Gözlerimi dışarıdan gelen rahatsız edici sesle açtım. Dısarı baktığım da bitişik evimin çatısında aptal komşum elinde çekiçle bir şeyler yapıyordu. Çekicin her darbesi sabah sessizliğinde adeta birbiri ardına patlayan silah sesi etkisi yaratıyordu.
Çift camlı pencereyi yukarı doğru kıvırarak," Hey! Elmer Fudd! Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Diye bağırdım.
Komşum durup,bana öylece baktı. Elindeki çekici havada öyle bir tutuyordu k i,sanki aşağı kafama fırlatacak gibi. Yetmiş küsür yaşlarında, karşısındakini aşağılayan bakışlara sahip,küçük, domuzlara benzer gözleriyle ve de kulaklarında kafasındakinden daha fazla kıl olan bir adamdı. Aslında şuan için kafası gözükmüyordu. Başına her zaman ki kırmızı ekose bombardıman kepini geçirmiş, bağcıklarını da başının üzerinde sıkı sıkıya bağlamıştı. Bağcıklar başının üzerinde tıpkı bir çift anten gibi duruyordu.
"Noel ışıklarını takmak için bir çengel yerleştiriyorum. " diye cevap verdi.Kendimi gülmemek için zor tutuyordum. Ah hadi ama amerikadan gelmiş olabilirsin dostum ama bu nedir.
"Sabahın kahrolası yedi buçuğunda mı?" diee cevap verdim.
Yaşlı adam kaşlarını çatarak, "Senin ağzın ne kadar da bozuk! " dedi.
"Dur bakalım, daha başlamadım bile," diye bağırdım. " Sen kafayı mı üşüttün ? Noel ha? Daha cadılar bayramı gelmedi! "
" iste bu senin cehaletini gösteriyor!" Diye bağırdı yaslı adam. "Çiftçinin takviminde bu yıl soğukların erken bastıracağı yazılı. Cadılar bayramında kar fırtınası bekleniyor. " diye devaa ettirdi.
" eger su çekici sallamayı bırakmazsan seni bir kurşunla vurup,devireceğim de beklenir. " dedim.
Komşu yüzünü buruşturup," Ben haklarımı kıllanıyorum, " dedi. "Belediye yasasına göre saat yedi buçuktan sonra istediğimi yapabilirim. "
Ardından bana aldırmayıp, eline bir çivi alıp çatısına çakmaya başladı. Her yıl aynı sey olurdu. Adam her yıl en korkunç süslerle bahçesini donatır , çatıya bir şeyler yerleştirip, saçakları süsler, ağaçları ışıklandırırdı. Noel babanın bebek isa ya hediyeler getirmesini, gökten inen melek ordusunu canlandırırdı. Etrafı o kadar çok süslerdi ki evinin çevresi Taksim den daha çok aydınlanırdı. Sekiz hafat boyunca insan kendini güneşin yanına taşınmış gibi hissederdi." Peki, görgü kuralı diye bir şey duymadın mı hiç seni iğrenç moruk?" Dedim.
Yaslı moruk bana bakıp dilini çıkardı.
Bende dönüp ona kıçımı gösterdim.
Ve boylece gun başlamış oldu. Duş. Ardından kahvaltı. Sırf bir şeyler yemek olmak için. Kahve. Bir kaç tane kurabiye felan.