BULUŞMA

173 13 1
                                    

Onur, Doğuş'u esir alıp yola çıktığından beri tam bir hafta geçmişti, devriye görevi Onur'da olduğu için sürekli civarda geziyordu. Aradan geçen bir haftadan sonra Onur Doğuş'a geri döneceklerini söylediğinde, Doğuş kafasında torbayla geçirdiği bir haftadan sonra bile sevinmeyi başarmıştı çünkü Aslı'yı görebilecekti artık. Önce yıkık dökük bir kapıdan geçtiler, ardından ikincisi. Giderek yer altına iniyorlardı, aşağı doğru indikçe yıkık dökük kapılar yerini büyük kepenkli kapılara bıraktı, sonunda durdular. Onur, Doğuş'u Mustafa'ya verdi ve: ''Hücrelerden birine hapset, yemeğini falan eksik etmeyin. Bir zamanlar dostumuzdu sonuçta.'' dedi. 

Doğuş Mustafa'nın elinden kurtulmaya çalıştı ama başaramadı, durdu ve Onur'a: ''Dostumuzdu mu? Neden Onur? Neden böyle bir şey yapıyorsunuz? Ben sizin hala dostunuzum.'' dedi. 

''Son iki haftadır dostu düşmanı seçmemiz zorlaştı. Tanıdığımız veya tanımadığımız herkes tarafından saldırıya uğradık, burayı bulmamız çok zor oldu, gizli tutmamız ise daha zor bir mesele. Yeniden dirilen o garip zombileri saymıyorum bile.'' diyerek karşılık verdi. 

''Pekala, Aslı korumamız altında demiştiniz, onunla görüşebilir miyim?'' dedi Doğuş. 

''Bu Aslı'ya bağlı.'' dedi kapıların birinden dışarı çıkan Kaan. 

Doğuş, bir zamanlar arkadaşları olan bu üçlüyü gördüğü için sevinçliydi ama yaşadıkları onları başka biri haline getirmişti adeta. 

''Diğer kızlar, onları bulabildiniz mi? Yaşıyorlar mı bari?'' dedi Doğuş. 

''Bizimkileri bulduk. Yani Ayşe Nur, Nazife, Ayça, Seher ve Emine'yi ama diğerleri hakkında en ufak bir fikrimiz yok.'' dedi Mustafa. 

''Daha fazla soru yok. Mustafa, götür şunu.'' dedi Onur.

 Mustafa, Doğuş'un gözlerini bir bandaj ile kapattı ve yürütmeye başladı. Hücreye vardıklarında Mustafa, Doğuş'un gözlerini açtı ve hücreye kilitledi, odanın altından pekte keskin olmayan bir bıçak attı. 

''Bununla elindeki ipleri çözersin.'' dedi ve gitti. 

 Hücre demişlerdi Onurlar ama hücre demeye bin şahit isterdi, oldukça rahat bir yatak ve ferah bir havası vardı hücrenin. Önceden başka bir şey için kullanıldığı aşikardı. Yatağın karşısında kitaplarla ve dergilerle dolu bir dolap vardı, Doğuş biraz bakındı, gözüne kestirdiği bir dergiyi aldı ve okumaya başladı. Derginin her sayfasında Kent Meydanının amblemi vardı, diğer dergilere de baktı, hepsi aynıydı. 

''Kent Meydanı burası, eminim.'' dedi Doğuş kendi kendine, haklıydı. Onurlar barınabilecekleri en iyi noktayı bulmuştu aslında, Kent Meydanının en az üçte ikisi yıkılmıştı ama bazı yerlerdeki zemin katlar sağlamdı, yıkılan duvarlara kepenk dayamışlardı ve kepenklerin gerisinde kalan iki yıkık kapı insanların dikkatinin bu noktaya toplanmasına engel oluyordu. Hem yiyecek, giyecek, barınma gibi ihtiyaç sıkıntıları da hiç yoktu ama burada sıkışmaları onların felaketi olabilirdi. Doğuş, hücresinde yatarak dergileri inceliyordu, bu sırada ayak sesleri gelmeye başladı, *Aslı* dedi Doğuş içinden ama gelen Aslı değildi, Mustafa yanında iki rehine ile Doğuş'un hücresinin yanından geçti. Doğuş rehineleri bir an tanır gibi oldu, hemen Mustafa'ya seslendi, Mustafa: ''Ne var?'' diye karşılık verdi.

 ''Onlar kimdi? Yüzleri tanıdık geldi.'' dedi Doğuş, 

''Suç ortakların, sizi beraber sorguya çekeceğiz.'' dedi Mustafa ve gitti. 

 ''Hey! Neyin suç ortağından bahsediyorsun! '' diye bağırsa da Doğuş, Mustafa hiç oralı olmadı. ''Doğuş!'' diye ses duydu Doğuş, Mustafa gittikten hemen sonra. Ardında daha yüksek sesle tekrar ''DOĞUŞ!'' diye bağırdı iki kişi. Doğuş sesleri tanıyordu ama bir türlü çıkaramıyordu. 

ÇINAR ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin