Titriyordum. Deliler gibi titriyordum. Korku bütün vücudumu ele geçirmişken göz yaşlarım yer çekimine karışıyordu. Hayatımdaki rutinlik kendini aksiyona , korkuya , heyecana bırakmıştı ve ben bundan hoşlanmıyordum. Her zaman yalnız kişi olarak yaşayan ben yalnızlık ve sessizliği seviyordum. Böyle bir hayat istemiyordum. Kitaplardaki gibi katillerle , psikopatlarla , intikam uğruna her şeyi yapabilecek kalitesiz insanlarla muhattap olmak istemezken , hayatım bir kitap gibi değişiyordu. Kitaplardaki kötü çocuğa karşı boşlukta olan iyi kız değildim ben , kötü baba tarafından öldürülen anne gibi bir hikayem de yoktu zaten.
Marketten hızlı adımlarla eve geldiğimde kapıyı kilitledim ve pencereleri kapatıp kendimi soğuk yatağın içine bıraktım. Göz yaşlarımı durduramıyordum. Zaten durdurmak da istemezdim içimde ki zehiri akıtmak istercesine ağlıyorken... Ellerim bacaklarımın arasında cenin pozisyonunu almışken dudaklarımı birbirine bastırarak , gözlerimi sımsıkı yumdum. Aklımdaki düşünceler bulanık ve tanımsızdı. Korku , adrenalin gibi daha önce hissetmediğim duygular düşüncelerimi bulanıklaştırıyor , ne düşündüğümü kestiremiyordum. Gözlerim sıkı sıkı kapalı olmasına rağmen siyahlar içindeki silüet bir gölge gibi gözümün önünden geçiyordu. Korkuyu iliklerine kadar hissetmek bu demekti işte. Düşüncelerin , sözlerin , davranışların herşeyin uyuşmasıydı , hareketsizlikti bir nebze...
Gözlerimi ağır hareketlerle açmaya başladığımda fazla ağlamışlığın ve ani ışığın gözüme çarpmasıyla tekrar kapattım. Derin derin aldığım nefesler ciğerlerimi yakıyordu. Dizilerde bu gibi sahneleri izlediğimde hep empati kurmaya çalışırdım ve kurduğumu düşünürdüm. Oysa ki gerçekler her hücrenin korkudan titremesi , içinin ürperti ile dolmasıydı. Elimi ağlamaktan dolayı çatlamak üzere olan başıma koydum ve yataktan ayaklarımı çıkarıp soğuk parkeye bastım. İçimdeki ürperti kendini üşümeye bırakınca yatağımın yanından ev ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Yavaş adımlarla odamdan çıkıp mutfağa ; ecza dolabına ilaç almak için duvar yardımıyla yürüdüm. Çok ağlayınca başımın dönmesi bana özgü sanırım. Ağrı kesici ve biraz su alıp masaya oturdum. Alışveriş yapamadığım için buzdolabım boştu ve midem kazınmak üzereydi. Midem isyan edercesine guruldarken ağrı kesicimi içtim ama aç karnına fayda etmeyeceğini bildiğimden son bir umut buzdolabından atıştırmalık arayışına çıktım. Buzdolabının kapağını açmamla yine bir ürperti dalgası vücudumdan geçti. Vücudumun normal ısısı hızla düşerken titremelerim beraberinde göz yaşlarımı getirmişti. Dolan gözlerimden göz yaşlarım hızla akarken , titreyen çenemden dişlerimin birbirlerine vurma sesleri geliyordu. Ani bir korku ve düşünce sapığımın çok fazla yakınımda olduğuna dair tehlike çanlarını çalıyordu.
Ağlayışım , iç çekişlere dönüşürken mutfağın soğuk zeminine oturdum ve göz yaşı kalmamış gözlerimi kapayarak başımı masaya yasladım. Korkuyordum iliklerime kadar korkuyordum. Evime kadar girebilen birinden kim korkmazdı ki? Odamdan telefonumun sesinin gelmesiyle masaya tutunarak ayağa kalktım. Göz yaşlarımı elimin tersi ile silip odama yürüdüm. Kapıları kilitlediğime adım kadar emindim. Aklım bir türlü almıyordu. Şaka yapacak bir tayfaya sahip değildim. Ailem var mı yok mu belli değil , böyle şeylerle uğraşmazlar. Kim bu ha!? Kim?
Dağılmış yatağımın yanına bıraktığım montumun cebinden telefonumu aldım ve gelen kutusunu açtım. Yine aynı kişi , karanlık silüetli sapığım...
Ellerimin titremesine engel olmaya çalışarak açtım mesajı.'SEVDİĞİN YİYECEKLERİ ALDIM ZEY.'
Delirecektim. Sinirden veya korkudan bir şekilde delirecektim. Korkum sinirle harmanlanmıştı ve bu beni delirtecekti. Dolan gözlerimi sımsıkı kapadım ve gözyaşlarımın dökülmesine izin verdim. Bağırdım. Boğazım yırtılırcasına bağırdım.
''Kimsin!? Kimsin lanet olası!? Ne istiyorsun ha!? Ne!?''
Kendimi yatağa bıraktım ve çaresizliğin gözyaşlarını teker teker döktüm. Kim olduğunu bilmiyordum. Yardım isteyeceğim kimsem yoktu. Polise gidemiyordum çünkü babamla tehtit edilmiştim. Babam ne kadar benim onu umursamadığımı , sevmediğimi düşünsede öyle değildi ve onu böyle bir manyak uğruna feda edemezdim. Annemin yokluğundan sonra yanında olmasamda babama ihtiyacım vardı. Lanet olası manyak beni çok iyi tanıyan biri olmalıydı ki babamın bendeki önemini biliyordı. Yapacak hiçbir şeyim yoktu ve bu çaresizlik beni öldürecekti. Kim olduğunu düşünerek kafayı yiyecektim. Daha cinsiyetini dahi bilmezken yorum yapamazdım. Benim sokakta gördüğüm erkekti ama market çalışanı güzel demişti. Bir erkeğe güzel demek... Ah kafayı yiyeceğim , bu içimdeki boşluk dolmadıkça rahat hayatıma uzun bir reklam arası vermek zorunda kalacağım.
***
Güneş ışınlarını etrafa yaymaya başlamıştı. Başımdaki ağrı ve ağzımdaki o yeni uyanmanın verdiği iğrenç tatla beraber gözlerim yanıyordu. Çok ağlamaktan yorulmuş ve güneş ışınlarının sızlattığı gözlerim kendini belli etmişti. Çok ağlamıştım. Hatta öyle ki gözlerimde gözyaşı kalmamış gibi bir his vardı içimde. Yatağımdan kalktım ve başıma parmak uçlarımla masaj yaparak banyoya girdim. Aynadaki ben , ben değildim. Ruhum çekilmiş gibiydi. Gözlerim parlaklığını yitirmiş , rengini kaybetmişti. Zeynep Üstüner'in kızı gibi değildim sanki. Soğuk suyu yüzüme birkaç kez çarptım ve dişlerimi fırçaladım. Son birkaç gündür iliklerime kadar beni korkutan durum yüzünden saçlarım yağlanmış ve karışmıştı. Bugün dışarı çıkmak zorunda olmasam belki umursamazdım ama okula bu şekilde gidemezdim. Kısa bir duş için odamdan temiz iç çamaşırı aldım. Suyun sıcaklığını ayarladım ve saçlarımı şampuanlayıp köpürttüm. Lifime aromalı jelimden sıktım ve vücudumu ovalayıp durulandım. Bornozuma sarılıp , saçıma da saç havlusunu sardım. Duşa kabinden çıktığımda banyonun buhardan bir tabaka oluşturduğunu gördüm. Oysaki o kadar da sıcakla yıkanmamıştım. Banyo dolabından tarağımı alıp odaya geçecekken bir tıkırtı duyar gibi oldum. Emin olamadığım ses tekrar gelince yavaş adımlarla sese doğru oturma odasına gittim. Ayaklarım geri geri gider gibi atıyordum adımlarımı. Korkuyordum. Oturma odasına geldiğimde gözlerim hiç olmadığı kadar büyüdü ve korku , endişe , titreme herşeyi bir anda hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLATUN #Wattys2016
ChickLitYağmur damlalarının toprağa düşüp etrafa yaydığı koku eşliğinde ıssız sokakta yürüyordum. Her gök gürlediğinde içimdeki ürperti yükseliyor , derin nefes alma ihtiyacı duyuyordum. Ayaklarımda ki ıslaklığa aldırmadan su birikintilerine basmaya devam e...