Sence de biraz ilginç değil mi?”“İlacı içtikten sonra bayılmam mı?”
“Hayır aptal! Ya..”
Elimdeki yastığı kafasına fırlattım ve koridora çıktım. Koltuk kalkışı ile gıcırdadı. İlk gördüğüm kapıya çığlık atarak ilerledim. Hızlıca çarpıp kitleyerek gülmeye başladım.
“Orada fazla duramayacağını sende biliyorsun. Şşrrrrr... Çişşşşş” Kapının kolunu zorluyordu.
“Hayır yapma ondan ne kadar etkilendiğimi biliyorsun. Akşama kadar işeyeceğim! Çağrı!”
Kapıyı açar açmaz kolumu tuttu. Boyu benden 15 cm kadar uzun, kirli sakalları, koyu kahve gözleri iri vücudu ve bununla birlikte olması gereken esmer teni yerine beyazlığı ile “Zebani” gibi duran, cehennem yakışıklılığına sahip sevgilim?!
Çağrıda bende normal insanlarız. Eminim ben çok yakışıklı olsam veya o olsa birbirimize bakmayız...İçsel çatışmalarımı bir kenara bırakıp yüzümü ona döndürdüm. Yüzündeki sırıtışın anlamını biliyordum ama engel olmalıydım. Özellikle şuan o kadar yorgunken olmaz.
“Artık yemek yemeliyiz. Dolapta hindi var. Sana bu gün öğrendiğim sosla harika bir..”
“Veya pizza söyleyip keyfimize bakabiliriz.”
Sözümü kesmesine aldırmadım.
“Veya acılı adana söyleriz.”Yaklaşık beş dakika kadar pizza mı adana mı diye tartıştıktan sonra bir adana birde orta boy pizza söylemeye karar vermiştik. Tabii ki de diyet kola ile. Eşitledim! Çarpmıyım!
“Yani demek istediğim senin hala hormet hesabının olması değil. Senin bilmediğin birinden ilaç almış olman sonra da bayılman... Biraz ilginç değil mi sence? Ya ilaç diye başka bir madde verdiyse ? Cüzdanını kontrol etmiş miydin?”
Gene başlamıştık. Çağrı kendisi çok pimpirikli olduğu için benimde aynı onun gibi olmamı ve sürekli tetikte kalmamı istiyordu bende kafamı sallayıp ona hak veriyordum.
Beceremiyorum ne yapayım? Ya ben safım ya Çağrı pimpirikli. Hayır güzel süren bir ilişkimiz var ama sürekli olarak bu neden böyle yaptın , yok neden beni aramadın muhabbetinden sıkıldım.
Çan sesi ile zaten dinlemediğim Çağrı’nın yanından kalkıp kapıya doğru ilerledim. Vestiyerdeki ceketimin cebinden cüzdanımı almadan Çağrı gelip kapıyı açtı. Üstündeki atletten görünen göğüs kılları, altındaki şort ile gayet ev halindeydi. Ben ise onun minyatürü gibiydim. Bu sırada merdivenlerden çıkan her zaman ki dürümcümden söylediğim adana geliyordu. O anı görmeliydiniz. İki serviscinin gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyorlardı. Neden mi?
Altımda Noel babalı boxer vardı da ondan...
Çağrı durumu fark edince biraz kapıyı kendine doğru çekerek beni kapattı. Arkadan parayı uzattım ama benden yöne dönmeye hiç yanı yokmuş gibi onu da ödeyip elinde poşetlerle kapıyı kapadı. Öfleyerek mutfağa doğru gitti.
“Özür dilerim..” dedi ama bu özür daha çok sinirli bir uyarı cümlesiydi.
Biliyorum. Çağrı aramızdaki yaş farkını sorun ediyor ve onu terk etmemden korkuyor. Bu konuda ki gereksiz pinpiriğine o kadar alıştım ki. Ne diyeyim? Kendisini 28 inde dede olarak görüyor...
Omzuma elini koyup “Hadi altına düzgün bir şeyler giy.” dedi.Elini omzumdan iktirip “Abartma zaten evin içindeyiz.” Diyerek yemeğimi alıp salona geçtim. Arkamdan da o geliyordu.
Konuyu dağıtma bahanesi ile ona bu günün nasıl geçtiğini ve hastanede neler yaptığını sordum. O bir ameliyat hemşiresi. Tanışmamız da hastanede staj yaptığım ergenlikten çıkış dönemlerine denk geliyor...
Yemek yerken o bana gününü neler yaptığını , bu haftaki planlarını anlatıyordu. Ben ise açlığımı gidermek için dürümüme saldırıyordum. Ben daha dürümün yarısındaydım ki pizzanın bitmiş olduğunu gördüm. Bana bakıp sırıttı. Gülerek karşılık verdim. Seviyorum...
Sabah koltukta uyandık. En son hatırladığım kadarıyla yemekten sonra uzandığımız koltukta film izliyorduk. Televizyon hala açık ve bağırıyordu. Saat 7.40 olmuştu. 7.40 ve Çağrının kolu!
“Kalk,! Kalk! Kalk!” diye Çağrıyı iteklemeye başladım. “Oğlum saat 7.40!”
Aniden yerinden kalktı. Odama doğru yürüdü. Kemerini takma sesini duyabiliyordum. Ben ise hala yatakta miskinlik ediyordum. Dersim öğleden sonraya ve daha saat çok erken. Dudaklarıma kapanan sıcaklığı hissettim ve gözlerimi açtım. “Seni seviyorum canım. Söz sana yazacağım. Hoşça kal!”
Telefonumun çalmasına aldırmadan yatakta dönüyordum. Susuyor birdaha... Susuyor , birdaha....
“Neeeeeee?”
“Alooo Dolunay! Biz kampüsteyiz hadi gel bak Tanla seni bekliyoruz Tan kahvaltı hazırlatmış!” Fırat’ın cırtlak sesi kulağımı mahvetmişti. Güneş ışığı gözlerimi acıtıyor ve yataktan kalkmak istemiyordum. Tır geçmiş gibiydi.
“Bak gelmezsen vallaha küserim yanımda sen olmazsan olmaz bak lütfennn.” Telefonu sıratına kapattım. Yatağımdan kalkıp dolabıma yürüdüm. İşkence...
Kampüsün giriş kapısında adımı haykıran sesiyle Fırat koşup bana sarıldı. “Ya canımmm..”
Arkasından Tan elinde iki poşetle gülümsüyordu. “Sana anlatacaklarım var.” Diyerek koluma girdi Fırat ve yürümeye başladık.
“Dün Tan ile yürüyorduk. Bana da senin söylediklerine benzer şeyler söyledi. Benden hoşlanıyormuş!” dedi.
Apollon
Fırat neye uğradığını şaşırmıştı... Evren ne kadar değişik. Bu bilgi akışı bu kaos ortamı. Biz tanrıların hepsi yapamasa da ben Apollo , kehanetin tanrısı karşımdaki insanın düşüncelerini rahatça okuyabilirdim. O kadar değişik duygular, o kadar çok düşünce var ki. Fizolofların düşüncelerini takdir eden ben şuan ki insanlardan bir kelime anlayamıyordum.
Bir diğer ilginç olan ise bu çocuğun üzerine kenetlenemiyor oluşumdu. Dikkatim dağılıyor, bir şey bir imge ama sanki hep biliyormuşum gibi ama hiç görmediğim ve bir türlü hatırlayamadığım. Garip...Hapiste geçirdiğim zamanda dünya çok değişmiş. Aşk artık herkesin hak edebileceği bir olguya dönüşmüş. Benim aşkım hala güzel kokular saçıyor. Aynı bir Defne gibi...
....
Fırat ile ilk yalnız kaldığımda ondan sıkılmıştım. Ağzını yayarak çiğnediği sakızı , sürekli önüme geçip heyecanla anlattığı konular beni sıkmıştı ama bir görevim vardı ve bunu unutmadan hareket etmeliydim. Hedefe yaklaşmak için onun yakınında olmalıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlahi İsyan Serisi -1- Hekate
LosoweAsırlar önce tanrılar arasındaki denge bozulmuş ve Zeus babası Kronos gibi diğer tanrıları sürgün etmiştir. Tanrılar arasında en yücelerden biri olan Hekate bir ayaklanma yapmaya hazırlanmakta ama bunun içinde hapis olduğu yerden çıkmak zorundadır...