Bölüm 3: Hogwarts'a Dönüş

625 44 22
                                    

Hogwarts...

Hogsmeade'ten şatoya olan yolu yürümeyi tercih etmişti Hermione. Hem etrafa bakıyor, hem de kafasının içindeki düşünceleri bir sıraya koyabiliyordu böylece... Peşini hâlâ bırakmayan tereddütleri ve korkuları da onunlaydı elbette.

Her şeye rağmen, şatonun kapısını karşısında bulduğunda, o tanıdık, güven verici silüet karşısında belirdiğinde; Hermione, içinin, on bir yaşında bir kız çocuğunun heyecanıyla dolmasına, gözlerinin yaşarmasına engel olamadı. Buradaydı işte, karşısında... Hogwarts, asla yıkılmayan kale, her zaman orada bekleyen yuva. Bacalarının tepesinde baykuşlar uçuyor, uzakta, Yasak Orman'ın karanlığı görülüyordu-Quidditch sahasındaki yüksek çemberler bile seçiliyordu belli belirsiz. Her köşesinde, her yerinde çocukluğu, genç kızlığı saklıydı... Hagrid'e uğramalıydı önce belki, şimdi biraz daha yaşlanmış da olsa hâlâ eskisi gibi enerjik, güleryüzlü olan Hogwarts bekçisi onu görünce ne çok sevinecekti-hele bir de öğretmen olacağını duyunca! Fang'in kulaklarını kaşırken, Hagrid'in ona ikram ettiği çayı içer ve onunla havadan sudan konuşabilirdi Hermione-tıpkı, eski günlerdeki gibi.

Ciğerlerini temiz sonbahar havasıyla doldurur ve gözlerindeki yaşları bir gülümsemeyle yerlerine geri gönderirken, içine, aylardır duyumsamadığı bir umut doldu.

Hogwarts'ta, isteyen herkese yardım edilirdi... Geleceğini ve mutluluğunu arayan, kafası karışmış cadılara bile.

*

Hagrid, onu gördüğüne öyle çok sevindi ki, genç kadını kucaklayıp kaldırdığında, Hermione'nin başı neredeyse kulübenin tavanına değecekti. Sonra, ona koca bir kupa sıcak çay ve kendi yaptığı kurabiyelerden ikram etti -Hermione, bir bütün kurabiyeyi yemeyi bile başardı- ve neler yaptığıyla, Harry, Ron ve diğerlerinin durumlarıyla ilgili sorular sordu. Hermione, bu tanıdık, çocukluk kokan kulübede rahatlar, çayını yudumlarken, kendisini hiçbir şeyin değişmediğine ikna edebilirdi neredeyse-sanki birazdan Harry ve Ron da yanına gelecek, sonra beraber ortak salona döneceklerdi, onlar ödev yapmamakta diretirken Hermione ikisini de yardımcı olmamakla tehdit edecek, Weasley ikizleri bir köşede şamata çıkartır, Lavender ve Parvati kıkırdayıp fısıldaşırlarken, Hermione Gryffindorların gürültüsüne kulak tıkayıp bir kitap açacaktı...

Hagrid'in yıllara ve yaşananlara rağmen hep aynı, eskisi gibi, kaya gibi aynı kaldığını görmek, Hermione'ye güç vermişti.

Ve anlattı. Önce planlamamıştı, ama sonra dertlerini dökmeye başladı, bir bir; Ron'dan bahsetti, boşanmalarını -Hagrid duymuştu tabii- nasıl sindiremediğinden... Kafasının nasıl karışık olduğundan bahsetti, bu işi kabul etmekteki tereddüdünden, Harry'nin onu cesaretlendirmesinden, ama hâlâ korktuğundan... Hayatının nasıl bu hâle geldiğini bilemediğinden... Hagrid sessizce dinledi, sonra, zaman zaman açığa çıkardığı doğal, öğrenilmemiş bilgeliğiyle hafifçe omuzuna vurdu Hermione'nin:

"Boşver," dedi. "Belki olman gereken yer burasıdır, belki doğrusu budur, bilemezsin ki, hı, Hermione?"

Hermione de öyle umuyordu.

*

Hogwarts'ta okul yılının başlamasına on gün vardı. Hermione, McGonagall'la görüşmek için gelmişti şatoya, gerçi o işi kabul ettikten sonra, şartların önemi olmadığını ikisi de biliyorlardı.

Şatonun merdivenlerini ağır ağır çıkar, Giriş Salonu'ndan yukarı katlara ilerlerken, neredeyse her adımını yavaş yavaş atıyor; göğüs kafesine çöken ezici özlem hissiyle nefesi daralıyordu... Şato boştu, ama sanki her duvar, her basamak, her toz tanesi bile, Hermione'yi karşılıyor gibiydi. Birkaç tablo, onu gördüklerine fazlasıyla sevinince, Hermione kendi kendisine gülümsedi.

Yeni BaşlangıçlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin