Çok özür dilerim bölümde bir aksilik oldu zaten fark etmişsinizdir. Bölümü yazıp yayınlarken bir kısmını-ki bahsettiğim son kısmı- silmişim .Uzun zamandır bilgisayarımda sorun olduğu için girmem imkansızdı. Fark edememişim, bölümü tamamlayıp yayınladım. Bundan sonra her Pazar günü kesin olarak yeni bölüm geleceğini de belirtmek istiyorum. Bu hafta ise üç bölüm yayınlamaya çalışacağım .Tekrar bakarsanız bölüme sevinirim.
"Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmez." Dedi Azura elimde topladığım ateşi önemsemeden sözün sahibini belirttim "Montaıgne" bunu dememle birlikte bağırdı "Odaklan!" elimdeki ateşi içime çekerken ki sıcaklama hissini düşünmemeye çalışarak sıradaki muma geçtim.
1 Haftadır aralıksız çalışıyorduk. Ateş çadırındaki ilk denemem gereğinden fazla ileri olduğu için Azura beni oldukça zorluyordu.
Normalde eğitim 1 ay sürüyordu . Çadırdan çıkmak için hazırlandığımda yanıma gelmiş ve beni zorla tekrar içeri sokmuştu "Sen ne yaptın ?" dediğinde kalakalmıştım Ateş en kolay kabul edilen ama en zor kullanılan elementti. Bunun başlıca nedeni ise zor bulunuyor olmasıydı. Cadı yetisine sahip olmayanlar sadece ateş varken kullanabiliyordu fakat Azura yoktan ateşi var edebiliyordu.
Kesinlikle bir öğretmen gibi değildi. Fakat sürekli olarak çalışıyor ve daha iyisini yapmaya çalışıyorduk. Düşüncelerimin değiştiğini fark eden Azura önümdeki alevi yükseltirken işime döndüm.
Mum öncelikle elime geliyordu. Geldiği yere bedenimdeki sarı , kırmızı, turuncu ne kadar minik ışık varsa geliyor ve bir mıknatıs gibi mum alevini kavradığımda onu içime çekiyor ardından hızlı bir şekilde vücuduma dağılıyorlardı.
Bedenim hızlı bir şekilde güç tatmini yaşarken değişen gözlerim ile termal kamera misali etrafa bakmaya devam ettim. Atan kalbinin üzerindeki hareket ve benzeri şeyler gözümde vücudundaki ısı dağılıma göre değişiyordu.
İlk kez ateşin içinde tam anlamıyla var olmayı deneyecektim ama heyecanlı değildim.
Bedenimin ateşi onu çağırırken son mumu da söndürdüm. Ateşe doğru yürüdüm, çadırın ortasındaki büyük ateş ben yaklaştıkça yükselirken gözlerimle onu daha dinginleştirdim. Sözcükleri tekrar zihnimden tekrar ettim.
Sözcükler latince olduğu için telaffuzuna ayrıca çalışmam gerekmişti. Genellikle büyüler latince yapılıyordu. En azından elementlere seslenirken bu dili kullanıyorlardı.
Ateşin önüne geçtim bedenim şu anda ateşe ihtiyaç duyuyordu. Hatta ona muhtaç olmuştu.
Varlığıma katılmayı kabul eden tüm ateş parçaları ana parçaya katılmak için bana yalvarıyordu.
Alev almış gibiydim. Mıknatısın ters kutuplarından biriydim , uyumsuz uyumumu arıyordum.
Ayak parmaklarımdan başlayan alevlenmeyi hissettiğim de daha fazla bekleyemeyeceğimi fark ettim. Şu anda tüm bedenim heyecan ve sabırsızlıkla yok oluşa hazırlanırken bağırdım "Ignis , propitiabitur mihi."
Ateş beni içine kabul etti. Tüm varlığım tarifsiz bir şekilde doyuma ulaşırken gözlerimi kapattım ve dudaklarım arasından firar eden kahkahama engel olmadım.
Bedenim ait olduğu yerdeydi. Başarmış mıydım bilmiyorum ama bu his tarif edilemezdi ve bitmesini asla istemiyordum.
Sonunda gözlerimi açtığımda aynı yerde dikildiğimi gördüm. Daha farklıydı ama gözlerim hala termal kameralar gibi etrafı tarayabiliyordu. Karşımda oturan Azura'yı gördüm. Kızıl saçlarını tek omuzuna toplayarak mumları yakmaktan kullandığımız kibriti çıkardı ve yaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMAZON ☽☾
FantasyBundan yüzyıllar önce yine oradaydı. Kadın, tarihin tozlu sayfalarında bile yer etmiş bir savaşçıydı. Bu savaşçı kadınlar, korkusuzdu, acımasızdı, güçlüydü, kararlıydı, zeki ve çevikti, bir meleği andıran kadar güzel bir şeytan kadar sinsiydi. İsted...