Sonbahar yağmuru pencereye çarpıyor, uğusuz bir ses çıkararak aşağı kayıyordu. Gecenin pençesine düşmüş oda karınlıktı. Yattığım yataktan simsiyah görünen tavana gözlerimi dikmiş öylece bakıyordum. Annem ve babam beni bırakıp gittikten sonra kız yatakhanesinin bulunduğu binaya yürümüş ve kalacağım odayı bulmuştum. Odada benimle birlikte üç kişi vardı. Dört katlı bir bina olmak üzere her katında bir sürü üçer kişilik oda bulunmaktaydı. Her katta beş banyo bulunuyordu ki bu özelliği hoşuma gitmişti.
Kızların kaldığı binanın karşısında, erkeklerin kaldığı bina vardı ve tüm özellikler aynıydı. Bu iki binanın ortasında ise bilgi yuvamız -okulumuz- bulunuyordu. Müdirenin bahsettiği şakalardan hiçbiri başıma gelmemişti. Sanırım beni korkutmak için dalga geçiyordu.
Yastığımın altındaki titreyen telefonumun sesini duyunca kafamı kaldırıp telefonumu aldım ve karanlıkta göz kamaştıran parlıklağa alışmaya çalıştım. Mesaj bildirimin üstüne dokunduğumda tüm mesajlar gözlerimin üstüne serilmişti. Az önceki gelen mesajın üstüne tıkladım ve yazıyı okudum.
"Katil bu okulda."
Korku filmleri aratmayan yağmurlu, karanlık gecede güçlü bir şimşeğin çakmasıyla elimdeki tefonu yere düşürdüm. Kalp atışlarım hızlanırken yerdeki telefonum tekrar titremişti. Telefonu yerden alıken yine özel numaradan mesaj gelmişti.
"Katilin kim olduğu öğrenmek ister misin?"
Telefon öylece elimde kalırken, aklım bu olanlara anlam vermeye çalışıyordu ama başarısızdı. Elim titremeye başlarken telefonun ışığı söndü ve ekran karanlığa gömüldü. İçinde bulunduğum oda küçülmeye ve ruhum sıkışırken bu sefer telefon çalmaya başladı.
Özel numara.
Kontrollü bir şekilde kırmızı işareti yana kaydırırken kalbim artık yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Elimi yüzümü yıkamam ve kendime gelmem lazımdı. Karanlık odaya gözlerim alışınca ayağa kalkıp yürümeye başladım. Kapıdan çıkarken zihnim az önceki mesajları düşünüyordu. Müdirenin söylediği şakalardan biri bu olabilir miydi? Elbette olabilirdi.
Dikkatli olmamı söylemişti. Rahatça bir nefesi bırakırken, boş uzun kolidordaki en yakın banyoya ulaşmıştım. Kapıyı açtım ve içeri girdikten sonra kapıyı kilitledim. Işık otomatik olarak açılırken aynanın karşısına geçip kendimi incelemeye başladım. Normal görünüyordum sadece uyuyamadığım için gözlerim biraz kızarmıştı.
Çeşmeyi açıp ilk ellerimi, daha sonra yüzümü yıkadım. Tekrar aynaya baktığımda yüzümden akan su damlaları tişörtüme düşüyordu. Tam dönüp çıkacakken ışığın birden sönmesiyle bedenim taş kesilmişti. Sensörlü ışıktı ve beni görmediği için sönmüş olabilirdi elimi hacaya kaldırarak ışığın tekrar yanması bekledim ama hiç bir şey olmadı. Az önce elimi yıkadığım musluktan su sesi gelince avazım çıktığı kadar bağırmaya çalıştım ama kıpırdayamamıştım bile.
Olduğum yerde kalırken, adım sesi duydum. Tüm hücrelerim bağırmam için yalvarırken korkudan dilim tutulmuştu.
"Neden telefonu açmadın, Almila?"
Bu kelimeler kalbime inme gibi inerken, yüzüme başka birinin nefesi geldi. Ve o anda öyle bir çığlık koptu ki, bir an sağır olacağımı sandım. Ağzıma kapanan bir elle bu çığlığın benden çıktığı anladım ve beni bırakması için ellerini iktirmeye başladım. Ama sırtım sert bir şekilde duvara çarpınca kendi nefesimde boğuluyordum. O anda ışıklar geri geldi ve beni tutan kişinin benim yaşlarımda bir erkek olduğunu gördüm. İlk gözlerinin rengini görmüştüm bal rengi gözler alaycı tavrı mesken edinmiş, bana bakıyordu."Okulumuza hoş geldin, yeni." Her şeyin oyun olduğunu anlamam mikro saniyeleri bile almamıştı. "İlk gün şakaları işte, aslında ilk gün sayılmaz ama canımız çok sıkılıyordu. Dedik okulumuza bir yeni daha gelmiş, süprizlerimizden mahrum etmeyelim." Kolumu tutan elinden kurtuldum ve onu itmeye çalıştım ama yerinden milim kıpırdamamıştı. Ellerini duvarda iki yanıma koyarak, beni kendine hapsetti ve alaycı kelimeleri yüzüme düşmeye başladı.
"Bu küçük bir hoşgeldin şakasıydı." Yüzünü daha çok yaklaştırdı. Bende daha çok duvara yapıştım. "Anladın mı yeni kız?" Boş bakışlarımla onu öldürmeyi diledim.
