Kahrolsun durup dururken insanın içine düşen sıkıntılar,kahrolsun anlamsız şüpheler.Kahrolsun mutluluğa engel olan herşey ve kahrolsun sevgiden mahrum bırakan insanlar !
Hemen karşımdaki dükkana girmek için hareketlendim. Burada kalıpta o aptal çocukla uğraşmak istemiyordum. Dükkanın kapısını aralayıp kendimi soğuk ayazla beraber içeri attım. Dükkanı incelerken bir yandan da gözüme kestirdiğim cam kenarına pekte uzak olmayan masaya ilerliyordum.
Dükkân oldukça rahat ve sade bir şekilde döşenmişti. Kırık beyaz ve açık mavi tonlarını barındıran duvarlar bir kaç aile resmiyle süslenmişti. İstemeden de olsa iç çekmiştim. Yanıma gelen orta yaşlı bayanla gözlerimi ona çevirdim. Menüyü önüme koydu ve içten bir gülümsemeyle konuşmaya başladı
"Hoşgeldin kızım" aklıma gelen ve kalbimde filizlenen şüphe tohumlarına engel olmak için kafamı salladım ve kadına ufak bir baş selamı verdim. Yanımdan gittiğinde derince bir nefes aldım. Diken üstünde oturuyordum. Rahatsız olmuştum.
'Neden bana iyi davrandı'
'Annem bile bu kadar samimi gülümsememişken onun böyle davranması ne kadar mantıklı.' Gibi bir sürü düşünce beynimde fink atıyordu. Nefes alış-verişlerim hızlanmış, kalp atışlarım kulaklarımda uğuldamaya başlamıştı. Biliyordum. Eğer düşüncelerimi susturamazsam kriz geçirecektim.Derin bir nefes alıp önümdeki menüye baktım. Mantı, gözleme, yaprak sarması gibi envai çeşit ev yemeği vardı. Arkana bakma, birisi seni izlemiyor.Arkama dönüp kontrol etmemek için kendimi kasıyordum.Kendimi telkin etmem bir işe yaramadığında gözlerini kapattım . Ellerim titremeye başladığında dayanamayacağımı anlamıştım. Hızla oturduğum sandalyeden kalktım ve çıkışa doğru koşmaya başladım.
Dükkandan çıkar çıkmaz soğuk hava tüm hücrelerimi ele geçirdi.Kendimi şimdiden daha iyi hissediyordum ama yeterli değildi. Geçireceğim krizi daha az zararla atlatmak için koşmam gerekiyordu. Akciğerlerim parçalanana kadar koşmam gerekiyordu. Nereye olduğunu bilmeden koşmaya başladım. Etrafta bana bakan insanlar olduğunu farkedebiliyordum. Belki şu an beni takip eden birisi bile vardı? Hayır arkama bakmak istemiyorum. Bakmamam gerekiyor. Takip edilmiyorum. Bana saldıracak olan kimse yok. Belki de önüme çıkıp beni etkisiz hale getirecektir? Hayır olmaz ben kendimi koruyabilirim. Kimse yok. Kimse yok. Kimse yok...
Düşüncelerimle boğuşurken ne kadar süre koştum bilmiyorum. Neredeyim? Etrafta hiç insan olmaması beni rahatlatıyor ama ya gizlenen birileri varsa? O kadar sıkılmıştım ki bu şüphelerden.. Engel olmaya çalışıyordum bu durumda olmak istemiyordum ama olmuyor işte. Daha fazla dayanamayacağımı anlayıp tüm gücümle bağırmaya başladım. Etrafta kimsenin olmaması iyi bişeydi. Meraklı bakışlar ve gereksiz kalabalıklar beni tiksindiriyor. Çığlığım boğuk bir sese dönüşene kadar bağırdım Ses tellerim öyle yıpranmıştı ki düzelmek için beni baya uğraştıracaktı. Kendime zarar vermemiştim ve bunun için mutluydum. Krizi atlatmıştım ve ne kadar yorulduğumu yeni yeni anlayabiliyordum. Eklemlerim,kaslarım sızlıyor boğazım patlayacak gibi ağrıyordu. Ağrılarımı yok sayıp yürümeye başladım. Havanın soğuk oluşu beni güçlü tutuyordu. Ama bu yıpranmışlığı hala yok sayamıyordum. Güçlü olmak zorundayım. Artık tek başımayım. Bu benim savaşım ve ben mücadele etmek zorundayım...
Ne kadar süre yürüdüm bilmiyorum ama pansiyonumun bulunduğu sokağa vardığımda bacaklarım iflas etmişti. Kafam yerinde değildi. Yaptıklarımı zar zor hatırlıyordum. Her kriz sonrası bunları yaşamaktan o kadar sıkılmıştım ki. Düzelsin istiyordum.Bişeyler değişsin istiyordum. Bütün bu paranoyalardan,krizlerden kurtulmak istiyordum. Artık bişeylerin değişmesi gerekiyordu. Tek başımaydım artık. Benim için. Sadece kendim için iyi olmak zorundaydım.
Pansiyona girdiğim zaman kendine has kokusuyla sıcak bir hava beni karşıladı. Odamın kartını bulmam gerekiyordu şimdi. Tabi ki nereye koyduğumu hatırlamıyorum. Bir kere de farklı bişey olsa dişimi kırardım. Resepsiyonda ki samimi ve sıcak bakışlı amca anlamış olacak ki "Oda numaran neydi kızım? Yedek kart var merak etme sen" diyip gülümsedi. O kadar halsizdim ki sesimin çıkacağından bile emin değildim. "7 numara olması gerekiyor" dedim kısık ve çatallaşmış sesimle.
"Al güzel kızım"diye kartı uzatırken bana gülümsedi. Karşılık olarak kafamı salladım ve merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladım.Odama geldiğim de kendim yatağa bıraktım. O kadar yorulmuştum ki böyle olmaktan. Kendi içimde verdiğim savaşlardan,şüphelerden,sorunlardan.. Neden hiç iyi olan bir şeyler yok? Belki de vardı ama ben göremiyordum. Ama neden?
Yattığım yerden zor güç doğrulup ilaç poşetimi aramaya başladım.Nerdeydi bu lanet şey? Yanıma aldığıma emindim oysa ki. Ah,doğru ya! Banyo dolabı.. Mantıklı düşünemeyecek kadar yorulmuşum büyük başarı.. Banyoya girdiğim de karşılaştığım manzara yüzümün buruşmasına sebep oldu. Akmış gözler,kabarık ve şekilsiz saçlar. Sanki bir kaç saat önce kriz geçiren ben değilmişim gibi gülmeye başladım. Buydum ben işte. Dengesiz demek bile az kalıyordu.
Dolaptan ilacımı alıp su aramaya başladım. Evet tabiki de su yoktu. Aşağı inip su almam gerekiyordu. O kadar bitkin hissediyordum ki ayakta durduğuma bile şaşırırken aşağı inmek intihar olurdu. İlacı ağzıma atıp ağzımı banyoda ki musluğa dayadım.Bi kaç yudum suyla ağzımdaki acı tadı geçiştirirken yüzümü yıkayıp akan gözlerimi temizledim. Artık daha iyi görünüyordum. Kabarık saçlarımı da zor güç tarayıp güzel(!) bir topuz yaptıktan sonra yatağıma uzandım.
Küçüklüğümden beri hayal kurmadan,düşünmeden uyuyamazdım. Hala öyle. Kendimi tek özgür hissettiğim an.. Hiçbir sınırlaması yok hayallerin. Mutlu ediyor. Öyle saf bir mutluluk ki vazgeçilmiyor.Yarın benim için yepyeni bir gün olmalıydı.Değişmeye başlamalıydım.Kendim için..Mutlu olmalıydım. Okulumu aksatmamalıydım.Belki bir kaç arkadaşım bile olabilirdi. Artık değişmenin vakti gelmişti.Mutluluk benimde hakkımdı,öyle değil mi?
----
İşte büyük gün. Herşeye yeniden başlayacağım gün. Cumartesi olması güzel bir şanstı tabi. Saat 9 gayet güzel,kahvaltı için ideal. Belki de bugün renkli birşeyler giyebilirdim. Öncelikle güzel ve ılık bir duş!
Kesinlikle daha iyi hissediyordum. Saçlarımı kuruturken hafif dalgalar vermiştim saçlarıma ve gayet hoş görünüyordu. Siyah bir pantolon koyu mavi bir kazak. Siyah postalları da unutmamak lazım tabi. Rimel ve dudak parlatıcısı da sürdükten sonra aynanın karşısına geçtim. Gerçekten hoş görünüyordum. Eksik olan tek şey gülümsemeydi. Gerçekten içten gelen bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Harika!
Aşağı inerken yine o tanıdık sıcak koku karşıladı beni. Resepsiyonda kimse görünmüyordu. Arka restorant kısmına geçtiğimde benden başka kimsenin olmadığını görünce istemsizce saate baktım. 10.30. En azından yiyebileceğim birşeyler vardı. Tabağıma bir kaç çeşit kahvaltılık alıp iki kişilik masaya yerleştim. Çaysız kahvaltı yapamayacağımı bildiğimden mutfak kısmına doğru geçtim. Neden ortalıkta kimse yoktu bilmiyorum ama umarım çay bulabilirim.
Mutfağa girdiğimde arkası dönük olan adama 'Pardon,bir bardak çay almam mümkün mü acaba?' derken en hanım hanımcık sesimi kullandım. Adam 'Tabiki,buyrun' diye bana doğru döndüğünde eliyle işaret ettiği yeri umursamadım. Karşımda aşçı üniformasıyla duran bir Demir vardı. Ne kadar güzel bir yeni hayat başlangıcı gözlerim yaşardı ahahah.
Karşımda durmuş bana sırıtıyordu ve ben kendime değişmem için söz vermiştim. Yabanilikten kurtulmam gerekirdi. Pekte içten olmayan bir şekilde bende ona gülümsedim. Ne güzel bir tesadüf ama değil mi? 'Teşekkürler,çay için' diyip gösterdiği yere doğru giderken durmama aynı zaman da gülümsememe neden olan ses Demir'e aitti.
"Karnımda ki morluklara neden o postalları affetmem için bana ismini söylemelisin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARANOYA
ParanormalŞüphelerle boğuşan bir genç kız. Neler yaşadığını kim bilebilirki? Dışardan nasıl görüldüğünün ne önemi var? İçinde ki kaostan kimin haber var ?