Bu kesinlikle ürkütücüydü.
Arabanın camına yansıyan sıralı ağaçların arasındaki incecik yoldan geçip giderken yanımda anne ve babam vardı. Havada ki melonkolik tat dilime sürülmüş ve acı bir tat bırakmıştı sanki.
Arabadaki atmosferi dağıtan bir ses yükselmişti, "Geldik."
Araba yavaşça dururken, sürücü koltuğunun kapısı açılmış ve babam kendini dışarı atmıştı. Annemde yanındaki yolcu koltuğunun kapısını açarak dışarı yollanmış ve beni arabada tek başıma bırakmıştı. Gözlerimi önümdeki eski yapıya dikerek bir süre bekledim. En sonunda oturduğum yerdeki kapı açınca dışarı çıkmak zorunda kalmıştım.
Restorize edilmiş bina korku filmlerini aratmıyordu. Sessiz binadan içeri süzülerek yürüdüğümüzde aslında okulun gerçekten büyük olduğunu görmüştüm. Bekçi kulübesindeki yaşlı adam bir kaç şey söyleyerek bizi geçiştirmiş ve tekrar uykusuna geri dönmüştü.
Bugün buradaki ilk günüm olacaktı. Geçen yıl anne ve babamla bir anlaşma yapmıştım ki kaybedersem sonunda alacağım ceza yatılı okula gitmekti. Anlaşmanın şartı şuydu; okuldaki tüm derslerimin ortalaması 85' in üstünde olmalıydı ki elbette böyle bir şey olmamıştı.
Sonuç olarak, şehirde ün salan, bütün genç kızların ve erkeklerin korkulu rüyası olan yatılı okula başlayacaktım. Aslında korkulması çok ta garip bir durum değildi. "17. yaş katili" ile aynı şehirde yaşıyorduk. Lakabı buydu. Çünkü her yıl aynı gece ve aynı yerde hep bir ölü oluyordu. Ve kurbanları hep on yedisine yeni girmiş erkek grubuydu. Ve yatılı okulların en çok korkutucu yanıda bu oluyordu; katil kurbanını hep yatılı okullardaki genç erkeklerden seçiyordu. Şuana kadar hiç kız kurbanı bulunmaması gerçeği yine içime biraz su serpiyordu ama yine de bir yanım tedirgindi.
"Müdirenin odası sanırım burası." Babam, kapıdaki isme bakararak elindeki kağıtla aynı mı diye kontrol etti. En sonunda tatmin olmuş bir şekilde kapıyı bir kaç kez tıklattı. İçeriden, "Gir" sesi gelince sessizle içeri girdik.
Müdirenin odası krem rengi ve tonuyla bezeli olmasıyla birlikte oldukça sade görünüyordu. Çevreyi incelemeyi kesip önümde ebeveynlerimle tokalaşan kadına dikkat kesildim. Gözlük çerçevesi ve göz bebeklerinin rengi siyahtı. Otuzlu yaşlarının sonunda, oldukça soğuk ve ciddi görünen bu kadından hiç hoşlanmamıştım.
"Bu okulun ününü çok duyduk. Kızımız eminim burada iyi bir karneye sahip olacaktır." Babam konuşmasını bitirdiğinde müderinin masasının önündeki koltuklardan birine çökmüştü. Annemde tam karşısında koltuğa geçince bende masanın tam karşısında ki üçlü koltuğa kendimi atmıştım.
"Elbette duymuşsunur. Burası prestijli bir okul. Bir geçmişe sahip. Tabiki bir geleceğede." Müdire konuşmasını bitirince cümlelerindeki soğukluk havaya karışmış ve tenimi ürpertmişti.
"Kayıt için gereken tüm belgeler burada, Alev hanım." Babam elindeki kırmızı dosyayı masaya koyup eliyle müdürenin önüne itti. Müdüre dosyayı bir kaç kez karıştırdı ve en sonunda mezar kadar boş bakan gözlerini bana çevirdi.
"Her şey tamam. Almila sizinle vedalaşabilir. Öğrencilerimiz okula dönmeye başladılar. Kızınıza yardımcı olacaklardır." Gözlerindeki boşluk o kadar derindi ki. Belkide bana öyle geliyordu ama bu kadın oldukça korkutucu duruyordu.
"17. yaş katili dün gece yine yapacağını yaptı. Bu sefer hedefini, işlediği cinayet yerinden yüz kilometre uzaklıktaki Kent Yatılı okulundan seçti. Yine ardında hiç bir iz bırakmayarak yok oldu. Polis ve adli tıp incelemelerini sürdürüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAHŞETİN PENÇESİ
Acak120 yıllık bir ağaçtı o. Gölgesinde ki karanlık, bir çok ruhun acısına tanıklık etmişti. Sonbahar geldiği için değil, üzüntüsünden döküyordu yapraklarını. Her yıl olduğu gibi yine bir 9 Kasım gecesiydi bugün. Dehşetin tırnaklarını geçireceği yerler...