Ellie Teyze'nin Mirası

127 7 15
                                    

-1632-

"Yolun sonuna geldin, Bellafontena." Kontes, isminin bu çirkin dudaklar arasından dökülmesiyle tiksinti duydu. Lakin ne yazık ki adamın söylediği bu sözler doğruydu. Kontes ne kadar çabalasa da başaramamıştı. Nasıl olmuştu da bu noktaya gelmişti? Nasıl kaybetmişti? Simsiyah semayı ikiye bölen alevleri körükleyen nefret çığlıkları arasında infaz edilmeye çalışılan Kontes Bellafontena, çevresini saran ama kendisine yaklaşmaya cesaret edemeyen köylülere göz gezdirdikten sonra, yeşil gözlerini doğruca infaz kararını veren rahibe yöneltti;

"Tanrı'ya inanır mısınız?" diye sorunca, rahibin sorgulanamaz otoritesi altında ezilen halk arasında istavroz çıkaranlar oldu. Bu ne cüretti böyle? Kim rahibi kafirlik ile suçlayabilirdi?

"Seni şeytan!" diye çıkıştı rahip. "Ben Tanrı'nın elçisiyim!"

"O halde, Tanrı'ya masum bir kadını infaz etmenin hesabını vermek sizi korkutmuyor olmalı. Yoksa nasıl olurda masum bir kadını öldürmeye cüret edersiniz?"

"Seni yargıladık Bellafontena" diye araya girdi çirkin sesiyle Kont'un başdanışmanı. "Bir cadı olduğunda karar kıldık.Üstelik sen pis büyülerin ile bu halkı bir yılan gibi sokup, zehirledin. Onlara veba bulaştırdın, topraklarında kıtlığı hakim kıldın." Kontes derin bir soluk çekerken içine, kalabalık arasındaki çocuklar ona korku dolu gözlerle bakıyordu.

"Eğer öyle ise" diye başladı son savunmasına, Kontes. "Ben bir cadı isem diyeceğim odur ki; yedikleriniz kana bulansın. Ve bilirim ki, Tanrı er yada geç, ruhumun masumluğunu ortaya çıkartacaktır! Her ruhun bir elçisi vardır! Benim ruhumun elçisi bu saraya tekrar ayak basacak!"

"Yeter! Büyü yapmasına izin vermeyin. Yakın şunu!" diye emrini verdi rahip.

Böylece Kontes Alexandra İsabella Bellafontena, bir sonbahar günü 1632 yılında henüz 40 yaşına gelmeden, cadılık, büyücülük, Tanrı'nın buyruklarına itaatsizlik, halkı kıtlığa mahkum etme, halkın üzerine veba salma, halkından seçtiği kölelerine sarayında işkenceler yapma gibi suçlamalarla infaz edildi. Son sözleri arasında "yedikleriniz kana bulansın" ibaresi bulunan Kontes'in, kendinden önce ölen kocasının başdanışmanı ve idam kararını veren rahip, iç kanama geçirerek acılar içinde öldüler.

-Yıl; 2013, New York-

"Kapıyı duymuyor musun Alice?"

"Duyuyorum. Çok güzel çalıyor." Kuzenimin verdiği cevapla iç geçirdim. "Neden bu kadar sinir bozucu bir kuzenim var ve neden onunla aynı evi paylaşıyorum?" diye düşünmekten alıkoymadım kendimi.

"Öyleyse neden açmıyorsun?" diye bağırdığımda, haklı bir cevap verdi Alice;

"Çünkü kapıdaki muhtemelen 3 aydır kirasını ödemediğimiz ev sahibidir." Evet doğruydu. Kirayı ödemeyeli tam 3 ay olmuştu ve gelen muhtemelen "evimi derhal boşaltın" diyecek olan, ev sahibimizdi. Şimdiye kadar kapıya dayanmaması bile şaşırtıcıydı aslında. İç çektim. Sonsuza dek saklanamayacağımızın bilincinde olduğum için kapıya doğru ilerledim. Kirası bir hayli yüksek olan evimiz, kutu kadar olduğu için çabucak ulaştığım kapıyı yavaşça açtığımda karşımda, 45'li yaşlarda, karizmatik bir adam duruyordu. Kendini;

"Avukat John Fietzgerald" diye tanıtan adamı içeriye davet etmeden önce ev sahibimizin henüz bizimle iletişime geçmeden, mahkemeye başvurduğunu düşündüm. Tamam, kadın haklıydı. Kirasını almak en doğal hakkıydı ama yinede işe mahkemenin karışmasını istemezdim. Adamı içeri davet edip, oturma odasına geçtiğimizde Alice'in sütyeni ile karşılaştık ancak bay Fietzgerald bu dağınıklığı görmezden geldi. Yine iç geçirerek Alice'in eşyalarını -sütyenini ve birkaç bluzunu- toplayıp, beyaz kanepenin arkasına attım. Tanrı'm bu kız nasıl bir baş belasıydı? Avukat, koltuktaki dergileri bir kenara iteledikten sonra oturunca;

Bellafontena ŞatosuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin