Hayalet Araba

421 9 0
                                    

Size anlatacağım olayları doğrulayan kanıtlar mevcut. Bunlar bizzat başıma geldi ve anılarım her şey daha dün olmuş gibi canlı. Oysa o dehşet dolu gecenin üzerinden yirmi yıl geçti.

Bu yirmi yıl boyunca olanları yalnızca bir kişiye anlattım. Şimdi de size anlatmaya karar verdim. Evet! Tam yirmi yıl önce keklik avı mevsiminin son günleriydi. Bütün gün elimde silahla dolanmış ama sözünü etmeye değer bir şey vuramamıştım. Rüzgâr doğudan esiyordu, aylardan aralıktı, mekan İngiltere'nin kuzeyinde, kasvetli, engin bir patikaydı ve ben yolumu kaybetmiştim.

Yaklaşan kar fırtınasının kuş tüyüne benzeyen ilk kar taneleri fundaların üzerine yeni düşmüştü. Çevreye kurşuni bir akşam çökerken bulunduğum yer insanın kaybolması için pek de hoş bir yer olmaktan gittikçe uzaklaşıyordu. Elimi gözüme siper ettim, bastıran karanlığa, mor kırların yaklaşık on iki mil ötesindeki alçak tepelere karıştığı yöne doğru endişeyle baktım. Gözüme herhangi bir yerde ne cılız bir duman ilişti ne de en küçüğünden ekilmiş bir tarla veya koyunların ayak izleri.

Yürümeye devam etmekten ve sığınacak bir yer bulmak için şansımı denemekten başka çıkar yol yoktu. Böylelikle silahımı omuzladım ve bitkin bir şekilde yola koyuldum. Şafak söktükten bir saat sonra yürümeye başlamıştım ve kahvaltıdan beri boğazımdan tek bir lokma bile geçmemişti. Bu sırada kar hızlı bir şekilde serpiştirmeye başlamış, rüzgâr dinmişti. Ardından soğuk daha da şiddetini arttırdı ve karanlık basıverdi. Bense kaldığımız otelin penceresinde beni bekleyen eşimi düşünüyordum.

Arada bir durup bağırıyordum ama bağırışım sessizliği daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramıyordu. Acaba bu uzun ve karanlık geceyi atlatabilecek miydim? Bir kere daha tüm kuvvetimle bağırdım. Sanki bağırışıma bir yanıt almıştım. Kulak kesildim, tekrar bağırdım ve yankı tekrar karşılık verdi. Sonra karanlığın içinde ansızın dalgalanan ışıklı bir nokta belirdi. Ona doğru olanca hızımla koştum. Elinde fener olan tuhaf görünümlü yaşlı bir adamla yüz yüze geldim.

"Şükürler olsun!" çığlığı koptu dudaklarımdan istemsizce.

Adam gözlerini kırpıştırdı, kaşlarını çattı ve yüzüme dikkatle baktı.

"Ne için?" diye homurdandı suratını asarak.

"Şey... Karşıma çıktığın için. Karda kaybolacağımdan endişe etmeye başlamıştım."

"Evet, bazı insanlar bu civarda kaybolabilirler."

"Şu anda Dwolding'ten ne kadar uzaktayım?"

"Nereden baksan yirmi mil."

"Peki ya en yakın köy?"

"Orası da on iki mil uzaklıkta."

"Madem öyle, sen nerede oturuyorsun?"

"Hemen şurada."

"Herhâlde eve dönüyorsun, o zaman ben de seninle geliyorum."

"Olmaz. O seni içeri almaz."

"Kim?"

"Efendi."

"Efendi kim?"

"Bu seni ilgilendirmez."

"Pekala sen yolu göster, ben de efendiye kendim sorayım."

"Dene bakalım" diye mırıldandı.

Biraz yürüdükten sonra karanlıkta olduğundan daha büyük görünen bir evin silüeti belirdi ve öfkeyle havlayan bir köpek dışarı fırladı.

"Ev bu mu?"

"Evet. Şuraya otur, ben de kapıyı açayım."

Onun tam arkasına yaklaştım. İçeri girme fırsatını kaybetmek istemiyordum. Fenerden vuran küçük dairesel ışıkta kapının tıpkı bir zindan kapısı gibi demir çivilerle perçinlenmiş olduğunu gördüm. Derken adam anahtarı çevirdi. Onu bir kenara itip eve daldım.

İçeri girince merakla çevreme bakındım ve kendimi koca bir holde buldum. Hemen girişte bir oda vardı. Odada iri yarı bir ihtiyar oturuyordu. Beni görünce sert bir şekilde doğruldu.

"Siz kimsiniz? Buraya nasıl geldiniz?" dedi.

"Geceyi geçirecek bir yer arıyordum."

Önce yardımcısına beni eve kadar getirdiği için kızdı. Sonra isteksiz bir şekilde sabaha kadar kalabileceğimi söyledi. Gece biraz sohbet ettik. Kar yağışı durmuştu.



Uyku Kaçıran(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin