Sonra bir gün uyandım ve duygularım felç geçirmişti.
Acı, neşe, mutluluk, mutsuzluk, öfke bana o kadar uzak kavramlar ki.. Sadece boşluk hissi var içimde. Hani alarm çalar da uyanıp bir süre halıya odaklanırsın hiçbir şey düşünmeden,aynen öyle geçiyor günlerim. Ya da bir kitabın son sayfasında ondan ayrılma hissiyle büyük bir boşluğa düşersin, hiçbir şey düşünmeden öylece bir süre durursun. O misal işte.
Ayrıca herkes birisine güvenebilirken ben güvenemiyorum kimseye. Kiminle konuşsam "Kendine bir duvar örmüşsün ve kimsenin o duvarı aşmasına izin vermiyorsun" diye tepki almamın nedeni de bu sanırım. Elimde değil, yapamıyorum. Olmuyor. Ben birine sonsuz güven beslemeyi ya da birisine sarılınca bulutların üzerinde hissetmeyi istemiyor muyum sanki? Yapamıyorum. O ördüğüm duvarları kimsenin aşmasına izin vermediğim gibi bende onların dışına çıkamıyorum ya da çıkmak istemiyorum.
Yalnız kalıyorum git gide. Yalnızlık mutluluktur diye kendimi avutuyorum. Sonra kitaplarım aklıma geliyor. Saatlerimi onlarla geçiriyorum. Hayatımdaki duygu boşluğunu onlarla doldurmaya çalışıyorum. Boşluğa düşmemek için biri bitince hiç vakit kaybetmeden ötekine geçiyorum. Zaman zaman bir kaç kitabı birlikte okuyorum,biri bitince o boşluk hissine kapılmamak ve her şeyi unutmanın tek yolu bu olduğu için.
Filmler izliyorum,başrollerine kendimi koyuyorum. Onlarla sevinip onlarla üzülüyorum. Sonlarında gözyaşları döküyorum. Dünyadan kendimi soyutlamama yetecek kadar ses vererek dinliyorum müziklerimi. Kendime de çok fazla zaman ayırıyorum. Boş vakitlerimin hepsi o veya şu değil,ben oldum.
Boşlukta ve yalnızım ama artık daha bir "ben"im. İç dünyamı daha iyi tanıyorum. Bu yüzden ne kadar yakınsam da bırakamıyorum yaşadığım bu ruh halini. Ne kadar yakınsam da zaman zaman nefret etsem de en içimde bir yerlerde bu ruh halini seven biri var. Ve öyle güçlü ki,bana bile karşı koyabiliyor. Ve beni etkisiz bırakıyor.