2. Bölüm - Yalnız Seyahat

124 9 0
                                    

Burak denizin ve güneşin keyfini sürerken Onur hala uyumaktaydı. Çalan telefonla uyandı ve yarı uyu halde cevap verdi.

"Efendim."

"Nasılsın canım?"

"İyiyim ablacım, hayırdır bu saatte."

"Bu saat dediğin 11. Hem bir şey olmadı öylesine aradım."

"Tamam öğlen olmuş kabul ama öylesine insan aranmaz, bir şey mi oldu?"

"Babam.. Biraz rahatsızlandı hastaneye kaldırdık, şu an odasında uyuyor."

"Eğer daha ciddi bir şey varsa ve söylemiyorsan hiç iyi olmaz. Hangi hastanedesiniz? Tamam, hemen uçağa binip geliyorum."

"Canım benim gelmeni gerektirecek bir durum yok, gerçekten iyi. Ben sadece.."

Daha fazla dinlemenin zaman kaybı olacağını düşünerek telefonu kapattı. Yataktan kalkıp hemen hazırlandı. Birkaç kere Burak'ı aradı ancak telefona cevap vermiyordu. Denizde olma ihtimalini hatırlayınca aramaktan vazgeçti ve mesaj attı.

"Dostum, acil İstanbul'a gitmem gerekiyor. Babamı hastaneye kaldırmışlar. Birkaç güne dönerim. Beni planlardan haberdar et."

Onur alelacele havalimanına gidip bulduğu ilk uçakla İstanbul'a döndü. Hastaneye gittiğinde babasının iyi olduğunu görüp rahatladı. Daha uyanamadan İstanbul'a gelmek durumunda kalmıştı, gece ne olduğunu hatırlamıyordu ve başı ağrıyordu.

"Bu kadar içecek ne vardı? Bir kere dozunda bıraksan şunu ölürsün zaten."

"Anne.!"

"Hoş geldin oğlum."

"Hoş bulduk anne, şükür ki hoş bulduk. Babam iyi çok şükür, Allah bize bağışladı."

"Arasan yeterdi oğlum, zaten akşama taburcu oluyoruz." O sırada telefon çaldı. Burak'ın deniz keyfi bitmiş, aramaları ve mesajları sonunda görmüştü.

"Onur, iyi misiniz? İstersen hemen gelebilirim."

"İyiyiz kardeşim şükür. Babam biraz rahatsızlanınca telaş yapıp geldim hemen."

"Tekrar söylüyorum, ihtiyaç varsa gelebilirim kardeşim."

"Gerek yok kardeşim, plandan haberdar et beni."

"Tamam dostum görüşmek üzere, herkese selam söyle."

Burak, günün yorgunluğunu yemekten sonra içilecek bir orta kahveyle atmayı planlıyordu. Çeşme'nin dar sokakları ve taş evleri arasında çekim yaptığı sırada keşfettiği yere geldi. Burası tarihi yansıtıyor ve insanın ruhunu dinlendiriyordu. Şehrin mimarisine ve güzelliğine aşık olmuştu. Belki emekli olduğumda buraya yerleşirim düşüncesi oluştu kafasında. Okuduğu kitabın tam ortasına gelmişti. Hikaye öyle derinden ilerliyordu ki neredeyse karakterlere müdahale edip olayları hızlandıracaktı. Biraz dinlendikten sonra tekrar fotoğraf çekmek için oradan ayrıldı. Bunca kalabalık içinde yalnız kalmış biri olarak, kalabalığı sonsuzlaştırıyordu karelerinde. Biri vardı ilerde, tam köşeyi dönerken gördü. Omuzlarından salınan sarı saçlarıyla adeta büyülemişti. Birkaç fotoğrafını çekmek için peşinden gitti ancak bulamadı. Belki evine girmişti, belki de öyle biri yoktu ve sadece bir göz yanılmasıydı. Çekimini bitirdi, son gecesi için otele döndü sabah Bodrum'a gitmek üzere yola çıkacaktı. Merakına yenik düşüp biraz daha kitap okudu. Gözleri sahneyi sonlandırmak üzere geldiğinde saat 3'e geliyordu ve sabahın köründe kalkacaktı. Daha fazla direnmenin yorgunluğa yol açacağını bildiğinden önce kitabı, sonra ışığı kapatıp uyudu.

Sabahın erken saatlerinde otelden ayrılmış Bodrum yoluna vurmudu kendini. Onur'a mesaj gönderdi.

"İstikamet Bodrum. İlerii!" Uyandığında gelecek cevabı merak ediyordu. Özenle sıraladığı şarkıları dinleyerek yaptığı yolculuk sırasında yoruldu ve yolun kenarında gördüğü bir çeşmede dinlenmek için küçük bir mola verdi. Yüzünü yıkayıp, mesaisini bitirmek üzere olan güneşe dönerek otele gittiğinde uyuyacağı uykuyu düşünerek keyiflendi. Çeşmenin arkasında bulunan bahçeden, bir elma aldı. Elmayı yıkadıktan sonra tam ısıracaktı ki, arkasında büyük bir gürültü koptu. Her ne kadar olmasını istemese de tahmin ettiği gibi arabasına çarpılmıştı. Aklına az önce hayalini kurduğu uykunun imkansızlığı geldi. Sinirlendi fakat arabaya çarpanın bayan olduğunu görünce öfkesini içine atıp susmayı tercih etti. Üzerine giydiği kırmızı elbisesi, sarı saçları ve gökyüzünden esinlenmiş mavi gözleriyle indi arabadan.

"Çok özür dilerim, isteyerek olan bir şey değildi."

Burak, karmakarışık duygular yaşamaya başladı. Sanki o gözlere daha önce bakmış ve sesi daha önce duymuştu.. Konuşamadı, kekeledi..

"Ö... ö.. önemli değil. Ancak günümü mahvetmeseydiniz daha iyi olabilirdi." dedi. Mesleğine karşı hassasiyetini onu tanıyan herkesçe bilinmekteydi. Sert mizacı, net söylemleri vardı ancak, içinde bulunduğu duruma kendisi de anlam verememişti.

"İsterseniz polis çağıralım." dedi Burak, daha sonra tanışmadıklarını fark ederek;

"Pardon, bu arada ben Burak." Burak elini uzatmadı çünkü karşısındaki gizemden korkuyordu.

"Bende, Sude memnun oldum." Cevabını aldıktan sonra uzanan eli istemeden de olsa sıkmak durumunda kaldı.

Tekrarladı, "Dediğim gibi, isterseniz polis çağırabiliriz.". Sude hasarın büyük olup olmadığına baktıktan sonra, "Sanırım kendi aramızda halledebiliriz." dedi. Burak olumlu yaklaşarak, önce çekici çağırdı, sonra uyuyamayacağı geldi aklına tekrar ve gülümsedi.

Sude, zengin bir ailenin kızıydı ve arkadaşlarıyla birkaç günlüğüne güneye kaçamak yapmanın iyi geleceğini düşünmüştü. Tatiline kaza ile başlamasının ailesi tarafından duyulmasını istemedi. Çünkü hem keyifleri bozulacak, hem de telaşlanıp yanına gelmek isteyeceklerdi. Tüm bunlar şaşkınlık içinde gerçekleşip, Burak şaşkınlık ve kızgınlık arasında gidip gelirken çekici bulundukları yere gelmişti. Araçlara bindiler ve araçlar çekiciye yüklendi. Arabalarda fazla hasar yoktu, ancak hava kararmak üzere olduğundan arabaların yarın teslim edileceği söylendikten sonra Burak'ın siniri bir kat daha artmıştı. Tamircinin kartını isteyip, taksi çağırıp çağıramayacaklarını sordu. Sude'nin araçta bulunan arkadaşlarıyla yaptığı sohbette anlamsızca gülmeleri tuz biber oluyordu. Burak çağırılan taksi ile otele doğru yola koyuldu. Aklı kazadaydı ve anlam veremiyordu. Duran arabasına arkadaş çarpılmıştı ve kendine ayırabileceği birkaç saati yollarda geçirmişti. Yolun sonu sanayiye varmıştı ve arabasını ancak yarın teslim alabilecekti.

Otele geldiğinde taksiciyi ertesi gün 12'de otele çağırdı. Yorgunluk omuzlarında artmıştı ve artık sadece odasına çıkmak istiyordu. Odasına çıktığında valizleri elinden bırakıp direk duşun yolunu tuttu. Yorgunluğu alacak en güzel şey ılık bir duştu. Duştan çıktığında saatin gece yarısı olduğunu fark etti. Kitap okumak için yatağa oturdu, kitabını açtı, birkaç cümle okudu sonra karşısındaki aynaya baktı. Gözlerleri dalmıştı. Aklında ki sorulara cevap vermesi neredeyse imkansızdı. Kimdi bu kız? Bu kadar yakın hissetmesine sebep olan şey neydi? Sahi o gözleri daha önce nerde görmüştü? Buğday sarısı saçları daha önce dalgalanmış mıydı gözlerinin önünde? İşte bunları düşünürken uyuyakalmıştı.


Saklamb'Aşk (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin