BURUK BİRLİKTELİK

114 10 2
                                    

12/A sınıfı birbirine tekrar kavușmanın mutluluğunu yașıyordu, eskisi gibi birliktelerdi artık. Bir yandan da buruktular tabi, Seher ölmüștü ve Mert ile Süleyman birkaç saat olmasına rağmen hala gelmemiști. Doğuș, Cengizhan, Halit, Halim ve Yunus Onurların Kent Meydanından getirdiği ne var ne yoksa üst kata çıkardılar. Sayıları giderek artmıştı, artık insanların erzak için birbirini öldürdüğü bu dünyada bir an önce, çevrelerindeki marketler soyulmadan tüm erzakları toplamaları gerekiyordu. Kızların sayısı da artmıștı, artık odaları ayırmaları gerekiyordu fakat Oğuzhan buna karșı çıktı: "Eğer kızlara bir șey, olursa ve biz o sırada orada olamazsak ne olacak?" dedi, "En iyisi burayı yeniden inșa etmek, burası Türkiye'nin en büyük sinema salonlarından biri, burasını odalara ayırabiliriz. Üçer kișinin sığabileceği küçük odalar, böylece herkes rahat olabilir. Hem mutfak, kiler, cephane odası falan da yaparız. Burasını tam anlamıyla ev haline getirebiliriz." diye ekledi. Herkes bu konuda hemfikirdi. Önce tüm sinema koltuklarını yerinden söktüler. Sayıları fazla olduğu için çok da zor olmadı. Ardından ince tahta duvar almak için Koçtaș'a girmek zorunda kaldılar, gece çökene kadaryukarıya ince tahta duvar tașıdılar. Ardından Oğuzhan'ın yönlendirmeleriyle, Doğuș ve Mustafa teker teker odaları inșa ettiler. Fazla basit olsa bile sağlam olmuştu odalar, sonuçta mimar veya inșaatçı değillerdi. İșleri sabaha kadar sürmüștü, sonunda yorgun düșüp uyudular üçü de. Diğerleri ise inşaat yüzünden bașka bir sinema salonunda uyumuștu.

Sabah olduğunda Cengiz kontrol etmek için salona girdi, üçünün de yanyana yatmıș halde uyuduğunu gördü. Salonda ufak bir göz gezdirdi, tam on bir oda inșa etmişlerdi, odalar fazla büyük değildi ama küçük de denemezdi. Odalar köșelere doğru yerleștirilmiști ve hepsi yanyana idi, hepsinin kapısı aynı noktaya çıkıyordu, kapıların açıldığı ortak noktaya sinema koltukları ve masalar yerleștirilmiști. Büyük ihtimalle on bir odadan üçü kiler, mutfak ve cephanelik için yapılmıștı ama tüm odalar boș olduğu için bunu bilemezdi Cengiz. Hemen gidip diğerlerini uyandırdı: "Tüm gece çalıșmıșlar, odaları bitirmișler. Onlara daha fazla zahmet vermeyelim, yavaștan yerleșmeye başlayalım." dedi. Herkes yerinden kalktı, yarı uykulu halde eșyaları salona tașımaya bașladılar. İlk önce cephaneliği hazırlamaya bașladılar, bu sırada kızlarda kileri ve mutfağı hazırlayacaktı. Cengiz, Onur, Kaan ve Tosun așağı kata inip 6 tane büyük raf tașıdılar. Raflardan ikisini cephaneliğe, üçünü kilere, birisini ise mutfağa yerleștirdiler. Enes ve Halit tek elli silahları raflardan birine teker teker yerleștirdiler, bu arada Emrah ve Tosun da diğer raflara mermileri yerleștiriyordu. Makineli tüfekleri ise odanın en köșesine yığdılar, böylece cephanelik tamamlanmıș oldu. Kızlarda kısa sürede kileri ve mutfağı hazırlamıștı. Simay Cengiz'e mutfak için tüp gerektiğini söyledi, sıcak bir yemek yemeyeli çok olmuștu. Cengiz yanına Onur'u da alıp ne kadar tüp varsa mutfağa tașıdı.

Sonunda mutfak, kiler ve cephanelik iși bittiğinde tüm grup yorgunluğa yenik düșüp bir yerlere uzanmıștı. Geceye kadar herkes derin bir uykuya gömüldü, Cengiz dıșında herkes. Cengiz, salon kapısının ağzında Süleymanların dönmesini bekliyordu, neredeyse iki gün olacaktı ama hala ümidini yitirmemiști Cengiz, geldiklerinde onları karșılamak istiyordu. Sonunda Cengiz de uykusuna yenik düştü.

Rüya görüyordu: Süleyman ve Mert gelmișlerdi, Süleyman'ın tek kolu yoktu. Cengiz'i uyandırmaya çalıșıyorlardı, Cengiz onları görüyordu ama uyanamıyordu, kendini ne kadar zorlasa da gözlerini açamıyordu.

Ardından bașka bir ses daha duydu. "Cengiz. Cengiz, Cengiz!" ses Simay'ındı. Cengiz irkilerek uyandı, uyandığında "Süleyman!" diyerek bağırdı.

"O kadar çok uyumușuz ki sabah olmuș." dedi Simay, gülümseyerek.

"Süleymanlar? Dönmediler mi daha?" dedi Cengiz, yeni yeni ayılıyordu.

"Maalesef," dedi Simay, "Hadi gel, kızlar çok güzel kahvaltı hazırlamıș." diye ekledi ve gitti.

Cengiz moralsiz bir șekilde kahvaltıya oturdu, yemeğini hızlıca yeyip bir köșeye çekildi. Herkes yemeğini bitirince sofrayı kaldırdılar, tüm odalara yatak döșemeye bașladılar. El birliğiyle tüm odaları tamamladılar ve herkes kendi odasına yerleşti. Bir odada Simay, Durkadın, Melisa ve Ayșe; diğerinde Ayșenur, Aslı, Ayça; Emine ve Nazife ise bir bașka odada kalıyordu. Erkeklerde ise Mustafa, Kaan ve Onur; Doğuș, Emrah ve Halim; Yunus, Cengiz ve Halit; Süleyman, Oğuzhan ve Tosun; Enes, Lütfü ve Mert bir arada kalacaktı.

Artık tam anlamı ile bir düzene oturduklarında Cengiz tüm grubu bir araya topladı:"Neredeyse iki buçuk gün oldu ama Süleymanlar hala ortalıkta yok. Onları aramaya çıkmalıyız, içimizden biri kaybolsa Süleyman böyle yapardı. Artık beklemekten kahroldum, birkaç gündür onlar hakkında endișelenmekten sıkıldım." dedi. "Ben varım." dedi Halit, ardından Lütfü çıktı: " Kaç gündür güneș yüzü görmedim, biraz macera iyi oolur dedi, sonra Oğuzhan da ayağa kalktı ve: "Her okeye bir dördüncü gerekir, ben de varım." dedi. "Hadi o zaman, hazırlanalım." dedi Cengiz.

Birlikte cephaneliğe gittiler, bol miktarda mermi ve șarjör aldılar. Herkes eline bir makineli silah ve yanlarına iki tekli silah aldı. Ardından așağı indiler, "İki gruba ayrılalım, daha hızlı buluruz. Halit, sen Lütfü'yle git, benle de Oğuzhan arayalım. Osmangazi'ye kadar birlikte gidelim, Kent Meydanında ayrılıp aramaya bașlarız." dedi, Halit ve Lütfü kafasıyla onayladı. Arabalarına atladılar ve yola çıktılar.

ÇINAR ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin