İtaat Et Ve Kaç.

86 20 0
                                    

Gözlerimi açtığımda, zifiri karanlıkta dans eden mor-kırmızı şekillerden başka, hiçbir şey göremiyordum. Ellerimle gözlerimi avuşturup, etrafa bakındım ama nafile. Ellerimi yere koyup zemini yokladım. Zemin tahminimce çok tozluydu. Tozu ellerimde hissediyordum. Karanlık beni korkutmaktan hiç çekinmiyordu. Buradan çıkmalıydım ama Kör mü olmuştum? Yoksa burası çok mu karanlıktı? Bunlardan daha önemlisi, Burası neresiydi ve neden buradaydım? Bacaklarımı kendime çekip, suratımı dizlerime gömdüm. Buraya nasıl gelmiştim? Hatırlamayı başardığım tek şey, özgür kaldığımdı. Bir şekilde, bir yerde esir gibi kaldığımı ve sonunda özgür olduğumu hatırladım. Bunu hatırlayınca, böyle bir yerde olmama rağmen, yüzümde bir tebessümün oluşmasına engel olamadım. Yere demir düşmüşcesine bir sesin, yankılanarak kulağıma ulaşması, yüzümdeki tebessümü, korkmuş bir ifadeyle değiştirdi. Bacaklarıma sarıldığımda farkettim ki giydiğim pantalon parçalanmıştı. Sanki hareket etme yeteneğimi kaybetmiş gibiydim. Karanlık ve sessizlik, bir olup benim hareket etmemi, korkularımla engelliyordu. Kulaklarım birden çınlamaya başladı. Hemen ellerimle kulaklarımı kapattım ama işe yaramıyordu. Beynim adeta yerinden çıkacaktı. Çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Kulaklarım daha fazla dayanamayıp kanamaya başlarken, duyduğum kararlı ve kalın sesli bir adamın sesiyle birlikte, gözlerim sonuna kadar açılmış, yaşlar süzülmeye başlamıştı. Ses kesinlikle içimden geliyordu. Sesle birlikte tüm organlarım titriyordu.

"Reyahzul Ca Hestare."

Bu kelimeleri hiç duymama rağmen suratım kaskatı kesilmiş, tırnaklarım suratımı biçiyordu. Bir şekilde bu kelimelerin anlamını biliyordum. Anlamları "İtaat et ve kaç." tı ve bu kesinlikle bir rica değil, emirdi. Nedense böyle hissediyordum. Titrek vücudumu kaldırmayı başarınca, bir kör gibi ellerimi önüme uzatarak yavaşça ilerlemeye başladım. Biraz ilerledikten sonra kafama sert bir şeyin çarpmasıyla durdum. Tüm cesaretimi toplayıp, ellerimle bana çarpan şeyi yokladım. Herşey gibi bu da tozluydu. Düzdü ve elledikçe dökülüyordu. Sanırım bu bir duvardı. Sağa doğru ellerimi duvardan çekmeden ilerlemeye devam ettim. Bi' süre sonra duvara korkudan öyle bir yapışmışım ki düşerek bir koridora girdim. Düştüğüm yere kapanıp bağırmaya başladım. Sinirim korkumu yenmişti. "Lanet olsun! Allah kahretsin! Ne işim var benim burada?!" Deyip, avazım çıktığı kadar çığlık attım. Ses tellerimin yırtılmasına yakın gözyaşlarım çığlımı yatıştırdı. Sesim, her yerde yankılanmıştı. Hıçkırıklarımı içimde hapsederek, sessiz ve nefes almaya muhtaç bir şekilde ağlamaya başladım. Ben bu haldeyken, yukarıdan beni izleyen ailem ne yapıyordur acaba? Benim için endişelenmişler midir? Kulaklarımdan boynuma kadar süzülen kanları elimin tersiyle sildim. Yavaşça ayağa kalktım. Şuan ki cesaretim, içimden söylediğim 2 kelime sayesindeydi.

ÖLMEK İSTEMİYORUM!

İçimden sürekli tekrar ediyordum.

Ölmek istemiyorum.

Ölmek istemiyorum.

Ölmek istemiyorum.

Ben ilerledikçe farkettim ki koridor git gide darlaşıyordu. 2 duvar arasında ezilmeme kaç adım kalmıştı acaba? Biraz daha ilerledikten sonra yan yan gitmeme rağmen her adımda, bedenim eziliyordu. Korkum gözyaşlarımı serbest bırakmıştı. Hem ağlıyor, hem de ezilerek ilerlemeye çalışıyordum. Birden aralarında olduğum duvarlar sarsılmaya, titremeye ve dökülmeye başladı. Gözlerimin içine kadar giren döküntüler, acı içinde kıvranmamı istiyordu. İstediklerini almışlardı. Gözlerime batan o küçük taşları, ağlayarak çıkarmaya çalışıyordum. Gözyaşlarımla beraber gözümden düşen düşmeyen her taş için lanet okuyordum. Ne kadar hızlı olabilirsem olmaya çalışıyordum. Bedenim 2 duvar arasında sürtünmekten uyuşmuştu acı falan hissetmiyordum. Hızla giderken önüme paslanmış demirden duvara sabit olan bir merdiven çıktı. Hiç tereddütsüz hemen merdivene tutundum ve kendimi çekmeye başladım. Son gücümle merdivene zar zor tırmandım. Merdiven bitince kendimi yere fırlattım ve sırt üstü yatarak nefes almaya çalıştım. Soluk soluğa kalmıştım. O kadar derin nefesler alıyordum ki bir an akciğerim patlayacak sandım. Nefesimin dengelenmesi bir kaç dakikamı almıştı. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Burdan çıkacaktım ve duşa girip geberene kadar ağlayacaktım. Şimdi ağlayamazdım. Hıçkırıklarımla karışık nefesimle birlikte ayağa kalkmayı başardım. Kamburum çıkmış bir şekilde yorgun yorgun ve ağlayarak biraz yürüdükten sonra ilerde beyaz bir ışık gördüm, gözüme vuruyordu. Gözlerimi acı içinde kırpıştırdım. Sanırım başarmıştım. Sadece bir kaç adım sonra bu lanet yerden kurtuluyordum. Evet öyleydi, ama başaramamıştım. Sadece bir adım sonrası yerdeydim. Gözlerimi sona kalan enerjimle kısık bir şekilde açtığımda elinde fener tutan biri bana doğru koşuyordu. Gözlerim kapandı. Dudaklarım da bir tebessüm oluştu. Kurtuldum ?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 27, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Emreden FısıltılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin