37.BÖLÜM-NAKIŞ GİBİ İŞLENMİŞ BEYİNLER

58 18 2
                                    

37.BÖLÜM

NAKIŞ GİBİ İŞLENMİŞ BEYİNLER

Acele etmeden merdivenleri indiler. Kütüphanenin kapısının yanındaki duvarda, yere kadar inen, ahşap çerçeveli bir ayna duruyordu. Adam üstteki çiçek motifine dokununca ayna içeri doğru dönmeye başladı. Dar uzun bir oda göründü, içerde boydan boya uzanan geniş bir koltuktan başka bir eşya yoktu.

-Dışarı çıkmak istediğinizde, sizin tarafınızdaki kapı kolunu çevirmeniz yeterli olacak. Şimdi; biraz daha vaktimiz olduğuna göre bana adamlara ve o vahşi köpeklere ne olduğunu anlatır mısınız?

Çocuklar bir an şoka girmiş gibi donup kaldılar. Birbirlerine baktılar. Kisho avucunun içi ile alnına vurdu.

-Bende bir şeyleri unuttuğumuzu kendi kendime söyleyip duruyordum.

Koşarak bahçeye çıktılar. Bay Ball; henüz toparlanamamış kaslarının verdiği acıya dayanmaya çalışarak, arkalarından koşmaya çabalıyordu. Kadim onları, adamları bıraktığı ağaç dibine götürdü. Dört adamda, donuk gözlerle, hareketsiz yatıyorlardı. Gelenleri hiç fark etmemiş gibiydiler. Erin'den istedikleri bıçaklarla iplerini keserlerken Bay Ball ellerini, yere çömelmiş çocukların omuzlarına koydu.

-Onları çözmeden polise haber vermemiz gerekmez mi? Bunlar düşünebildiğinizden çok daha vahşi-insan demeye dilim varmıyor- yaratıklar.

Murat Can, başını kaldırıp gülümsedi;

-Tüm ülke sizin nerede olduğunuzu merak ediyor. Eğer şu anda polisler devreye girerse, gazeteciler de girer ve siz işlerinizi yoluna koymaya başlamadan istemediğimiz kişilerinde olanlardan haberi olur ki bunu da hiç istemiyoruz.

-Tabi ya! Bunun için gizlice gelmelerini istediniz. Çok zekice!

Ai-mu nefretle adamlara bakıyordu. Ayakkabısının ucu ile vücutlarını dürtükledi.

-Gördüğünüz gibi kimseye zarar verecek durumda da değiller. Eminim şehirde birileri anormal davranışlarını görüp polise haber verecektir.

Kisho çevresine bakındı. Köpekleri göremeyince, iki parmağını dudakları arasına sokarak güçlü bir ıslık çaldı. Bir dakika içinde, ağaçların arasından çıkan köpeklerin, kuyruklarını sallayarak yanlarına doğru geldiğini gördüler.

George Ball; büyük bir korku duyarak ayaklarının kaçma isteğine zorlukla  engel oluyordu. Çocukların sakinliğine bakıp olduğu yerde kıpırtısızca durdu ama yüreğinin gümbürtüsü sanki kilometrelerce öteden duyulacak gibiydi. Kisho'nun yanına gelen köpekler; burunlarını bacaklarına sürterken cüsselerinden umulmayacak bir yumuşaklıkla sevgi nidaları çıkarıyorlardı. O da, tüylerini okşayıp kimsenin anlamadığı bir lisanda emirlerini sıraladı;

-Bu dört insanı, şehre götürüp bırakacaksınız ve tekrar buraya döneceksiniz.-Elini kaldırıp parmağının ucu ile George Ball'ı ve Audel'i gösterdi. -Bundan böyle, bu iki insan ne emrederse onu yapacaksınız. Şehirden döndüğünüzde, burada insanlar olacak, korkmamaları için hemen kulübelerinize girin. Sizin için hazırlanmış yiyecekler bulacaksınız. Tüm konuklar gittikten sonra bahçeye çıkabilirsiniz.

Köpekler aldıkları emirle dört adamın başında toplandılar. Kafalarıyla, burunlarıyla vurarak, iterek ayağa kaldırdılar. Çembere aldıkları adamları yine itekliye itekliye çıkışa doğru götürdüler. Hepsi köpeklerin beceriyle yaptıkları davranışları izliyordu.

George Ball; ağzı açık, adeta şok geçiriyordu;

-Her defasında şaşırmayacağım diyorum ama bu olağan üstü bir şey yavrum. O vahşi hayvanlar kuzuya dönmüşler.

Kisho duyduğu gururu sesine yansıtmamaya çalıştı;

-Bu sizi yanıltmasın Bay Ball. Onlar sadece bana karşı öyleler ve bundan böyle sizin ve Audel'in emirlerine de şartsız uyacaklar. Ama yabancılara karşı aynı vahşiliği göstereceklerdir. 

Kish; Erin'e doğru döndüğünde az önceki bilmiş tavırlarından eser kalmamıştı. Tüm sevimliliğini yüzüne yansıtarak; "Lütfen" dedi; -Birlikte kulübelerine yiyecek koyabilir miyiz?

Kisho ve Erin kulübelere doğru koşarken, Elsa, Bay Ball'ın yüzüne baktı;

-Gördüklerinizden sonra hala daha size bir şeyler anlatmamızı istiyor musunuz efendim?

Bay Ball burnunun ucundaki sineği kovarmış gibi elini salladı. Gülümsedi, başını yukarıya doğru kaldırdı;

-Hayır yavrum. Zaten daha fazlasını da anlatsanız anlayabileceğimi hiç sanmıyorum.

Birileriyle karşılaşmamak için çabucak işlerini bitirip malikaneye geri döndüler. Kapıyı kapatalı iki, üç dakika olmuştu ki, bahçedeki çakıl taşlarının, araba lastiklerin altında ezilişlerinin sesini duydular.

George Ball hemen ayna kapıyı açtı;

-Hadi çocuklar, kapıyı içerden kapatın.

Oda hepsini alabilecek uzunluktaydı. Kütüphaneyi gösteren cam; neredeyse aşağıya kadar indiği için ayakta durmadan, içeriye girenleri görebileceklerdi. Çocuklar, rahatça koltuğa oturup bacaklarını altlarına aldılar ve beklemeye başladılar.

Egor; camın arkasındaki odayı incelerken "tabi ya" dedi;-Bu odayı hatırladınız mı çocuklar?

Nicholas; diğerleri gibi Egor'un düşüncelerini hemen algılamıştı.

-Evet Bay Ball'ı hologramda gördüğümüz oda değil mi?

-O gün bu oda ne kadar karanlık ve kasvetliydi, şimdiyse insanın, o kitaplara gömülü veresi geliyor.

Yafes, oturduğu yerde dikleşti;

-Susun odaya biri girdi.

Odaya giren adam belli ki, Bay Ball'ın can dostlarından biriydi. İçeriye kolları birbirlerinin sırtında, samimi bir şekilde girmişlerdi.

Noah; yerinden kalkıp burnunu cama dayadı.

-Başının çevresindeki mavi ışık neredeyse tüm vücudunu sarıyor. Bu adam temiz arkadaşlar.

George Ball, konuğuyla bir şeyler konuştuktan sonra dışarı çıktı ve çocukların olduğu odanın ayna kapısını çaldı. Galal hemen kapıyı açtı.

-Çocuklar Sophie Johnson'u sormuştunuz ya, maalesef şu anda hastanedeymiş ve durumu da iyi değilmiş. Yarın ilk işim onu ziyaret etmek olacak. Eğer gelmek isterseniz!

Konuklarının geldiğini duyuran zil çalınca verilecek cevabı beklemeden sonra konuşuruz anlamında elini sallayıp kapıyı açmak için odadan çıktı.

-Bu kadın; listemizde, George Ball'dan sonraki sıradaydı. Hatırladınız değil mi?

-Yani ona da zarar verilmiş olabileceğini mi söylemeye çalışıyorsun Yafes.

O dakikadan itibaren, konuklar art arda gelmeye başladılar. Çocuklarda konuşmayı bırakıp dikkatlerini odaya yönelttiler. Noah; renkleri söylerken oda durmadan kalabalıklaşıyordu. Nihayet Bay Ball koltuğuna oturarak toplantıyı başlattı.

-Şu anda içerdekilerin on birinin kafalarının etrafındaki renk yeşil. Bu etki altında olduklarını gösteriyor.

-Bu adamların kafalarıyla oynanmamış. Sadece olumsuz davranmaları için düşünce yerleştirilmiş.

-Bakın bakın Bay Ball şimdi onlardan biriyle konuşuyor.

Murat Can yerinden fırlayıp kırmızı düğmeye bastı.

Birden odayı Bay Ball'a cevap veren adamın sesi doldurdu.

-Çabalarınızın sonuç vereceğini sanmıyorum. Gereksiz risklere girmek çok manasız. Dünyayı kurtarmanın görevlerimiz arasında olduğunu sanmıyorum.




UFUK ÜLKESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin