hermione'nin ondan ayrılacağına inanamıyor olmalıydı. İşin doğrusu, Hermione de pek inanamıyordu. Ama doğru kararı verdiğinden emindi, ikisi için de.
Dava başlamadan önce, Ron'dan tarafa hızlı bir bakış attı. Kızıl saçlı genç adam, kelimenin tam anlamıyla bitkin görünüyordu, kirli sakalları çenesini örtmüş, göz altları çökmüştü, ama üzerindeki cübbe tertemiz, ütülüydü ve yüzünde, teslim olmuş bir bakış vardı. Hermione'nin baktığını hissetmiş gibi başını çevirdiğinde göz göze geldiler ve Hermione, tanıdık mavi gözlerin arkasına işlenmiş kederi gördüğünde yutkunmak zorunda kaldı. O kederin sebebi olduğunu bilmek acıtıyordu. Onun aynısının yanına bir de suçluluk yüklüydü Hermione'nin içinde ve sadece, tek isteği, Ron'un bunu biliyor olmasıydı. Anlamış olmasıydı.
On beş dakika sonra, ikisi de boşanma isteklerini bildirmiş ve birbirlerinden talepte bulunmamış olduklarından, dava çabucak sonuçlanmıştı. Ve mahkeme salonundan tek başına, ona boğazındaki düğümden başka eşlik eden olmasını beklemeden çıkarken, Hermione Granger, artık yalnız bir kadındı.
Yalnız ve üzgün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Başlangıçlar
FanfictionHogwarts’ta, isteyen herkese yardım edilirdi... Geleceğini ve mutluluğunu arayan, kafası karışmış cadılara bile.