1.BÖLÜM

443 15 28
                                    

Bölümü 2 kişi yazıyoruz...
İlk bölümle karşınızdayız. İnşallah bölümü beğenirsiniz. Bu sene teog denen sınavımız olduğu için bölümler biraz gecikebilir.Vote ve yorumlarızı eksik etmeyin lütfen. Desteğinize ihtiyacımız var iyi okumalar...

Medyada ARAF NEVA BULUT
##########

Yağmur damlaları yavaş yavaş bulutlardan ayrılırken taksi durağında taksi bekliyordum. Uçağımın kalkmasına son yarım saat kalmıştı. Dönüyordum işte... İki yıl sonra ilk kez görecektim onları. Onlar... Annem...

Biricik annem. Kokusuna özlem kaldığım, dokunuşlarına acıktığım güzel annem. O kadar çok özlemiştim ki onu sıkı sıkı sarmak, papatya kokusunu içime çekmek istiyordum. İki sene boyunca mahrum kalmıştım cennet kokusundan, pamuk ellerinden, anne sıcaklığından. Özlemiştim... Kelimelere dökemeyecek, dillendiremeyecek kadar çok.

Babam... "Baba" demeye çekindiğim adam... Babam ile hiçbir zaman normal bir baba-kız ilişkimiz olmadı. Hep bir yanım eksik kaldı.

Mesela babam beni hiç parka götürüp salıncağa bindirmemişti. Düştüğümde beni kaldırıp sarılmamış, baba şefkatini göstermemişti. Bazen bile bile düşerdim, babam gelip beni kaldırsın diye. Ama o hiçbir zaman gelmedi. Beklerdim... Bağırırdım... "Baba gel beni kaldır canım çok acıyor." Diye. Sesimi duymazdı. Bir kızı olduğundan haberi yok gibi davranırdı. Hatta 'gibi' değil öyle davranırdı. Aile (!) resmimizi çizip babama gösterdiğimde 'güzel' der geçerdi. Ödevlerimde ondan yardım istediğimde 'işim var' deyip beni geçiştirirdi.

Babam beni hiç sevmedi. Bunu bana attığı tokattada net bir şekilde belirtmişti. Gözlerindeki ifade... Yüzünde sinirden dolayı kırışmış çizgiler... Hepsi bana olan duygusuzluğundandı. Ama artık alışmıştım, garip karşılamıyordum. Bana attığı o tokattan sonra benimde ona karşı hissettiğim tek duygu nefretti.

Arkadaşlarım... Arkadaş sandıklarım. Aklıma her geldiğinde yüzümde bir tebessüm oluşuyor acı dolu bir tebessüm... Hayal kırıklığı taşıyan bir tebessüm. Bana inanmayıp, sırt çevirmişlerdi. Onlar tarafını seçmişlerdi. Gülüp geçiyordum.

Peki "O"...

Beni... bizi yok sayıp tam kalbimin ortasına devasa bir bomba koymuş ve pimini çekip arkasına dahi bakmadan kaçmıştı. Bombanın süresi dolup patlayan kadar bağırdım... Çağırdım... Yalvardım... Yakardım. Ama o aldırmayıp gitmiş ve beni kocaman bir hiçliğin ortasında bırakmıştı.

Canım o kadar çok yanıyordu ki kül olup yok olmuştum. Hatırladıkça bir kez daha patlıyordu o bomba. Hoş hiç aklımdan çıkmıyordu ki. Güzel gülüşünü, bana aşkla bakan zifir siyahı zeytin gözlerini, öpmeye doyamadığım kırmızı yangın dudaklarını, sarılmaya kıyamadığım bedenini o kadar çok özlemiştim ki... O'ydu benim hayatım... Herşeyim... Kalbim... Nefesim... Herşeyim işte. Herşeyim.

Ne zaman yanaklarımdan dökldüğünü farketmediğim göz yaşlarımı silip önümde duran taksiye bindim. Taksici bavulumu bağaja koyup sürücü koltuğuna oturdu ve kapısını kapattı. Dikiz aynasından bana baktıktan sonra bakışlarını önüne çevirip kontağı çalıştırdı. Arkaya dönüp ingilizce
"Nereye götüreyim hanımefendi?" dediğinde hiç düşünmeden,
"Havaalanı." dedim.

Oradan oraya koşup yağmurdan kaçmaya çalışan insanlar, kırmızı ışıkta durup, yeşil ışıkta geçen arabalara bakıp, istemsizce derin bir nefes aldım. Çantamdan kulaklığımı ve cebimden çıkarıp, kulaklığı telefona bağladım. Kulaklığı kulağıma taktığımda bir müddet telefona boş gözlerle baktım. Ardından Adele'nin dinlendirici sesinin bana iyi geleceğini düşündüm ve Skyfall şarkısını açtım.

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin