Kasabanın başında sıradan bir köşk. Baştan aşağı siyah giyinmiş varlıklarla dolu bir mahsen. Hırıltılı sesler... Çığlıklar... Tüm o kulak tırmalayan sesler bir anda kesildi, kapı ziliyle.
-Vaoovv. Kasabanın başında böyle güzel bi ev ha! Kimse yok mu? Heeyy!
Kyle'nin o ince kadın dırdırı sesini bastıracak bi sesle daha karşılaşılmasada mesele başkaydı. Köşkün güzel görüntüsüne karşılık rüzgâr bile esmeyen sıkıcı ortam Kyle'yi kasvet dolu hissettirmişti. Tekrar bağırdı:
-Kimse yok mu? Heeyy!
Kapı yavaş yavaş açıldı. Kyle kapının ardından birinin çıkmasını bekliyordu. Bekledi, bekledi...
-Tanrı aşkına nerdesiniz? Kimse yok mu? Teslimatımı alacak bi kişi çıksın artık ortaya! Tanrım.
Kyle'nin rahat tavrına hiç uymayan bu tavırları kendini de biraz şaşırtmış olsa ki biraz duraksadı. Fakat göremediği bi şey vardı.
-Gözlerinizi ne zaman aşağı çevireceksiniz bayan!
Kyle afalladı bir an. Küçük çocuk farketmeden kendini toplayıverdi. Kyle özür dileyerek şakalaştığı küçük çocuğun gözlerine kitlenivermişti bu kadar tatlı bir sarışın, yeşil gözlü, kafa yapısı harika ve gösterdiği yaşa ve sesine göre uzun boyuyla Kyle'nin etki altına girdiği belliydi. Kyle:
-Sanırım bu leziz yemeği siz küçük beye vermem gerekecek. Buyrun bakalım.
Vermesiyle kapı kapanması bir oldu. Kyle bugün yeterince vakit kaybetmişti ve sinirleniyordu. Kapıya vurdu. Sessizlikten başka bir şey yoktu. Çocuğun ayak seslerini duymalıydı en azından. Bu sessiz anlar Kyle için fazlaydı. Kapı yeniden açıldı. Küçük çocuğun açtığı gibi kapı yavaşça açılıyordu. Gözlerini zemine kitleyen Kyle küçük bi çocuğun giyemeyeceği kadar büyük ayakkabılarla karşılaştı. Gözlerini yukarıya doğru kaydırırken güzel kahve rengi dar pantol üstüne t-shirt ve yelekle uyum içindeki kıyafetleri geçtiğinde aman tanrım dedi içinden. Az önceki küçük çocuk bi anda büyümüş gibiydi. Karşısında duran kas dolu adam babası olmalıydı. Bu sefer kalın bir sesle karşılaştı.
-Buyrun ve iyi günler.
Adamın bu soğuk ve dört kelimelik cümlesi, eline tutuşturulan para çok hızlı gerçekleşmişti. Zaman yavaş mı geçiyor hızlı mı belli değildi. Kyle nedensiz yorgundu kafa karışıklığı içindeydi. Altı üstü bir sipariş verdi. Neydi bu saçma halleri..
Bu güzel köşkle arasındaki bu kısacık iletişimden sonra hızlıca diğer siparişi de vermek üzere yola koyuldu. Motosikletinin ne kadar eski olduğunu anlatan motor sesiyle etraftaki sessizliği yok ettiği için mutluydu.
Kyle düşünüyordu. Bu yaz bitimine az kalmıştı. Üniversite için topladığı harçlıklar ve kazançlarla bi sürü yapılacaklar maddesi, elinde patlasın istemiyordu. Kıyafetler, renkli kalemler tam bir çocuksu ya da ergen kız havaları Kyle'nin ruhunu tanımlayabilecek şeylerdi.
Kyle için en kötü şey adının Kyle olmasıydı. Dedesi tam bir erkek torun manyağıydı. Onlarca erkek kuzeni varken, o büyük ailenin tek kızıyken neden böyle bir şey yapmıştı anlamıyordu. "Bu ismi hangi deli bunak koyar. Tabi ki benim büyük babam..." diye düşünüp kendi kendine gülümseyip duruyordu. İsminden rahatsız bir tavrı olmasına rağmen kendini yatıştırmaya çalışıyordu.
Kyle da kuzenleri gibi kıt kanaat geçinerek büyütülmüştü. Kuzenleri gibi derken tam anlamıyla erkek gibi.. Kyle koyu kahve erkek gibi kesilmiş saçı, beyaz teni, büyük kahve gözleri ve silik erkek kıyafetleriyle bile dikkat çekebilen bir güzelliğe sahipti. Tabi konuşana kadar geçerliydi bu güzellik. Konuşmaya başladığında kimse durduramazdı Kyle'yi. İş yerinde Dırdırcı aşağı, Dırdırcı yukarı diye bi sürü emir yağardı.
Sonunda mesai saati bitmişti. Eve doğru yol almaya başladı. Hava kararmak üzereydi. Bi kaç sokak ileride oturması kendini şanslı hissettiriyordu. Sonunda eve varmıştı.
-Selam millet! Ben geldim dedi. Fakat kimse yok gibiydi. Babası zaten işten geç geliyordu. Annesi mutfakta olmalıydı. Mutfağa girdi. Pişen yemekten başka bişey yoktu mutfakta. Yukarı çıktı. Dedesinin sesi geliyordu. Annesinin "Napacağız? Başka yolu yok mu tanrı aşkına baba bişey yapmayacak mısın?" diyen endişe sesleri duyuluyordu. Kyle'nin tanıyamadığı bir erkek sesi daha vardı. Merdivenleri çıktıkça sesler daha bir netleşiyordu. "Kyle gidecek
o kadar. Başka yolu yok" diyordu büyük babası. Annesi karşı çıkıyordu. Kapıyı hızlıca açtı Kyle.
-Noluyor?
Aslında söylenmesi kolay, kısa bir soruydu. Annesinin dolmuş gözleri ve dedesinin suskun hali çok değişik hissettiriyordu Kyle'ye.
Tüm gün motorsiklet üzerinde geçtiğinden aşırı yorgun hissediyordu. Cevap beklerken arkasındaki ses Kyle'yi ürküttü.
-Küçük Hanım.. Artık gitme vakti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BROWN
Fantasy"Kimseye güvenme, sakın delirme". Row'un büyük odadaki çırpınışları.. Durmaksızın dönen düşünceler. Kolay yoldan anlayabileceği şeyler asla olmayacak. Hamster ya da farelerin büyük yuvarlak çarkın içinde koşması gibi. Zekası kaybolana kadar farelerd...