4.Bölüm "Hatıralar"

173 42 29
                                    

  "Her eyes said,
                     more than words can say."

                      ************

"Hadi ama anne, söz veriyorum ödevlerimi yapacağım."

  
       Söz vermiştim. Küçük bir kaçamaktı benimkisi. Çocuğun oyun oynamak istemesi kadar doğal, her canının istediğini yapmak istemesi kadar haylazca.

       Son zamanlarımızda her insanın isteyebileceği gibi bende 'keşke' dedim. "Keşke daha çok zaman geçirebilseydim onlarla." Olmadı ama artık biliyordum ki geçerdi. Herşey bir gün biterdi. Özlem denizinde boğulan bir çocuğun çaresizliği bugünün umuduydu.

        Bir yerlerde beni izliyor, belki de bu halime üzülüyorlardı. Bunlar bir yana içinde bulunduğum beden, yaşama tutunan ruhum ve hâlâ aklı başında bir insan olarak artık telafi etmem gereken zamanlarım vardı.

       O neler yaşamıştı? Uyurken bile hafif çatılan kaşları düşler aleminde bile rahat bırakılmadığı için miydi? Hakkında merak ettiğim onca şey vardı ki. Dilimi çözmüştü. Yıllardır ağzını bıçak açmayan, konuşurken gırtlaktan gelen o tınıyı unutmuş bir insana yapabilecek tek sonu yaşatmıştı. Bir amaç vermişti. O bunları yaparken ise tek kelime dahi etmemişti.

       Karar vermeliydim artık neler yapacağıma. İş bulmalıydım. Bunu başarabilirsem daha da kolay olacaktı. Gecekondulara alışıktım. Olmak zorundaydım. Dişimi azıcık daha sıksam elbet bir gün refaha ererdim.

       Sıkıntıyla verdiğim nefesle ayağa kalktım. Lavaboda güzelce elimi yüzümü yıkayıp uyku halinden çıktım. Uykuyu sevmezdim. İnsanın en savunmaz durumuydu. Güçlü olmalıydım. Hayattaki hazırlıksız çıkan olumlu veya olumsuz zorluklara göğüs germeliydim.

       Odaya geri döndüğümde uyanmıştı. Esnemesi kendine has ve oldukça hareketliydi. Eliyle ağzını kapatırken diğer eli de simsiyah saçlarını karıştırdı. Başını benim yatağımdan tarafa baktıktan sonra omzu büyük bir ölçüde düştü. Hayal kırıklığına uğramış gibi hissettiğini hissedebiliyordum. Ağzından kaçan hafif bir sesle iç geçirdi. Araya girmenin zamanı gelmişti.

       "Hey! Günaydın. "Dedim. Hızla bana dönerken gülümsemesi gözlerine ulaşmıştı. İşte beklediğim tepkiydi bu. Konuşma da henüz tökezlesem de geçiyordu. Yanına doğru ilerledim. Onunla aynı boya gelmek için diz çöktüm ve gözlerine baktım.

      "Gideceğiz. Bize uygun bir yer bulur bulmaz da bir düzen kuracağız. Buna ihtiyacımız var. Yaşamaya ihtiyacımız var!"

       O'na bakarken hâlâ içinde bir nebze de olsa kararsızlık olduğunu görebiliyordum. Vardı birşeyler gözlerinde, aklında, kalbinde. Eksiklik duyduğu veya ona fazla gelen. Belki de sadece kaçıyordu ve doğru limana sığınmak istiyordu.

      Tek kelime dahi etmeden başını hafifçe salladı. Benimle konuşmak istemiyor mu? Diye düşünmeden edemedim. Yataklarımızı toparlayıp eski haline getirdikten sonra geriye kalan ekmeğimizi bölüşüp kahvaltımızı etmiş olduk. Soğuk hava içimize işleyecekti, biliyordum. O'nun üzerinde ise bu soğuğa karşı savunmasız yırtık, ve oldukça savunmasız bu kıyafetleri canımı sıkıyordu.

"Beni burada bekle." Dedikten sonra banyoya girdim. Duş başlığını elime alıp içten içe dua ederek suyu açtım. Buz gibi su ellerimin altından kayıp gidiyordu. Düğmeleri son ayara alırken çıkan hafif çatırtı ürkütse de pes ettirmiyordu.

      Isınmaya başlayan su heyecanlandırırken duş başlığını yerine takıp yanına döndüm. Kendi etrafında amaçsızca hareketler yapıyor ve zaman geçiriyordu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin