Tamam... Baştan alalım. Alalım ki ben de bu çılgın olaya kendimi alıştırayım. Tanrım! İmkansız! Kim kendisine bir şato bırakıldığına inanır? Ben inanmıyorum. Yani ilk başta bir süre bu böyleydi. Bir mayıs gününün öğle vaktinde evimiz karizmatik bir avukatın çılgın sözleriyle doldu. Kendisinin dediğine göre, bizim gibi hayatta şansı pek yaver gitmeyen iki kıza büyük bir miras kalmıştı. Hem de ne miras! Milyar dolarlar değerinde bir mülk! Bir şato! Bu işin kesinlikle aptal bir şakadan ibaret olduğuna kendimi öyle çok inandırmıştım ki, paranoyak gibi evimde, sokağımda, gittiğim kafelerde sağa sola yerleştirilmiş gizli kamera arıyor, bir nevi Truman Show yaşadığıma inanıyordum. Ama şu da bir gerçektir ki, tüm o eğlenceli büyük organizasyonlu şakalar ünlü kişilere yapılır. Bizim gibi insanları zeka seviyesi düşük eşek şakaları bulur... Yine de işin içinde başka bir iş arayıp durdum. Bir ara Bay Fietzgerald'ın uzaylı olduğu ile ilgili bir komplo teorisi geliştirirken Alice beni kendime getirdi. Şaka bir yana, ilerleyen haftalar boyunca şato meselesini konuşup durmamıza rağmen, bir çıkar yol bulamadık ve avukatı bir daha aramadık. Ellie Foster, büyük annemizin kız kardeşiydi, kendisine Ellie teyze veya Ellie anne derdik. Epey yaşlı olduğunu tahmin edersiniz ama ruh yaşının kırkı geçeceğini sanmayın sakın. Ellie teyze yaşının el verdiğince enerjik bir kadındı, tombul pembe yanakları ve kısacık boyuyla şirin babanın eşi olmaya adaydı. Saçları bulutlar gibi beyaz ve pofuduktu. Pofuduk... Ellie teyzeyi böyle anmak tuhaf oluyor biliyorum ama o benim çocukluğumu doldurdu, bu yüzden onu çocukluk gözlemlerimle anlatmaktan hoşlanıyorum. Ellie teyzenin iki evliliği olmuştu. İlk evliliğine dair fazla bir bilgim yok. Büyük annem, Ellie teyzenin çok aşık olduğunu ama kısa zaman sonra evliliğini bitirdiğini, buna bir türlü anlam veremediğini söylerdi. Ellie teyze bu konuda konuşmazmış. Zaten o evlilikten de hiç çocuğu olmamış. İkinci evliliğinde şansı yaver gitmiş Ellie teyzenin. Oldukça mutlu olduğu bu evlilikten tam dört çocuğu olmuş. Eskiden öğretmenlik yapan Ellie teyze, ben kendimi bildim bileli çiçekçi dükkanı işletirdi ve tüm mirası içinde oturduğu müstakil evi ve ahırıydı. Bir zamanlar o ahırda nice hayvanları varmış, kocasıyla beraber çiftçilik de yapmışlar. İşte Ellie Foster bundan ibaretti. Sıradan bir kadındı, insanlar onu muhtemelen iyi ve sevecen olarak hatırlıyorlardır. İşte bu kadar sıradan bir kadın bana bir şato hediye etti!
Bay Fietzgerald'ın ziyaretinden iki hafta sonra ev sahibimiz olan Dean Marin, Alice ve bana kısa ama öz bir şey söyledi. "Artık evimi terk edin." Beklemediğimiz bir şey değildi doğrusu, suyunu çeken paramız, olmayan işimiz er ya da geç bizi evsiz bırakacaktı sonuçta. Aslında Dean Marin bize bir iyilik yaptı ve ona olan borcumuzu sildi. "Sizin yaşınızdayken benim de beş parasız kaldığım oldu" dedi. "Halden anlarım. Ama oğlumu üniversite okutmak zorundayım ve paraya ihtiyacımız var. Şöyle yapalım, en geç bir hafta içinde evi boşaltın ben de geçmiş borçlarınızı affedeyim." Pek iç açıcı bir konuşma değildi, New York gibi pahalı bir yerde bulabildiğimiz en iyi daireyi de kaybetmiştik. Üstelik sadece bir hafta içinde yeni bir yer tutmamız gerekiyordu. Alice çoktan iki çadır bulup, sokakta yaşama planlarını yapmıştı bile. Geleceğe dair umudumuz bu kadardı işte. Böylece ilk önce Ellie teyzenin çocuklarıyla iletişime geçmeyi düşündüm. Ama kuzenim;"Saçmalama Aria!" diye çıkıştı. "Annelerinin bize milyar dolarlar değerinde bir şato bıraktığını bilselerdi sessiz mi kalırlardı sanıyorsun? Çoktan boğazımıza yapışmışlardı! Bak, onları ararsan bu iş daha da karışacak anlıyor musun?" dedi.
"Peki ne yapacağız Alice?" diye sordum, umutsuzdum.
"Avukatın söylediklerini biliyorsun, şu lanet şatoyu ilk beş yıl satamayız, kiralayamayız. Bana sorarsan toplamda üç seçeneğimiz var. Birincisi basit, ailelerimizden özür dileyecek, boğun eğecek ve beş yıl boyunca eski hayatlarımıza döneceğiz. İkincisi zor, sokaklarda, orda burda yatıp, bir şekilde para kazanarak beş yıl boyunca sürüneceğiz."
"Eee?" dedim. "Üçüncüsü nedir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bellafontena Şatosu
HorrorBir sır, bir infaz ve bir lanet. 1632 yılında halkına ettiği tüm zulümlerin bedeli olarak infaz edilen bir Kontesin son sözü; "her ruhun bir elçisi vardır, benim ruhumun elçisi bu saraya tekrar ayak basacak" oldu. Bu olaydan yüzyıllar sonra 2013 yı...