Malikhanenin önüne gelirgelmez yağmurun başlaması sinirimi bozmuştu. Kafamı yavaşça kaldırıp önümdeki saraya baktım. Vay gerizekalılar, babamın parası ile neler yapmışlar.
Haram olsun!!
Gözlerimi rahatsız eden yağmur damlalarını umursamadan malikhanenin kapısını tıklattım. Açan olmaması ile bir daha tıklatmıştım. Yine açan olmayınca kapıya bir tekme attım. Açılmıştı, kapı kitlemiyormu bunlar. Daha fazla ıslanmadan içeri girdim.
İlk öküz gibi bir salon ardından 6 tane farklı renk koltuk görmem ile birine oturup soluklanmaya başladım. Arkama yaslanacak iken önümdeki kanepede oturan çocuk ile afallamıştım. Yanına gidip yüzünü inceledim. Hayır yani hangi mal pantolonunu yarısına kadar sıyırp diğerini açar ki?!-
İki saatin ardından kafamı yavaşça kırmızı saçlı çocuğa çevirmiştim. Hala uyuyordu. Yavaş adımlarla yanına ilerledim ve Kou'ya göndermek için fotoğrafını çekmeye başladım. Ta ki telefonu elimden çekip alana kadar..
Ona şaşkın bir ifadeyle bakarken kendisi sadece sırıtıp geçindirmişti. "Ver onu" beni duymamış gibi üstüne çektiği zaman sabrımın zorlandığını anlamıştım. "Sana ver dedim değ-"
"Hey Ayato, bu tür işleri odanda yapman gerektiğini söylemiştim."Sözümü kesen ses ile kafamı kaynağına çevirdim. Gri saçlı gözlüklü bir çocukla karşılaşmıştım. Gözüm ellerine takıldığı zaman birinde eldiven olmaması gözlerimi devirmeme neden olmuştu.
Oda yavaş yavaş dolarken ben hala 3,000 lira verip aldığım İphone 8imi kurtarmaya çalışıyordum. Sonunda pes edip kafamı diğerlerine çevirdiğimde hepsinin mal olacağını düşündüm. İçlerinden mor saçlı olanın
"Teddy onunla iyi anlaş tamamı." Demesi ile kollarının arasındaki ayıcığa baktım. Beni bir nebze yumuşatsada telefonumun beyaz saçlı birinin elinde olup karıştırdığını gördüğüm zaman bir öküz gibi hissetmiştim kendimi.İçimdeki siniri kenara bırakmaya çalışıp sabır dilercesine "ver onu." Dedim. O bu mu dercesine elindeki telefonun salladı. Ağır Ve sert adımlarla yanına gittim ve boyumun 1.62 ama gücümün 100 ton olduğunun verdiği rahatlıkla telefonuma uzandım.
Kendisi rahatsız olmuş olacakki yanındaki duvara sert bir yumruk geçirip ardından telefonu elleri arasında ezdi!
İPhone 8'i!
İPHONE 8!
3000 DOLAR!
Kaşalarımı çatıp gözlerimi yere düşen telefon parçalarına dayadım. Ardından o şahısa
"Sen ne yaptın.."
Sırıttı. "Etrafta dolaşma cüce."Ardından bende onun yaptığı gibi sırıtıp alaylı adımlara ona doğru yürüdüm.
"Sana sormama gereken bir konu olduğunu düşünmüyorum ha ne dersin pamuk kafa."
Sinirlendiği belli olcakki az önce deldiği duvara bir yumruk daha geçirdi.
"Kes sesini" deyip hızlıca yanımdaki koltuğa oturdu. Bende sinirimi beleş etmeden duvarın yanına gelip hemen onun yumruk attığı yerin dibine parmağımla iki üçkere vurdum. Ardından ona dönüp;
"Makas yok" diyerek ağır bir yumruk ile duvarı içine attım. Ve onun yaptığı gibi koltuğa oturup bizi şaşkınlıkla izleyen vampirlere ufak bir bakış attım.Ben ne kadar kötü rol yapıyorum. Kesin şüphelendiler diye düşünmemenin ardından ağzımdan zarzor dökülen kelimelere ben bile şaşırmıştım.
"A-ama b-b-bir daki-ika sizin d-dişleriniz s-s-sivri."
Konuyu değiştirmek beni rahatlattı. Ehehe
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diabolik Lovers
Vampire[#22] Branda Carter yada çakma adıyla Yui. Babasının katili olan Sakamaki ailesini içeri tıkmaya çalışan bir polis Japonya'ya gidiyor ve sakamaki ailesi ile yakınlaşıyor. Hikayesinin sonu bilinmeyen Branda bu göreve çıkarken aldığı kuralları unutup...