Koyu renk ipek kumaşlı perdelerin takılı olduğu büyük camın pervazına dayanmış sinirlerine hâkim olmaya çalışıyordu. Bütün gecesi mahvolmuştu. Hâlbuki hiç böyle hayal etmemişti bu geceyi. Evlendikten sonraki ilk balosuydu bu. Evlendikten sonraki ilk balosunda kocasının eski nişanlısı olmamalıydı. Olduysa da, kocası onunla yaptığı tatlı sohbetler esnasında küçük flörtler etmemeliydi. Eski nişanlısı eğilip koca memelerini kocasının ağzına sokmamalıydı.
Aklına gelen görüntülerle tekrar delirdiğini hissederek perdeyi saçma sapan bir hızla iteledi ve camın önünden ayrılıp odanın içinde volta atmaya başladı. Kabarık etekleri hızını kesiyordu. Giydiği korse de nefes almasını engellediği için işleri iyice zorlaştırıyordu tabii. Üstünden bu şeyleri çıkarmak istiyordu. Gecenin başında, üstünden bu şeyleri Alex'in çıkarmasını istiyordu ama—ki Alex de bunu istiyordu—beyefendi hala ama hala ortalarda yoktu. Hâlbuki büyük bir istekle söz vermişti. "Hizmetline söyle, gece hiç odana gelmesin. Seni ben soyacağım ve bu esnada sevinçten gözyaşlarına hâkim olamayacaksın," demişti tam olarak.
Alex'in çapkın bir adam olduğunu biliyordu. Hep biliyordu. Ama kendisini sevdiğini de biliyordu. Onlarınkisi ilk görüşte aşk gibi bir şeydi. Gerçi Alex'in Catherine'i ilk gördüğü anki bakışları aşktan ziyade başka şeyler içermişti ama o gece o partide baş başa kalıp uzun uzun konuşmak için vakit bulduklarında, bakışlar başka bir anlama bürünmüştü. Ve daha ilk geceden ona 'Majesteleri' diye hitap etme zorunluluğundan kurtulmuştu. Catherine hiçbir zaman kraliyet ailesinin yanında nasıl davranması gerektiğini bilen kadınlardan olmamıştı. Alex'i biraz tanıyınca ayrıcalıklı bir şey gerektirmediğini fark etmişti. En azından Alex'leyken gerektirmiyordu. O kadar sıcak, içten ve rahattı ki, prens olmanın getirdiği sorumluluklara hiç uygun biri olmadığı belliydi. O fazla özgür ruhlu bir adamdı. Ha tabii işine gelince prens olmanın avantajlarını sonuna kadar kullanmayı da biliyordu.
Daha tanıştıkları gece kendisine evlenme teklifi ettiğinde Catherine ölüp de cennete gittiğini sanmıştı. O sadece basit bir leydiydi. Babasının bir unvanı yoktu. Alex'le evlenmesinin ihtimaller arasında bile olmadığı bir dünyada yaşıyordu kendince. Kendi açısından imkânsızlığının yanı sıra, Alex'in bu ilgisinin geçici olduğunu da düşünmüştü. Ama geçmemişti. Şimdi parmağında kafası kadar taşı olan bir yüzükle sarayın içindeki milyonlarca güzel odadan birinde dikiliyordu. Kendi odasında.
Ama kocası yoktu.
Alex'in odası hemen bitişiğindeki odaydı ama evlendiklerinden beri hiç ayrı odalarda yatmamışlardı. Alex zaten bunun mümkün olmayacağını, kendisinin iflah olmaz bir azgın teke olduğunu söyleyip duruyordu. Catherine'in de bir şikâyeti yoktu gerçi. Eğer arkadaşları geceleri yatakta neler yaptığını bir bilselerdi, onu feci ayıplarlardı. Çünkü aldığı duyumlara göre sadece hafif kadınlar ve genelevdeki 'o tip' kadınlar böyle şeyler yapıyorlardı. Alex'i tatmin etmek için böyle şeyler şarttı. Kendisinin tatmin olması için Alex'in sadece seksi bir şekilde bakması yetiyordu. Catherine seks yapmış kadar oluyordu.
"O Monica'yı öldüreceğim. Onun tüm organlarını ayrı ayrı köpeklere yem edeceğim," diye söylenerek yatağına oturdu. Ümidi kesmişti artık. Alex gelmeyecekti. Saat çok geç olmuştu. Evlilikleri bitmişti bile işte. Artık onlar da tüm o sıradan çiftler gibiydiler. Alex onu aldatacaktı. Hep başka kadınlara gidecek, sadece kendi istediği zaman gelip Catherine ile olacaktı. Tüm o baş başa yürüyüşler, kaçamaklar, gizli âşıklar gibi takılmalar yalan olacaktı. Neden bu kadar üzülüyordu ki? Çevresindeki tüm kadınlar böyle yaşıyordu. Eltilerinin hepsinin boynuzları göğe ulaşmıştı. Kuzeni Cynthya evde yedi çocukla tek başına otururken kocası Bob istediği zaman eve geliyor tüm pisliklerini hallettikten sonra tekrar gidiyordu. Kadınlar için evlilik buydu. Annesi evlenmeden önce yaptığı uzuuuun konuşmada defalarca aynı şeyi demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRLAMA PRENS (1)
HumorÇiğdem iki ev arkadaşıyla mutlu mesut yaşıyordu. Ta ki bir gün sahaftan aldığı eski bir kitap hayatını sonsuza dek değiştirene kadar... Kitap çok güzeldi, sürükleyici başlamıştı. Fakat daha kitabı bitiremeden kitap ortadan kaybolmuştu ve kaybolmadan...