Bölüm 2 Kurtuluş

180 15 5
                                    


Apollo

Alışamamıştım. Hala bu büyük metallerin insanların arasında ilerlemesine alışamamıştım. Arkalarından çıkan siyah dumana alışamamıştım. Hele ellerine aldıkları bu büyük şeyler. Hepsi aynı işi görüyordu ama farklı adları vardı. Birine galaksi diyorlar ama bir başkasına elmalı telefon demeyi tercih ediyorlardı. Değişik bir şekilde bu aletler bana tanrısal gelmeye başlamıştı. Belki de insanların artık bizden pekte farkları yoktu.

Dolunay

"Hangi üniversiteden geldim demiştin?" diyerek gözlerimi ona diktim. Kampüsün güney çıkışındaydık. Banklarda oturan gençlere baktım. Birkaçını felsefe dersinden tanıyordum. Aslında Hornetten tanıyor da olabilirim. Bunu düşünürken içlerinden uzun boylu olanları -aralarında en lubun olanları mı demeliyim?- kalkıp yanımıza koşturdu.

Gözlerini bana dikerek elini uzattı. "Dolunay naber canım?"

Tokalaşmak için elimi uzattığımda karşıdan ışık hızı ile gelen Fırat beni es geçerek "Beni bu arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?" dedi.

Fırat'ın bunu yapmasına alışmalıydım. Yakışıklı erkeklere hepimizin zaafı vardı ama onun yanından geçemezdik. Yani sanırım...

Fırat'ında aramıza girmesiyle yürümeye devam ettik. "Sen okula yeni mi geldin? Daha önce Dolunayın yanında gördüğümü hatırlamıyorum da? " diyerek kasıldı. Yerimde durup Fırat'ı kolundan çekerek kendime yakınlaştırdım. "Iıı şeyy... Adı Tan! Basketbol oynuyor. 3.sınıf ve senden hoşlanıyormuş!" diyerek çekildim ve ekledim "Utanıyor...".

Artemis

Afrodit bir kahkaha attı. "Çocuk benim kıvrak zekamı almış!"

Güzelliğin, aşkın ve sevişmenin tanrıçasına baktım. Gitgide azalan enerjisini hissediyordum. Güldüğü zaman yeryüzünde açan güzellikleri hatırladım. Aradan birkaç gün geçmişti sanki. Zamanı hissedemiyordum. Bir tanrıçanın yavaş yavaş yok oluşuna şahit oluyordum.

Afrodit solan güllerine baktı. "Ah benim yeryüzündeki kıymetli sembolüm. Aşkın en güzel simgesi. Gaia'nın bana hediyesi. Çok yakında buradan kurtulacağız..." diyerek cılız güllerini okşadı. Bitkiler hareketlenip doğrulsalar da birkaç saniye sonra tekrar eğildiler.

Ben Artemis kardeşini doğurtan. Benim Diana olarak anılan ve Efes'te sayısız memesi olan. Ben gecenin Phoebesi. İnsanlara gümüşi ışığıyla yol gösterenim ben. Ben avcılığın ve ayın genç bakire tanrıçasıyım. Ve ben Artemis, rüyalarınız arasına karışan...

Dolunay

Yavaş yavaş karanlık çökmeye başlamıştı. Apartmanın demir kapısından içeri girdim. İlk bloğun girişinden içeri süzüldüm ve ardından dört bloğun ortasında kalan büyük bahçeye ulaştım. Buradan dışarısı dışarıdan da burası gözükmüyordu. Bahçenin ortasındaki çardağa ulaştığımda kendimi sertçe tahta oturağa bıraktım. Çok yorulmuştum.

Telefonumu elime aldım. Rehberden Özgür'ü bulup üzerine dokundum. 'Bu akşam bana gelsene?'

Mesajımı attıktan sonra kafamı çevirip arkamdaki kan kırmızısı güllere baktım. Bu renge bayılıyordum. Kırmızı...

Güllerin arkasında üç tane uzun bahçe çamı ile çok hoş bir görüntü oluşturuyordu. Dört yönde de tek farkın renkler olduğunu hatırladığımda sıkılarak yerimden kalktım ve titreyen telefonuma baktım. '8 gibi orada olurum

İlahi İsyan Serisi -1- HekateHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin