10. Bölüm Yalnızlığım

30 7 9
                                    

......

Eve geldiğimizde hızla odama çıktım. Ve yatağımı görünce gülümsedim. Kendimi yatağa sertçe bıraktım. Bugün gerçekten de bayağı yorulmuştum. Kafamı yastığa koymamla birlikte uykuya kendimi teslim ettim.

.............

Yeni bir gün, ama fazlasıyla sıradan bir gün... Bugün pazar günü ve ben bu günümü sakince kitap ve kahveye ayırmak istiyorum.

Annem bugün de çalışıyor, nöbetçiymiş sanırım, yani yine yalnızlıkla baş başayım.

Kendime kahve yapıp her zamanki yerime geçtim. Yani kimsenin bilmediği ve sadece dostum yalnızlığın bildiği bir yer... Tavan arası. Aslında annem ve sıla abla tavan arasını biliyor, ama benim gizli yerim olduğunu bilmiyorlar. Kitabımı ve kulaklığımı alıp tavan arasına doğru yavaşça merdivenlerden çıktım. Ve gördüğüm ilk kapıyı açtım. Bu kapıyı her açtığımda yüzüme kahve ve kitap sayfaları karışımı bir koku çarpıyor. Aslında bu koku sanki bana huzur veriyor. Kahve ve kitap simgesi olduğu gibi huzurun simgesi... Kapıyı aralayıp içeri girince kapıyı tekrar kapattım. Odanın her yeri meşe ağacı tahtasıyla kaplanmış, ve karşısında üçgen şeklinde küçük bir pencere bulunuyor. Ve pencerenin kenarında küçük beyaz tül. Odanın sol kısmını tamamen kitaplık sarmış. Ve kitaplığın içinde bir dolu kitap. Bu odaya her defasında çıkarken küçük beyaz renkli minderimi de getirmeyi asla ihmal etmiyorum. Ve odadan çıkarken de minderi odama geri götürüyorum. Çünkü annemin ve sıla ablamın burada vakit geçirdiğimi öğrenmelerini istemiyorum. Buranın gizli kalmasını, yalnızlığım ve kendi aramda sır olmasını istiyorum. Minderimi pencerenin kenarına koyup oturdum. Kahvemden bir yudum alıp pencereden dışarıyı seyretmeye başladım. Bu oda bizim evimizin yan tarafına bakıyordu. Dolayısıyla burada ağaçlardan ve bitkilerden başka bir şey seyretmek mümkün olmuyor. Gerek de yok zaten. Tebessümle kitabımın kaldığım sayfasını açtım. Ben daha çok klasik kitapları okumayı seviyorum. "sol ayağım" gerçekten hayat dersi veren bir kitap. İnsana ne kadar azimli olmayı anlatıyor. Gerçekten bu kitabı içtenlikle okuyorum. Kulaklığımı takıp kitaba uygun bir müzik açtıktan sonra okumaya başladım. Bir yandan yarı soğumuş kahvemi içiyor, bir yandan da sırasıyla çalan müziklerle kitaba odaklanıyordum.

...........

Hiç durmadan 50 sayfa okuduktan sonra elimde boş fincanım ile birlikte telefonumu karıştırıyordum. Aa doğru ya sim kartımı sabah çıkarmıştım. Kimse aramasın diye. Kimse aramaz ama olsun ben yine de işimi garantiye alayım. Belki yaren felan arar. Telefonumu kapatıp, hala elimde boş fincanım ile pencereye bakmaya başladım. Odadan hiç çıkmak gelmiyordu içimden. Yalnızlığıma bütün derdimi anlatıyordum. Ve içim boşaldığı
İçin de huzura eriyordum. Ama bu odadan çıkınca yalnızlığımla derdimi paylaşmaya zaman bulamıyormuş gibi bir de, üzerine yeni dertler, yeni anlatacaklarım da ekleniyordu.
Bu çok sıkıcıydı. İşte bu yüzden bu odadan hiç çıkmak istemiyordum. Ki buna ısrarla çalan kapı zili engel oldu. Bu kadar ısrarla çaldığına göre sıla abla evde değildi heralde. Yastığı elime almadan. Odadan çıkıp kapalı kapattım. Ve hızla aşağı indim. Elimde ise hala boş fincan duruyordu. Ama şu an bu fincanı mutfağa bırakmaya zamanım yoktu. Hızla kapıyı açtım. Gelen karşısında biraz duraksadım. İyide rüzgarın ne işi vardı burda? niye gelmişti ?
Kaşlarının bu kadar çatılmasının sebebi ben olamazdım. Ben bunları düşünürken sinirle içeri, girdi. Kapıyı kapatıp bende içeri girdim. Ve şaşkınlıkla konuşmaya başladım.

"rüzgar h-hoşgeldin ama senn... "

Sözümü kesip bağırarak konuştu.

" ya sabahtan beri seni arıyoruz kızım, ulaşamadık ! Neredeydin sen !!! "

Papatyam...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin