Aslım geri geldiğinde yalnız değildi. Sevgi teyzeyi de yanına katmış gelmişti.
Bu mu yani ? Sabaha kadar düşünüp durdu ve bunu mu buldu?
Düşüncelerindeki sitem beden bulmuş, cüzzamlı görmüş gibi bakıyordu bana.Gözler kurşun gibi olduğundan yüzüne bakmadan konuştum.- Boşuna yorulmayın. Aslım gelse de gelmese de gidiyorum. Kararımı verdim ve bu tartışmaya açık değil.
Bir solukta söyledim hepsini.
Şimdi karşıma geçmiş, gözlerini üzerime dikmiş bana bakıyordu. Ahh Aslım! İyi silah seçti.
Aslım mutfağa geçmiş kahve yapıyordu. Sevgi teyzem konuşmadı öylece oturup bekledi. Biliyordu ki karar vermişsem dönüşü yok. Onun yolunu seçtim evlenmedim. Böyle düşünüyor, kendisini yanlızlığımın mesulü sayıyordu.. O da kendi içini rahatlatmak hafifletmek için beni kurtarmaya gelmişti.
Kahveler geldi. Üç kadın... Üç hayat, yudumladık zamanı...dakikalar sıraya dizildi.İçimdeki çığlık yükseldi, bir halat makarasından boşaldı sanki. Şimdi yüklü bulutlar gibi yağmak zamanıydı. Esip gürleyip savurup her şeyi yerini dinginliğe bırakacak elbette.
-"Yalnız olmak mı istediğin? Benim gibi olmak!.... pişman olmak mı?" dedi. Sustu. Gözlerimde bir şeyleri yokladı. Karanlıkta el yordamı ile bir şey arar gibi bir sonraki adımı bilmeden korka korka sustu.
- Sevgi teyze bu seninle ilgili değil. Zaman önümde uçsuz bucaksız değil ki. Zaman buruşturulmuş bir kağıttan top gibi kendi içine kıvrılarak yanıyor. Dumanı bir kara bulut gibi içime çöküyor. Senin olmayan bir hayatın gezginisin. Önünde durup fotoğraf çektirmekten başka işe yaramayan kara bir fon gibi hep aynı hayatın... Senin gibi değilim. Olmadım olamam alakası yok. Geç bile kaldım, daha önce fark edemedim bu durgun suyun beni hiçbir yere taşıyamayacağını. Sonlu ve çoğu yalan, sahte hayatımı bir sürüngen gibi ardımda çekeleyip geriye hatırlanacak hiçbir şey bırakmadan, tek bir düşünce, buluş, fikir bırakmadan çekip gidecek miyim? Annem gibi, babam gibi..
Ben dahil olmak, karışmak, içinde erimek ve nihayet yok olmak istiyorum. Yaşadığımı hissetmek...Her günü yenisi ile takas ederek, her gün daha az hissederek sonunda baş rol oynamadan perdeyi indirip sahneden inmek.... İşte senin yaptığın bu.
Konuşmaya başladığımda bir yandan Aslım' ın yüzünü kolaçan ediyordum. Önce intikam keyfi ile sırıtıyordu. Sustuğum anda ise yüzünden bir kara bulut geçti ki sırılsıklam oldu.
Sevgi teyze bir şey söyleyecek oldu sustu...En kuytusuna dokunmuş tuz buz etmiştim. Yüzündeki her bir çizgi şahit ki güzel bir tablo seyreder gibi seyretti hayatı. Ne dokunup bir şey ekleyebildi ne de sevmediğini silebildi. Günleri peşi sıra dizdi, günü geceye öyle durağan manasız bağladı. Komşunun doğumuna, arkadaşının terfisine, düğününe, seyahatine seyirci, dinleyici oldu. Yıllarca ya uğurladı ya da karşıladı birilerini.Ama kendisi hiç gitmedi. Hep kapı eşiğinde durdu.
İçine doğduğum zaman ölü. Sırtında bir bıçak faili meçhul bir ceset gibi uzanıyor önümüzde. Üzerinden atlayıp, etrafından dolaşıp çekip gidiyoruz. Defolarımızın, olmamışlıklarımızın hırsını kıskançlıkla besleyip, kendi kuyruğunu yiyen bir yılan gibi hiçbir şey kalmayana dek tüketiyoruz ömrümüzü.
Sevgi teyze ayağa fırladı ani bir hareketle sanki oturduğu yerde bir şey batmış gibi. Uzun zaman soluğunu tutmuş gibi derin bir nefes alıp yavaşça içindeki tüm kuşkularla dışarı verdi soluğunu.
-"Öylemi? peki ! Aslım biraz anlattı. 3- 4 güne hazırlığı yaparım sen bana detayları anlatırsın. " dedi." Aslım gelmek istemiyor her nereye gidiyorsan tek başınasın."
Şimdi Aslım da bende gözlerimizi kocaman açmış sevgi teyze nin aslında çok iyi anladığımız tepkisini sindirmek için birbirimize bakıyorduk. Aslım kulağıma eğilip bende geleyim bari dedi.
Sevgi teyzem beklenen konuşmayı yapmadı. Haklıydım. İçini acıttım, yaralarını kanattım. Biliyordu ki geri dönüş yok. Aslım pes etti. O da kabullendi yolculuğumu. Nereye nasıl hiç anlatmadım daha. Merak edip sormadı bile. Çünkü gayet iyi biliyor ki dünya üzerinde hangi ülke olduğu değildi önemli olan. Bu benim kendime, kendim için bir yol, yolculuk.
Aslım ters çevirip kapadığı fincanı kaldırıldı.
- "Al işte yollar yollar bir bok yok başka.Hepside uzun hepsininde önü açık.
Karnımıza ağrılar girene, çene kemiklerimiz sızlayana kadar güldük. Gülmek bulaşıcıdır. Gülüşler bulaştırdık birbirimize bu eve.... Sonra uzun uzun sustuk, iç geçirdik, gözlerimiz daldı uzun uzun. Balkona çıkıp sessizce oturduk. Şu saksıdaki kaktüs ve kasımpatı gibi yan yana yüzümüzü güneşe verip, en tatlı melodiyi dinler gibi denizi dinledik. İçimize içimize konuştuk.... Çok uzaklardaki sesleri duymaca oynadık...
Yolu, yolcuyu, yolculuğu düşündük. Gülümsedik. Yarın yeni bir gün.Gitmek bir meydan okuma değil midir ? Durgunluğa...
Ve her şey gitmez mi kendi içinde? demişti Hakan Keysan.Ey zamanın ayıklandığı yabanıl orman
selamsız bir gitmeyim şimdi
her an kendine yolcu
dolanırken saçlarımda fısıltılı yağmurlar....
Yanar uzaklarda bir deniz feneri ...Neriman Calap- Kendine Yolcu' da. Aynı dizeler yankılanıp durdu içimde.
![](https://img.wattpad.com/cover/49922585-288-k965484.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ
General Fictionİstedim ki herkesten bir parça olsun onda. Çoğu zaman yavan, tatsız - tuzsuz, anlamsız gelen hayatlarımıza dokunması dileği ile yazıyorum. Saygıyla....Bizi biz yapan birikmiş her yıla....