ZEMHERI

194 6 0
                                    

"Elindeki kutu ile başını kaldırıp, gökyüzüne, çocukken hayretler içinde izlediği yıldızlara bakıyor, derin bir nefes alıp meşe ağacının kokusunu içine çekiyor, gözleri çok uzaklarda okunmuş bir kitabın sayfalarını arıyordu. -Zaman yangınların en büyüğüdür ve bu yangından yalnızca anılar kurtulur.- Gözlerini kapatıp, anılarına can veriyor kızıl saçlı kadın. Müzik başlıyor ve kadın özlüyor. Gözleri boşluğa bakıyor, -el ele oynayan iki çocuk- heryerden mutluluk kokuları sarıyor bedenini. Sıcak hayalleri taşıyan bir rüzgar saçlarından geçiyor, müzik duruyor, kadın susuyor. Ilık bir şarabın bıraktığı müthiş bir tat vardı ağzında. Güneş doğacak az sonra, hâlâ bir burukluk içinde müzik yeniden başlıyor ve kadın yeniden özlüyor. Eriyen kar taneleri gibi eriyor günler hüzün, derinleşiyor. Pişmanlık artıyor ve müzik onu hayata döndürüyor. Merak ediyor kadın; uzun zamandır yapmamıştı bunu, acaba nasıldı tutkuya tutulmak ya da bir şeye inanmak? Elindeki kutuyu kapattığında, kutuda ki her şey etrafa yayılmıştı. Hüzünler, acılar, savaşlar, ölümler, mutluluklar... Ve kutuda sadece umut kalmıştı. Kutuya bir daha baktı ve meşe ağacının dibinde kazdığı çukura, müzik devam ediyor ama bitmeye yakın, kutuyu gömüyor meşe ağacının dibindeki çukura. Çukurun üstünü örtüyor... Gece bitiyor... Müzik susuyor... Kadın gidiyor... Yavaş yavaş esen mevsim rüzgarları çukurun son izlerini siliyor."

Kalp atışları hızlı, ritmin dışına çıkmış; sanki birazdan duracakmış gibi. Kısa, hızlı ve çektiğinde içine doğru, burnunda başlayıp sırayla; yutağını, gırtlağını, akciğerlerini ve hatta bronşlarından bronşellerine kadar yakan, atmosferin %90'ından fazlasında özlem, hasret, keder ve kırgınlık bırakan soluk alışverişleri ona eksikliğini, yenilmişliğini ve geçmişindeki binlerce ağır yenilgiyi hatırlatıyordu.

Gördüğü rüyanın etkisinde kalmıştı hâlâ, ruhunu sonsuz karanlıkla aydınlatan kızıl saçlı kadın. Saate baktı, 03:00. Özlemin bir okyanus gibi kabardığı vakitler. Bir insan en çok neye ihtiyaç duyar? Güce mi, yalnızlığa mı, aşka mı, ailesine mi, yoksa sadece annesine mi? Annesine olan özlemi, tıpkı suyun günün ilk ışıklar ile buluşması gibi bir şeydi. Annesinin yumuşak sesi yerleşti kulaklarına. Duha... Sabahın ilk ışığı. Duha, suya yani annesi ile buluşmaya, kendi sonsuzluğunu onun sonsuzluğunda kaybedip birkaç güzel baharatın ritminde bulmaya muhtaçtı.

Saat geç olmasına rağmen Duha, uyumazdı artık. Şu an, gecenin şu saatinde, deniz tuzunu teninde hissetmek, kabuk tutmaya yakın bir yaraya en hüzünlü şarkıları basmak gibidir. Kalbinde aynı aforizmayı yaratır. Daha fazla dayanamadı ve kendini dışarı attı. Duha'nın şanslı olduğu tek konu evinin denize olan konumuydu. Evinden 2-3 dakikalık mesafede olması genç kadını tarif edilemez derecede mutlu ediyordu. Yürüdü. Annesinin sesi hâlâ kulaklarındayken, adımlarını hızlanmasına engel olamıyordu.Her adımda denizin toprağa karıştığı o eşsiz kokuyu daha fazla içine çekme isteği duydu. Şu an, çocukken gerçeklerden kaçıp sığındığı kalpazan kayalığının bir adım gerisinde duruyordu.

Bir adım daha attı ve dalgaların ona verdiği asillikle uyuya kalmadan önce saçlarına tutuşturduğu kalemi çıkardı ve sabah esintisinin, saçlarını uçuşturmasına ve rüzgârın; ritmik dansına eşlik etmesine izin verdi. Bir adım daha, biraz daha yosun kokusu, "Ben Piyare olamam ki ya da Milena ya da Tomris. Ben Virginia Volf olurum. İyileşemeyeceğine inanan, kendini bir nehre bırakıp, sonsuzluğa ulaşan, mutsuz dalgaların götürdüğü kadın olurum yalnızca. İçime çektiğim son nefesle ile sonsuzluğa hazırım." Bir adım, son bir adım daha, az kaldı annesine ulaşmasına. Son duyduğu ses dalgaların sesi olacak... Kendini dalgaların arasına bıraktı. Amacı intihar etmek değildi. Hani derler ya; akışına bırak düzene inat. O da düzene inat olsun diye kendini dalgaların akışına bıraktı. Kendini denizin kucağına bırakmışken gözü gökyüzündeki yıldızlara çarptı. "Gökte işsiz, güçsüz boşu boşuna duruyorsunuz." Sesli dile getirdiği bu son cümleden sonra tamamen sessizliğe gömüldü. Hayat onu bekletiyor. Şuan çoktan dalgaların onu alıp sonsuz karanlıklara ulaştırması gerekirken, yaşamaktan bıktığından dolayı bozulan sinirleri, bir yunus balığı gibi kıyıya vuruyor.

Annesi biraz daha direnseydi yaşamak için belki de dalgalar bile onu terk edip kıyıya vurmazdı. Ama belkiler birer ihtimal ve bu hayat ihtimaller dahilinde yaşanmaz. Bu gerçek annesinin yokluğunda iyice yerleşti hayatına. Derin bir iç çekişten sonra gözlerini tekrar gökyüzüne dikti. "Nefes alan bedenim, ruhum bitki ve ölü." Aklından geçirdiği bu cümle ile gelen uykusunu faha fazla erteleyemeyeceğini anladı.

Genç kadın, kendini dalgaların gelgidine bıraktı ve her zaman yaptığı gibi gözlerini, gökyüzünün eşsiz karanlığına dikti ve uykunun onu alıp götürmesini bekledi. Yıllardır yaşadığı özlem duygusu artık taşıyamayacağı raddeye ulaşmış, içini yakıp kavuran ve her seferinde küllerinden yeniden doğan küçük kızın elindeki kibritten kurtulamamıştı. Babasına olan bağlılığı onu hayata bağlayan tek neden. Güneş yavaş yavaş sıcak yüzünü gösterirken genç kadın kıyıya doğru kulaç atmaya başladı. Attığı her kulacın onu annesine daha çok yaklaştırdığını düşünerek kulaçlarını, daha uzun ve hızlı atmaya başladı. "Artık zamanın, zayıf düşürdüğü bir bedenim," diye geçirdi zihninin en ücra ve kullanmadığı köşesinden. Ama Duha Aral'a pes etmek yakışmaz çünkü; babasının da söylediği gibi, Dolunay Aral ve Ateş Aral'ın kızıydı. Annesinin; masum, minik küçüğüydü. Masum, minik küçüğü... Attığı her kulaç, genç kadını biraz daha yoruyor, bedeninin ihanetine uğratıyordu. Birkaç kulaç daha attıktan sonra olduğu yerde, dibe çökmeye başladı. Bedenini her ne kadar yukarı doğru itse de, aşağıda ki çekim onu aşağı doğru daha şiddetli bir şekilde suyun dibine doğru çekiyordu. Yavaş yavaş, denizin karanlık ve ıssız derinliklerine doğru batmaya ve yok olmaya başladı. Gözlerini kapattı ve annesinin, sadece fotoğraflarda ve videolarda gördüğü suretini; zihninde canlandırmaya ve bedenini saran kolarının sıcaklığını hissetmeye çalıştı. Dibe doğru çökmeye devam ederken, kolunda hissettiği el onu yukarı doğru çekmeye, onu içine hapseden ve bir zincir gibi sarmalayan karanlıktan sıyırıp; gecenin karanlığı ile buluşturmuştu. Duha'nın gördüğü tek şey hareket eden ve onun hayatını kurtaran bir karartıdan ibaretti. Genç kadın elini yavaşça karartının yüzüne doğru yakınlaştırdı ve dokunmaya çalıştı, ama bu imkansız gibi bir şeydi. Yorgunluğu nedeniyle eli, sadece çenesini hissetti. Her şey yavaş yavaş silikleşmeye ve zifiri karanlıklara bulanmaya başladı. Kızıl saçlı kadın, ruhu ile birlikte karanlıklara gömülürken, tek düşündüğü; o karartının kim olduğu idi.

ZEMHERIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin