Bölüm 1 Baygın

205 17 2
                                    

Hekate
“Ne oldu!” sesim yanımdaki perileri titretmişti.
İçlerinden birisi öne çıktı ve “Tanrıçam bağlantı kurmaya çalışmaktan bitkin düştünüz! İsterseniz biraz dinlenin. Apollo güneşin tepeden inmesiyle burada olacaktır!” dedi.
Az kalmıştı. Sonunda aradığım kişiyi bulmuştum. Bu çocuk müjdelenendi. Bu çocuk beni buradan çıkaracak anahtardı...

Dolunay
Gözlerimi araladığımda başımda dikileni gördüm. “Bana uyuşturucu verdiğini biliyordum...” diyerek doğrulmaya çalıştım. “Sana uyuşturucu falan vermedim! Aç karnına okulda dolaştığından biraz bitkin düşmüşsün. Lavabodan çıktığımda seni merdivenlerin orada buldum ve revire getirdim.”
“Doğru!” dedi içeriden tanıdık bir ses.
“Şuna bak yüzünde kan kalmamış çocuğum!”. Evet evet. Bu kesinlikle Özge hemşireydi. “Sen iç o ilaçları aç aç. Sonra vay efendim bana uyuşturucu verdiler. Ya kafanı çarpsaydın? Annene ne derdim ben?” diyerek yaklaştı. Elindeki tepsiyi gördüğümde gerçekten aç olduğumu hissettim. “Doktora bir ağrı kesici yazdırdım. Birini de çoktan yaptım koluna. Sen yine de yarın öbür gün birine görün tamam mı Dolunay?”. “Tamam Özge hemşireee...” der demez elindeki tepsiyi almıştım. Özge hemşire bir iki şey daha söyledikten sonra odadan çıktı.

“Bu kadar aç olduğunu söylesen bende sana bir iki şey ısmarlardım.”
Yok ya yok! Bu böyle olmayacak. “ Sana da teşekkür ederim. Beni getirmişsin buraya. Zaten bir şeyde yokmuş. Git sen en iyisi. Dersinden alı koymayayım ben seni.”. Amacım onu başımdan savmaktı. Bu arada o diyorum ama adı ne bunun?

Ben bunu düşünürken o aklımı okumuş gibi “Benim adım Tan!” diyerek elini uzattı. Biraz duraklayıp düşünsem de “Sen zaten beni tanıyorsun ama yine de bende Dolunay.” diyerek sessizce elini sıktım. Rezil olduğum her halimden belliydi. Bir yandan onu dinliyor bir yandan da yemek yiyordum.

Ağzım dolu dolu “Sen benim hesabımı nasıl buldun ya?” diye sordum. O sırada ağzımdan çıkan iki pilav tanesiyle küçük bir gülme krizi geçirmiştik. Kalçama batan revir sedyesini takmıyordum bile. “Aslında daha önceden farklı bir üniversitedeydim. Bu sene geldim buraya. İşte internette dolaşıp benim gibi birini ararken bende seni buldum. Tabi ağzından pilav fışkıran biri olduğunu bilsem tanışır mıydım bilmiyorum...” dedi gözlerini devirerek. Ayağa kalkıp “Sen kurban ol bana!” diye omzuna vurdum. “Neyse ben eve gidip dinleneyim. Zaten birkaç saat sonra güneş batar...” diyerek kurtuluşa erişecektim ki “Yılışık!” kendinden bekleneni yaparak “Gel seni eve bırakayım. Hem yolda laflarız.” dedi.

Apollo

Yalan söylemekten nefret ediyorum! Eskiden insanlar bizlere saygı duyarlardı. İnsanlara yalan söylemek tam bir acizlik. Ben bir Tanrıyım! Yani tanrıydım...

Bir insanı kullanmak istersem kullanırdım. Bu onlar için bir onurdu. Şimdi mi? Şimdi bir insanı kendime çekmeye çalışıyordum

İlahi İsyan Serisi -1- HekateHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin