BÜYÜK EV

50 7 4
                                    

Derinlerde kaybolmuşcasına sürüklenirken yanımdan geçen turuncu balığa baktım, gördüğüm son şey olmamasını dileyerek.Nefes almak için ağzımı araladığım da ağzıma sular dolmaya başladı ve kendimi tamamen derinlere bırakmadan önce son bir kez daha kolumu yukarıya doğru kaldırıp çırpınmaya çalıştım, yükseklerden düşüyormuşcasına bir hisle gözlerimi açtığımda nefes nefeseydim.

Bulunduğum odanın öldürücü sessizliğinden olsa gerek tek duyabildiğim hızla çarpan kalbimin sesiydi.Gördüğüm kabusun etkisinden kurtulmaya çalışırken nefes alışverişlerimi kontrol etmeye çalışıyordum.Etrafıma kısık gözlerle bakıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım.Burası küçük bir odaydı, içeride üzerinde bulunduğum yatak haricinde hiçbir şey yoktu.

Kaçırılmış mıydım? Son 1 ayı tam olarak hatırladığım söylenemezdi.
Yataktan kalkıp kapıya doğru yürüdüm kapıyı açtığımda kapının önünde ki sandalye de oturan kadın beyaz saçlarını ve yılların ondan aldığı güzelliğinin yerine kalan kırışıklarla dolu olan suratını bana doğru çevirdi.Telaşlı ve üzgün görünüyordu.

''Susadın mı kızım?'' Gözlerinde ki acı sesine yansımıştı sanki, zararlı biri olmadığı belliydi.

''Neredeyim ben?''

''Her yeni gelenin sorduğu ilk soru bu. Bir şeyleri duymaya hazır olduğunda bunu sana açıklayacak kişilerle konuşacaksın.Hadi benimle gel seni yemek salonuna götüreyim.''

Sadece başımı sallayabildim ki yemek kelimesini duyduğumda açlıktan ve susuzluktan konuşmaya halim olmadığını farkettiğim için bu normaldi.

Kadını uzun koridorun sonuna kadar takip ettim.Sonuna geldiğimizde sağ tarafımızda bulunan merdivenden aşağıya doğru indik.Etrafıma birilerini görmek için bakındım ama tek görebildiğim kapılardı.Mavi kapının yanından geçerken içeriden gelen sesleri duydum.Sanki birileri çırpınıyor gibiydi.Garip homurdanma sesler vardı.

Elimi kapının tokmağına doğru götürdüm ve kapıyı açmayı denedim.Kilitliydi.O sırada önümde ki kadın sesi duyup bana doğru döndü;

''Uzak dur oradan.Bir daha sakın bunu yapma.Bu evde ki hiçbir kapıyı açmamalısın.''

''Neden? Ne var orada? Artık bana bir açıklama yapmak zorundasın.'' Dedim sinirli bir şekilde.

''Biraz sabırlı ol ve sakin kalmaya çalış, öğreneceksin.''

Gözlerimi devirdim ve yürümeye devam ettim.Yemek salonunun girişine yaklaştığımızda kadın eliyle salonu işaret ederek ''İşte orası, kendi başına gidebilirsin.'' Dedi.

Salona doğru kafamı çevirdiğim de gördüğüm manzara az da olsa içimi rahatlattı.Bunlar insanlar! Yaklaşık olarak 30-40 tane insan içerideydi.
Salona doğru yürüdüm, girişte duran tezgahtan bir dilim ekmek ve su aldıktan sonra ilk gördüğüm boş yere oturdum.

Ekmek bayatlamış gibiydi.Yiyecek olarak sadece bayatlamış ekmeklerin olduğu bir yer mi? Sanırım kabusumdan hala uyanamadım.
Ekmekten bir ısırık alıp geri masaya koydum.Tam o anda arkamdan gelen ses ''Daha güzel bir şeyler yemeyi bekliyordun değil mi?'' Dedi hafif alaycı bir ses tonuyla.

Sese doğru döndüğüm de sesine oranla bebeksi bir suratla karşılaştım.Siyah saçlarını benimkilerden bile güzel olan elleriyle arkaya doğru attı.Bakışları her gece boğulduğum deniz kadar derindi.

''Eh yani, hayal ettiğim bu değildi tabi.''

''Umarım hayal gücün burayı kaldırabilecek kadar geniştir.''

''Anlamadım?''

''Yeni geldiğin içindir, adın nedir acaba?'' Dedi bana doğru biraz yaklaşarak.

''Adım sofia, peki ya senin?'' Derken gülümsemeye çalıştım, somurtuyorum gibi oldu daha çok.

''Dylan.Yemeğini yedikten sonra seninle biraz dolaşalım sana buradan bahsederim.'' Dedi ve kollarını iki yana açıp etrafa bakındı evi kastettiğini göstermek için.

''Doydum ben, daha fazla nerede olduğumu bilmeden duramayacağım sanırım.''

''Tamam hadi gidelim o zaman.Beni takip et ve sakın unutma; kapıları açmak yok.''

Onaylarcasına başımı salladıktan sonra Dylan'ı biraz gerisinden giderek takip etmeye başladım.Evin girişinin yanından geçerken kapıyı işaret edip ''Bu dışa açılan kapı.'' Dedi telaşlı bakışlarını bana çevirerek.Biraz ilerledikten sonra merdivenlerin başına geldiğimizde durdu.

''Giriş katında sadece herkesin oturabileceği kadar büyük bir salon bir de yemek salonumuz var.Burası bu kadar.''

Dylan anlatmaya devam ederken evi incelemeden duramıyordum.Eski bir evdi burası.Daha önce hiç görmedim türdendi.Eski hayatımı parça parça hatırlıyordum.Yaşadığım yer de bu tür evlerden yoktu.

''Hey,dinliyor musun beni?'' Dylan koluma dokunup beni dürttü.

''Üzgünüm, eski hayatımı hatırlamaya çalışıyordum ki dalmışım.''dedim yorgun bir ifadeyle. Dylan bana bakıp bir iç geçirdikten sonra ''Anlıyorum, zaman geçtikçe her şey yerine oturur Sofia.'' Dedi ve bana bir süre baktıktan sonra devam etti '' Bu kat böyle işte, alt katta ise bodrumumuz var, üst katta odalarımız, yasak odalar, ve toplantı odalarımız ve daha dolu çeşit oda işte.''

''Odamın önünde oturan kadın konuşmam gereken kişiler olduğunu söylemişti.Gerçekten aklımda çok fazla soru var.''

''Tamam hadi gel seni götür....'' Dylan sözünü bitiremeden üst kattan bizim kata doğru inen kızıl saçlı bir çocuk korkmuş ve şaşkın bir ifadeyle ''Dylan hemen bodrumda ki sığınağa inmeliyiz.'' Duraksayıp yutkundu ve devam etti ''Geliyorlar....'' Ardından koşarak bodruma doğru inmeye başladı.

Dylan bir şey söylememe kalmadan elimden tutup beni aşağıya doğru hızlı bir şekilde sürükledi.Herkes aşağıya iniyordu ve herkesin yüzünde aynı endişe dolu ifade vardı.Herkes içeri girdiğinde kapıları kilitlemeye başladılar.

Sinirli bir şekilde sesimi yükselterek Dylan'a ''Biri bana bir şey söylesin artık neler oluyor burada?Kim geliyor?'' Dedim.

Dylan parmağını dudağına götürerek yaptığı sus işaretiyle birlikte konuştu;

''Sessiz olmak zorundasın Sofia, onlar dönüşenler ve eğer bizi duyarlarsa...hepimiz ölürüz.''

Sınır ÖtesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin