Merhaba bölüm geç geldi biliyoruz ama teog sınavından dolayı geç geldi. Özür dileriz inşallah bölümü beğenirsiniz.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın düşüncelerinize ihtiyacımız var..
Medyada tüm karakterler ###################################################
Karanlık...
Aydınlığı içine alıp kendine mahkum eden, umudumuzu kaybetmemize neden olan şey...
Mecbur muyuz her aydınlığın ardından karanlığın tadına bakmaya? Belki karanlık bir aydınlıktı. Belki de karanlık bir zorunluluk, aydınlık bu zorunluğun parçasıydı, ama şu var ki; ya hep karanlık olmak, ya da ilk olarak aydınlığın aldırıcı güzelliğini tadıp sonra da acı çekerek karanlığı benimsemek... Seçim bize kalmış...Ben önce aydınlığın verdiği o muhteşem huzuru yaşamıştım iliklerime kadar. Öyle bir an geldi ki daha huzura doyamadan karanlık beni içine çekti. Ve ben... Karanlığın yaşamının bir parçası haline getiren, nefes alan ama yaşamayan bir insan olarak boktan hayatıma devam etmek zorunda kaldım.
Aldığım her ruhsal darbe için bir çizik atıyorum gökyüzüme. Yaşadıklarımı düşünüp nefes alışım zorlaşırken kafamı gökyüzüme kaldırıyorum güneşi görme umuduyla. Ama gökyüzümde o kadar çok çizik var ki güneşimi göremiyorum. Alıştım artık. Beyazdan uzak siyah dünyamda yaşamaya. Burası o kadar karanlık ki önümü göremiyorum. Her attığım adımda tökezleyip düşüyorum. En kötüsü yanımda düştüğümde bana el uzatacak kimse yok. Yalnızım... Tek başıma...
İnsan hiç der mi 'keşke gün hiç doğmasa'diye. Ben diyorum çünkü yüküm o kadar ağır ki doğan her gün kendimi kandırıyorum. Artık aydınlığa kavuşacağım, mutlu olacağım diyorum sonra gün batıyor, ben ve enkâzım gecenin karanlığında sessizce ağlıyoruz.
Canım acıyor hem de tarif edilemez derecede çok... Ama yaptığım tek şey etrafımdaki insanlara karşı tebessüm eden bir maske takıp acımı gizlemek. Fakat yalnız kaldığım da kendimi kandıramıyorum. Maske kendiliğinden kayboluyor. Sonra bir bakmışım acı geçmişim gözlerimin önünde bana el sallıyor alay edercesine.
Derdimi anlatamıyorum. Hoş, anlatsam da anlayacaklarını zannetmiyorum. Ne kadar, korksam da gidiyorum hiç kimsenin olmadığı bir deniz kenarına, anlatıyorum derdimi eşsiz maviye. Yer yer hıçkırıklara boğularak ağlıyorum, yer yer sessizce sadece maviyi izliyorum. Suyu o maviyi tenimde hissetmek istiyorum ama korkuyorum herkesin derdini anlattığı mavinin beni yutmasından. İhanet edemem ki siyaha... Darılır, küser sonra bana. Tam alışmışken kopamam ki ondan. Bir tek Pamir'in yanındayken korkmazdım sudan. Saçma biliyorum ama onun bana hissettirdiği güven her şeyi aşacak derecedeydi. Ben ona bu kadar güvenirken onun bana milim güvenmediğini görmek... Tenime saplanan bıçağı kalbimin en derin odacığında hissetmeme neden oldu. Hala onunla dolup taşan kalbimin...
Her neyse...
Bavulumu aldıktan sonra, beni bekleyen taksiye bindim. Adresi taksiciye söyledikten sonra sırtımı koltuğa yasladım ve kafamı cama dayayıp dışarıyı seyretmeye başladım. Gerçekten gitmeli miydim? Dayanabilecek miydim 'baba' demeye utandığım adamın yüzünü görmeye. Bedenimi ağ gibi saran bu duygu nefret miydi? Sırf üstüme atılan bir iftira nedeniyle bana kin beslemeleri doğru muydu? Yalan yanlış şeyler yüzünden bütün hayatım boka sardı. Bana da bu hayatı yaşamak kaldı. Tabi buna yaşamak denilirse. Sahi, yaşıyor muydum ben? Hiç sanmıyorum. Ben yaşamayı iki yıl önce terketmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UÇURUM
ChickLitDenizler fırtınaların çürük izlerini üstünde taşımasına rağmen dalgalarını kurak kıyıya vuruyorsa yorulup, pes etmek ne haddimize! Eğer denizi altüst eden her dalganın ardından diğerinin yerini aratmayacak yeni bir dalga gelip oranın bir kaos ortamı...