"Anlamadım." Belkide anladım deyip defolmasın sağlamam gerkiyordu ama dilimi yine tutamıyordum. Hiç beklemediğim bir şekilde beni bıraktı ve az önce beni kendine hapseden eli, kapı kolunu tuttu.
"Yarın anlarsın o zaman." Diyip kilitli kapı kolunu çevirdi ve beni ödü patlamış, alay edilmiş, kızgın bir şekilde bırakıp, gitti.
***
"Ve kalan her zaman bölenden küçüktür." Matematik dersi her zaman sevdiğim bir ders olmuştur ama bu sefer pek öyle değildi. Bu okula karşı zaten bir antiliğim vardı. Üstüne dün geceki olanlar eklenince daha da soğumuştum ki sevdiğim dersler bile birazcık iyi gelmemişti. Ama her şeye rağmen matematik öğretmenini sevmiştim.
Dün geceki olaya dönersek, o aptal gittikten sonra tekrar yüzümü yıkamış ve kaldığım odaya geri dönmüştüm. Aynı odayı paylaştığım kızlardan biri uyanmış, telefonuna bakıp sinsi sinsi sırıtıyordu. Beni gördüğündeki şok sevgilisinin ona, "ben bir gayim ve seni aldatıyorum." demesi ile yarışacak türden bir şoktu. Takmayıp yatağıma girdim ve telefonumu bulup gelen o saçma salak tüm mesajları sildim. İlk gün şakalarıymış. Ölüyordum korkudan haberleri yok. Bunları düşünüp düşünüp daha çok sinir oldum ve gözüme bir gram bile uyku girmeden sabahın ilk ışıklarında kalkıp "yeni okulumun" formalarını giydim. Aynı odada kaldığım kızlar geçen yıldanda tanışıyordu ve oldukça samimi görünüyorlardı.
"Ve bu soruyu da Almila yapsın, bakalım." düşüncelerim bu kelimelrele toz bulutu gibi dağılırken, karşımdaki bana acımasızca bakan hocaya gözlerimi dikdim. Az önce matematik öğretmenini sevmiştim falan demiştim ya küllüyen yalandı.
Tahtadaki soruya baktım. Tek, iyi dersimin matematik olmasına güvenerek ayağı kalktım. Sınıftan kıkırtılar yükselince yüz ifademi değiştirmeden tebeşiri aldım ve ilk günün ilk ders olmasına rağmen konu işlediğimize lanet ederek soruyu çözmeye koyuldum.
Soruyu yüz üç bularak yerime oturuyordum ki, matematik öğretmeninin bakışları yüzünden olduğum yerde durmak zorunda kalmıştım. "Aferin, Almila. Sevdim seni. Otur bakalım yerine." Nedense hiç inanasım gelmiyordu. Yüzündeki alaycı tavır onu daha da itici kılıyordu. Soğuk bir gülümsemeyle gerilen dudaklarım yerime geçene kadar sürmüştü.
Ders 15 dakika kadar devam ettikten sonra zil çalmış ve sonunda kendimi kızlar tuvaletine atabilmiştim. Şansıma tuvalette kimse yoktu. Aynada ki görüntüm, benden bir şeyler var olduğununa dair ufak kırıntılar eşliğinde gözlerimin önüne seriliyordu ama yinede kendimi göremiyordum. Bana bakan kız aslında ben değilmişim gibiydi. Buraya ait olmadığımı biliyordum, burayı hiç sevmediğimi ve sevmeyeceğimi de. Tek çarem iyi notlar alıp, bir an önce buradan uzaklaşmak ve eski okuluma geri dönmekti. O zaman tam anlamıyla ben, ben olacağımı biliyordum.
Okulda inliyen, tenefüsün bittiğinin habercisi olan zilin çalmasıyla aynadaki görüntüme son bir bakış attım ve dış kapıya yöneldim. Kapı kolundaki elim kapıyı açmak için kuvvet uyguladı, ama başarısızlıkla sonuçlanınca tekrar fakat daha fazla kuvvet uygulamaya çalıştı ki bu da boşunaydı.
Ve evet. Sanırım tuvaletin boş olmasının tek nedeni beni buraya kilitlemek ve "şaka" yapmaktı.
Selammm :)) Biliyorum belkide hiç olmadık bir yerde kestim ama bugün aslında bölüm yayınlamayı düşünmüyordum ki, bayram neticesinden dolayı bir şeyler karalamak ve paylaşmak istedim. Şimdi, ilk olarak hepinizin kurban bayramı kutlu ve mübarek olsunn asfhsklsls :)) İkinci olarak yorum ve oylarınız benim için çok değerli. Lütfen okuyorsanız, yorum yapın ve fikirlerinizi paylaşın ki daha güzel bir hikaye olsun. :) Bunun haricinde kendinize iyi bakın. İyi bayramlar :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAHŞETİN PENÇESİ
Acak120 yıllık bir ağaçtı o. Gölgesinde ki karanlık, bir çok ruhun acısına tanıklık etmişti. Sonbahar geldiği için değil, üzüntüsünden döküyordu yapraklarını. Her yıl olduğu gibi yine bir 9 Kasım gecesiydi bugün. Dehşetin tırnaklarını geçireceği yerler...