-'Atıştırmalık bir şeyi olan var mı?' Kimsenin umurunda değiliz sanırım.Hey mola vermeyecek miyiz?
-Direk kamp alanına gideceğiz.
Yola çıkalı üç saat olmuş,yavaş yavaş hava kapanmaya başlamıştı.Kamp alanına varmamıza az kalmıştı ancak otobüslerin ayrıldığından kimsenin haberi yoktu.Merakta etmiyordu kimse doğrusu çünkü herkes kendi grubuyla takılıyordu.Herkes yiyecek bir şeyler ararken kamp alanına varmış ve hala diğer otobüsü soran kimse olmamıştı.Aslında biraz düşününce müdüre hak vermeye başlamıştım.İki otobüs yola çıkmıştık ve yol boyunca kimse kimseyle konuşmamıştı kendi grubu dışında.Ne bir selam verdi biri birine ne de göz teması kuruldu.Eğer bizi bir yapacaksa bu kamp tüm şüphelerimden arınmaya hazırdım.Ve sadece ben böyle düşünmüyordum.
-(Arif)Ali baksana bir... Yol boyunca kimse diğer otobüsü sormadı,yan yana giderken biranda otobüs yol değiştirdi ve kimse umursamadı.Sence renklerin bize verdiği ipucu doğru olabilir mi?
Arif haklıydı.Çünkü uyum ve güven birbirinden ayrı kalamazdı.Birisine güvenmek için uyum içinde olmak gerekmez mi? Ve yine aynı soru geliyordu akıllara bu görev neydi? Bizi nasıl bir araya getirecekti?Bunların tüm cevabını almamız için uzun bir kamp hayatı yaşayacaktık.
-Evet çocuklar herkes burada mı?
-Evet
-Evet mi? Çocuklar hiç kimse yol boyunca diğer otobüsün şerit değiştirdiğini fark etmedi mi?
Kuru bir gürültü başladı kamp alanında ve gereken bilgi yapıldı.Ancak en komiği ise görevlerin açıklanması sırasında yaşandı.
-Şimdi görev dağılımı yapılacak en başta kamp başkanı seçmemiz gerekiyor gönüllü olan var mı?..Kimse yok mu?
Cılız bir ses geldi arkalardan,kendisinden emin olmadan ama denemekten de kaçınmadan el kaldırmıştı o ses.O bizim okulun tabiri caizse 'süs köpeğiydi'.Kesinlikle kimseye karışmazdı ve herkesten korkar ne denilirse yapar çok çalışır ama çalışmasına rağmen hep sıfır çekerdi.
-Hey seni tanıyorum,hadi öne gel biraz ve daha yüksek sesle söyle.
-Ben varım!..
-Okey madem başka aday yok kamp başkanımız sensin Hasan.
Herkes susmuştu çünkü Hasan'ın başkan olması herkesin işine geliyordu.Kim ne der ise yapacak bir kalıpta idi.Okul boyunca hep aşağılanmış ancak bundan hiç rahatsız olmamış gibi kim ne derse yapar kim karışırsa haklı olduğu halde özür dilerdi.
-Tamam şimdi görev dağılımını yapmalısın Hasan.Sana verdiğim dosya'da kimin ne yapması gerektiği yazıyor.
-Ne bunları önceden mi hazırladınız?
-Bunlar sadece başlangıç Hasan...
Görevler tek tek açıklanmıştı... Görevler o kadar saçmaydı ancak ve bir o kadar da zordu.Bizim grubun görevleri verildiğinde herkes karşı çıkmaya başlamıştı.
-Arif senin görevin balık yakalamak. Günde en az 25 balık yakalamalısın.
-Ahmet kampın tüm ateşleri senden sorulacak her çadırın önünde ateş olacak (Toplamda 35 çadır vardı)
-Elif sen kızlardan sorumlusun.
-(Elif) s****** neden ben kızlardan sorumluyum.
-Betül sen Elifin yardımcısı olacaksın.
-Ve Ali sen müdürün yardımcısısın.
-Hey neden onlar... Biz neden böyle saçma görevler alıyoruz... Ali'nin görevini ben istiyorum.
Görevler dağıldıktan sonra çıkan kargaşa bitmiş herkes acıkmıştı.Sıra Arif'indi balık tutması gerekiyordu.Geceleri balık tutmak zor olsa gerek sadece üç balığımız vardı.Bu yüzden herkes kendisiyle getirdiği yiyecekleri ortaya çıkarmak zorunda kaldı ve üç balığı gıdım gıdım tam altmış kişiye bölüştürecekdik. Allah'tan Alabalık yakalamıştı ve yemeyenler vardı da balıklar daha fazla yenildi.
-(Elif)Ben gezintiye çıkıyorum millet biraz etrafı kolaçan edeyim.
-(Müdür)Bekle elif bende geleyim.
Herkes yemeğini yemiş,çadırlarına geçmiş uyuyordu.Vakit gece yarısıydı ne müdürden haber vardı ne de Elif'ten,bu yüzden Ahmet ve ben Arifi kampta bırakıp onları aramaya gitmiştik.Orman o kadar soğuk ve sisliydi ki Ahmet'le ayrılıp aramamız imkansızdı.Tam yarım saat aramamızın sonucunda onları ormanın başka bir bölümünde spor yaparken bulmuştuk.
Kampa döndüğümüzde ışıklar kapanmış ateşler neredeyse sönecekti.Hepimiz çadırlarımıza ayrılmıştık.Koca kampta yalnız kalan tek kişi Elif'ti.Kimseyi sevmiyordu.Aslında bizden de hoşlanmıyordu ama bizi mantıklı bulduğu için konuşuyordu.Ama keşke birilerini sevseydi ve keşke daha kibar olabilseydi...
-Çocuklar çabuk kalkın sakın sesinizi çıkarmayın...
Hepimiz şok olmuştuk daha uyuyalı dört saat olmuştu ve müdür bizi korkunç bir surat ifadesiyle dışarı çağırdı.
-Beni takip edin ve sakın ses çıkarmayın...
Takibimiz sonunda gördüklerimize inanamamıştık.Karşımızda Elif'in ölü bedeni vardı.Bunun tek sorumlusu müdürümüz Evil olabilirdi ancak surat ifadesi tam tersini söylüyordu.Ve bize bir kağıt verdi.Kağıtta şöyle yazıyordu;
' İLK GÜNÜN HEDİYESİ OLARAK DÜŞÜNÜN VE SIRANIZI BEKLEYİN!'