Hayatımın belirli bi kısmında ezildim,aşağılandım bazen, bazen de hor görüldüm. Ki bunların hepsini bi eksiğim,aşağılanacak bir tarafım olmadığı halde yaşadım. Ama hepsini toplasanız şu anki utancımın onda biri kadar etmezdi.
İçeri girdiler,davetlilerimin yanında her şeyimi aldılar ve götürdüler ve ben hiç bir şey yapamadım. Öylece baktım sadece, fısıltılar hatta kahkahalar hepsi kulağımda çınlamaya başladı, televiyonum,bilgisayarım hatta koltuklarım hepsi gözümün önünde gitti o tozlu ve iğrenç kamyona..
***
Aradan 4 gün geçti babama yansıtmamayı artık beceremediğim gerçeğini kabullendim ve annemi aradım,olayı ona devrettim. Durmadan borç mesajları,faturalar ve tebligatlar geliyor üstünde de kocaman "Deniz Çınaroğlu" yazıyordu, üşenmeden her gün vergi dairelerine,bankalara gidip bir çözüm yolu bulmayı deniyordum ama her şeyi benim yaptığımı bir çırpıda kanıtlayabiliyorlardı.
"Bakın burada Deniz Çınaroğlu yazıyor"
"Fatura Deniz Çınaroğlu adına kesilmiş"
"Bakın burda alıcı Deniz Çınaroğlu yazıyor"
Tek duyduğum şeyler bunlardı. Ya ben bunamıştım,ya biri bana şaka yapıyordu ya da klonlanmıştım bunun başka açıklaması olamazdı.
Öte yandan okulun dedikodu sayfasını açan hazırlıklar benim adımı pek de iyi biçimde geçirmiyordu. Allahtan olay unutulmuştu ve ben sadece rezil olduğumla kalmıştım. Üstelik bu olayın üstünü kapatmak, olayın yanlış anlaşılma olduğunu kanıtlama çabalarım yüzünden okulda 2 kat cömert davranıyordum,bildiğiniz para saçıyodum etrafa imajımı temizlemek için. Büyük bir kesim ikna olmuştu.
Hukuki hiç bir yoldan bu işi çözemeyeceğimi anlamam 1 haftamı aldı. Sayısız dilekçe verdim, ve ben de çareyi dedektif tutmakta buldum.
3 gün sonra bana geri dönüş yaptığında elindeki veriler sayısız biçimde "Deniz Çınar" ve iki adet de "Deniz Çınaroğlu" isminde insandı. Biri Vatikan'da yaşıyordu ancak diğerinin Ankara'da ikamet ettiğini söyledi. İçimden bi' ses bu sefer bu olayı çözmeye çok yaklaştığımı söylüyordu,adresini ve telefon numarasını verdi,bugun gidip şansımı deniycektim.
Şu an pek de iyi olmayan hava şartlarına rağmen 35 dakikada adresi bulmuştum. Güzel nezih bir yerde 11 katlı bir apartman dairesiydi. Daire 44 yazdığından en üst katta olabileceğini düşündüm:
Şimşekler yalvarırcasına devam ediyordu gürlemeye,yağmurun yağdığı o muhteşem toprak kokusu beni,ayaklarımı teşvik ediyordu adeta,cesaretlendiriyordu.
Kapalı balkondaki camın kenarında kahvesinden çıkan dumanın arasından beni izleyen kır saçlı adama baktım. Yaklaşık 45 dakikadır burda öylece beklediğimden olsa gerek bana şaşkın gözlerle bakıyordu. O kapıyı geçtiğimde hayatım mahvolcaktı belki. Belki de hayatımda gelişen bu saçmalıklar sadece iğrenç bi' şakadan ibaretti.. Her yerde aşırı doz özgüvenden ölen ben, bu defa yalvarıyordum şu an hiç de güçlü olmayan irademe: beni o ayaklarımla müthiş bir işbirliği yaparak geri götürsün diye,götürmedi.
Usul usul çıktım merdivenlerden asansorü kullanmak yerine. On birinci kata geldiğimde bitap düşmüştüm. Kapıyı çaldım suratıma sigarayla karışık Hugo Boss olduğunu tahmin ettiğim bir koku çarptı. Sahibine çevirdim gözlerimi hemen, bakışlarını hemen dikti üzerime,yukarıdan aşağı süzdü, tek kaşını kaldırdı, neden burda olduğumu merak ettiği her halinden belliydi.
"Deniz Çınaroğlunu arıyodum ben?"
"Ta kendisi?"
-bu benim lafımdı-
Kalbimdeki bıçağı hissettim, bu olamazdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Çınaroğlu
Художественная прозаDuymuşsunuzdur mutlaka: Hani derler ya "Bazen ilk görüşte anlarsın,o insan senin kaderindir,bazense bir ömür boyu ararsın,bulamazsın.." Önyargılarınızı rafa kaldırıp okumaya karar verirseniz eğer: şu an elinizde tuttuğunuz şey iki insanın,hatta olab...