20. Bölüm

6.9K 477 72
                                    

Selen yanındaki buzluktan bir bira daha çıkarıp kapağını açtı ve direkt kafasına dikti. Sonra başını tekrar oturur vaziyette uzandığı koltuğunun arkasına koydu. Kışları İstanbul'da yaşayan bir Ankara vatandaşı olarak, yazları sık sık böyle tatiller yapmak kısmet olmuyordu. Ayrıca zengin bir sevgiliye sahip olmanın faydalarını da görüyordu. Tabii hala basın, magazin, gazeteciler onu ürkütüyordu. Bir de eski cinsel tercihinin öğrenilme ihtimali vardı hala.

Kerim'in yatı, kelimenin tek anlamıyla müthiş bir şeydi. Şu an Çeşme'de gözlerden uzak bir koyda keyif yapıyorlardı. Küçük bir an için biricik bebiş arabasını arkadaşlarına verdiğini bile unutmuştu. Sadece küçücük, kısacık bir an için. Sonra tekrar hatırlayıp daralmıştı. Çiğdem'e yüz kere mesaj atmış, aramıştı. Çiğdem "Araban iyi merak etme!" dışında hiçbir şey demiyordu. Neler olup bittiğine dair kopya vermiyordu. Gelince detaylıca anlatacağını söylüyordu. Zaten yanında Kerim varken çok darlayamıyordu onları.

Birden tepesinde bir gölge belirdi ve dudaklarının üzerinde, birinin dudaklarını hissetti. Gözlerini açtığında Kerim arkasından yansıyan güneşin önünde kendisine bembeyaz dişleriyle gülümsüyordu.

"Biran ısınacak, iç, öyle uyu bari," dedi Selen'in yanına otururken. Selen oturduğu yerde biraz daha doğrulup toparlandı. Kerim'in rahat rahat poposunu koyması için yer açtı. Selen adeta teyzeler gibi "Valla Kerim, Allah sana uzun ömürler versin ya! Çok iyi bir insan sayılmam ama sana bol bol hayır duası ettim bugün. İnşallah tutar. Gün sonunda fazla huzur yüklemesinden ölmezsem iyi," dedi birasından bir yudum almadan önce. Kerim her zaman olduğu gibi sevgilisine gülerek baktı. Çıplak karnına aşkla öpücük kondurdu.

"Daha dur sen. Ben neler yapacağım sana. Yeryüzünde cenneti yaşayacağımız dört günümüz var." Ellerini Selen'in açık saçlarından geçirdi. Selen saf âşık suratıyla Kerim'e baktıktan sonra dizlerinin üzerine kalkıp; yatın kenarlarından sarkarak denize baktı. Sağı solu detaylıca incelerken Kerim "N'apıyorsun bebeğim?" diye sordu, olan bitene anlam verememişti.

"Cesedim buralarda bir yerlerde olabilir mi acaba diye bakıyorum. Ghost filmi deseeem, olamaz, sen beni görüyorsun," dedi Selen ciddi ciddi. Kerim bir kez daha gülerek Selen'i belinden tutup kucağına çekti. Selen de gülerek Kerim'in kucağına düştü. "Seni yiyeceğim, vallahi de yiyeceğim artık. Bu kadar tatlı olma!" Kerim Selen'in elindeki şişeyi alıp kenara koyduktan sonra hırsla onu gıdıkladı. Sonra tutkuyla öptü. Öpücükleri hızlıca Selen'in boynuna inerken Selen ona sıkı sıkı sarıldı. Kerim onun tenini ve saçlarını derince bir nefes çekerek kokladıktan sonra başını onun boynuna gömdü. Sırtını okşadı usulca.

"Beni hiç bırakma olur mu? Seni çok seviyorum," dedi başının gömülü olduğu yerde. Selen onun sözlerini mırıltı halinde duysa da, neler dediğini anladı. Kerim'in saçlarından parmaklarını geçirirken başını tamam anlamında salladı. Gözlerini kapatıp dalgaları dinledi ve kendini sadece Kerim'i hissetmeye adadı.

***

Çiğdem arabayı kendi evlerinin önünde durdurduğunda sevinçten kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ailesine geleceğini henüz söylememişti. Sürpriz olacaktı bu. Daha büyük bir sürpriz varsa; o da Alex olacaktı şüphesiz. Belki de Alex önceki sözlerinde haklıydı. Yani çekinmekte. Çünkü Alex'in evde kalması sahiden de imkânsızdı. Ama henüz onun tek başına Çeşme'ye gitmesini istemediği kadar, ailesiyle de kalmak istiyordu. Kendince ufak bir çıkmazdaydı. Alex'i bir otele yerleştirip birkaç gün öyle idare etmek en iyi fikirdi herhalde. Bu kadar aydan sonra ona hala patronluk taslıyor olmak istemiyordu ama bu sefer sebebi başkaydı. Sadece Alexsiz kalmak istemiyordu. Bir süre.

"Geldiiik. İn bakalım majesteleri," dedi kendi kapısını açarken. Alex merakla etrafına bakınarak arabadan indi. Etrafındaki apartmanları inceledi. Deniz kenarından Bostanlı'ya kadar gelmişlerdi. Sonra bir yerlere, bir sokaklara dönüp Çiğdemlerin evine ulaşmışlardı.

FIRLAMA PRENS (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin