Medya, Anka.
Bölüm şarkısı, How Deep Is Your Love.●●●
Bazı insanlar vardır, hayatınıza nasıl girdiklerini anlamazsınız. Yanındayken, olayların nasıl ilerlediğini kontrol edemezsiniz. Onlar, her zaman sizi etkileyen, sizi benliğinizden uzaklaştıracak kadar etkisi altına alabilen insanlardır.
Anka, Kutalp'i ilk gördüğünde bile etkisinden nasiplenmişti fakat bunu fark edemeyecek kadar toydu. Anka, bunun ne demek olduğunu dahi bilmiyordu, hislerini Kutalp ile tanıyacaktı.
Kutalp, hayatın renkli kısmını Anka ile görecekti.
Onlar, dünyayı birbirleri ile tanıyacaklardı.
Hatta belki farkında olmadan, birbirlerinin dünyası olacaklardı."Baban mı?" dedim, inanmaz bir tavırda. O ise, bu durumdan gayet hoşnut gibi duruyordu.
"Evet." dedi, sesinde bulunan alaycı tınıyı yüzüme vurarak.
"O zaman, kimden çekiniyorsun?" dedim, aklımda bulunan onlarca soru işaretini es geçip, en büyüğünü seçerek ona yöneltirken.
"Bu durumda, seni ilgilendiren bir şey göremiyorum." dedi, kaşlarını hafifçe çatarak.
"Pekâlâ." dedim ve kollarımı göğsümde birleştirdim.O sırada, daha yeni idrak edebildiğim bir şey resmen beynimin içinde kocaman bir ampulün yanmasına sebep oldu. Eğer, Kutalp buranın sahibinin oğlu ise beni çok rahat bir şekilde işe aldırabilirdi. Bu düşünce ile hemen konuşmaya başladım.
"O zaman benim işe girmemi sağla ve bu olay burada kapansın." dedim, kendimden beklemediğim bir kararlılıkla.
"Zaten eleman arıyorlar. Neden gidip eleman sorumlusu ile konuşmuyorsun? Fazla kriterleri olduğunu düşünmüyorum." dedi, muhtemelen ondan iş dilenmeme anlam verememişti.
"Yirmi yaş ve üstü arıyorlarmış." dedim, gözlerimi devirerek. Oldum olası, şu yaş mevzusundan nefret etmişimdir zaten.
"Kaç yaşındasın sen?" dedi, şaşkınlık içinde.
"On sekiz." dedim, bıkkın bir tavırda.Dudaklarının arasından minik bir kahkaha firar etti. Öyle bir ses çıktı ki, hem nazik, hem de alabildiğine erkeksi bir tınıya sahipti. Bu tuhaf ses kulaklarımdan içeri girer girmez, sırtımdan bir ürperti geçti. Karıncalanma hissi bedenimi saracak gibi sırtımı gezindi. Saniyesinde, kendime geldim. Ne olduğunu, ciddi boyutta anlayamamıştım.
"Komik olan ne?" dedim, ayağımla beton zeminde ritim tutarken.
"On sekiz mi?" dedi, alayla. "Sen daha yeni reşit oldun yani." diye devam etti.
"Tekrar soruyorum, komik olan ne?" dedim, kinayeli bir şekilde.Ciddi tavrına bürünmesine sebep olan şey, içeride olduğunu dahi unuttuğumuz kızın adını seslenmesiydi.
"Kutalp!"
Tizlerin tizinde dolaşan ses tonu, kulağımı rahatsız edince yüzümü buruşturdum.
"Hadi sümüklü böcek. Kaybol buradan." dedi, Kutalp sinirle.
Ellerini belinden hiç çekmeden konuşuyordu ve bu ona her bakışımda, gülmemek için kendimle büyük bir savaş vermeme sebep oluyordu.
"Gideceğim zaten. Sadece şu işi hal-"
"Yarın sabah yedi. Bir dakika dahi geç kalma." dedi, büyük bir patron edası ile, cümlemi yarıda kesip, kelimelerimi öksüz bırakmadan hemen önce.
"Ne yani işe alındım mı?" dedim, annesinden hep istediği oyuncağı almış minik bir çocuğun ses tonuna bürünerek.
"Sence?" dedi, bulunduğumuz durumdan sıkılmış gibi bir hâli vardı.
"Pekâlâ. O zaman ben gideyim." dedim, sesim baharın geldiğini haber veren kuş cıvıltısı gibi çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pembe Facia
Teen Fiction"Pembeydim ben. Kimsenin olmayı seçmediği yahut olamadığı pembe. Derinlerde sıkışıp kalmış kişiliğimi taşıyan pembe. Bir insanın rengi, giydiği kıyafetle uyum sağlayan renk değildir. Bir insanın rengi, ruhunun boyanmayı sevdiği renktir. Ve işte...