39.BÖLÜM
YÜREKLERİ DAĞLAYAN RASTLANTI
Kadın zaferinin tadını çıkartmak ister gibi kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı, gülümsedi;
-Tabiki; Adı! Adı! Adı şeydi! Ama nasıl olur? Bildiğimi biliyorum ama hatırlayamıyorum. Ne görüntüsü nede adı, gözümün önünde canlanmıyor. Bu nasıl olabilir?
-Kendinize yüklenmeyin. Ne yazık ki o kısım beyninizde karartılmış. Hatırlamanız mümkün görünmüyor.
Kisho; söylemeyi unutacakları korkusu ile araya girerek "ayrıca efendim" dedi; -Size "bizden kimseye bahsetmeyin" desek bile dinlemeyeceğinizi biliyoruz. Ancak unutmayın yeni komadan çıktınız. Anlatacağınız her şeyi hayal ürünü kabul edeceklerdir hatta sizi delirmiş bile zannedebilirler.
Murat Can avuçlarını açtı. Kadına göz kırptı;-Kardeşim haklı! Tercih size kalmış. Lütfen bir an önce toparlanın. Ülkenizin size ihtiyacı var.
Kadın gülümsedi, bir eliyle Murat Can'ın elini tutup sıkarken diğer elini dudaklarına götürerek çocuklara öpücük gönderdi.
-Çok sıcak ve sevecen bir halim olmadığının farkındayım. Ancak uzun zaman iş hayatında kalmak insanı böyle sertleştirebiliyor. Hepinize minnettarım. Teşekkür ederim. Lütfen şu halime bakıp beni hafife almayın. Neye, ne zaman ihtiyacınız olursa bana gelin. Sizin için cinayet bile işlerim.
Murat Can ve Sophie Johnson konuşurken; çocuklar ve yoldaşlar bir araya toplanmıştı. Galal, Bay Johnson'a"beş dakika sonra içeriye girebilirsiniz" mesajını gönderip kapının kilidini açtı.
Çocuklar yavaşça yoldaşlarına tasmalarını takıp, ucunu bileklerine geçirdiler.
-Bayan Johnson içinde bir koruma ayarlamamız gerekiyor mu?
-Beynini yassıltanın onu bırakma nedeni, ölmüş olduğunu zannetmesi. Başında gardiyan olmamasından belli zaten.
-Ailelerimizin yanına dönüp son gelişmeleri öğrenmeliyiz. Sonrada irtibat kurup durum değerlendirmesi yapabiliriz.-Öyle sanıyorum ki tüm dünyayı dolaşmak zorunda kalacağız. Aslında bu çok güzel bir şey değil mi? Keşke sadece gezme amaçlı olsaydı.
Yafes ağzını, elinin tersi ile kapatarak uzun uzun esnedi;
-Hadi artık evlerimize gidip adam gibi bir uyku çekelim.
Hepsi, bir taraftan gülerken, bir taraftan da avuçlarını birbirine sürtüyordu.
UFUK ÜLKESİNDE KEDER
Öfkeli Güneş dünyanın çeşitli ülkelerinde oluşan karmaşayı, bir süre büyük bir zevkle takip ettikten sonra, sıkılıp tüm dikkatini ve nefretini dünyada yaşayan ikarus ailelerine yönelttiği için olan bitenle hiç ilgilenmemeye başlamıştı. Büyük bir sabırla durmadan insansıları araştırıyordu. Adamlarından aldığı her haberden sonra, hiç üşenmeden "bulduk" denilen yere gidiyor, elleri boş döndükçe de öfkesi artıyordu.
Öfkeli Güneş yine sonuçsuz bir ihbarla kendisini Amsterdam'da bulmuştu. Yarattığı korkunç kaostan çok az etkilenen ülkelerden biriydi Hollanda. Adamlarının,"burada" dediği mahalleye gidip inceden inceye araştırmış ancak kendisine verilen adresten, sadece altmış üstü yaşlıların oturduğu bir apartman bloğu çıkmıştı. Çevresini gözlemleyebilmek için uzun süre dar sokaklarda yürüdükten sonra kendini Dam meydanında buldu. Ortadaki yüksek platform üzerine yerleştirilmiş heykeli bir süre seyredip kenarındaki basamağa oturdu. Bıkkın ve yorgundu. Böyle zamanlarda yüksek enerji ile oluşturduğu, görünmezlik pelerinini veya korunma kalkanını kullanmak istemiyordu, çünkü kendisini apaçık ortaya çıkarma tehlikesi yanında bir ikarustan alabileceği sinyalleri de zayıflatacağını biliyordu.
Dikkatini insanların önünde uzun kuyruklar oluşturduğu binaya yöneltti. Kapının üzerinde kocaman harflerle "MADAME TUSSAUD" yazıyordu. Garip bir merakla, minicik bir an görünmez olup, kalabalığın arasından sıyrıldı ve içeri girdi. İçerisi enerji yaymayan, hareketsiz insanlarla doluydu. Öfkeli Güneş ilk kez böyle bir şeyle karşılaştığı için şaşırarak bu garip insanların yanına yaklaştı. Çevresine baktığında, enerji saçanların bu nesnelere dokunduğunu hatta sarıldıklarını gördü. Dokundu ve canlı olmadıklarını anladı. Yine minik bir an, kendisinden sonra içeri giren insanın beynine uzandı ve bu cansız bedenlerin ünlü insanlara ait heykel adını verdikleri, balmumundan yapılma doldurmalar olduğunu öğrendi. Başlayan video gösterisini izlemeye başladı. Birileri bu heykellerin nasıl yapıldığını anlatıyordu. Öfkeli güneş "çevrelerinde milyonlarca canlısı varken bunlara neden ihtiyaç duyuyorlar acaba" diye düşündü. Birden heykellerin arasından o çok tanıdık kokuyu aldı. Önce inanamadı sonra tüm dikkatini kokuya yönlendirince saklanmaya çalışan farklı enerjiyi algıladı. Görünmemek için kendini tamamen izole edip kalabalığın içine sokuldu. Gözleri tek yardımcısıydı. On dakikalık bir araştırmadan sonra, siyahi bir adamla kadın heykelinin yanında duran, ürkek gözlerle çevresine bakınan zayıf, sarışın kadını gördü. İnsansı görüntüsüne rağmen kokusu ve dalga dalga yayılan enerjisi onu ele veriyordu. Öfkeli Güneş" beni arıyor ama göremiyor" diye düşündü. "Burada olduğumu nasıl bilebilir ki"! Birden içeriye girerken ve arkasındaki insanın beynine uzanırken yaydığı enerjiyi düşündü. Minik bir andı ama belli ki kadın fark etmişti.
Sarışın kadın bir süre daha etrafı inceledikten sonra binadan hızlı adımlarla ayrıldı. Demirlere zincirlediği bisikletinin kilidini açıp bindi ve süratle kanal boyundan gitmeye başladı. İkarus şaşkındı. Ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini düşündü bir süre. Arkadaşına zihin mesajını gönderirken hala daha doğru yapıp yapmadığından emin değildi;
-Yarım saat önce müzede, iki kez, bizlerden birinin enerjisini yakaladım Kızıl Bulut!
-Emin misin?
-Kesinlikle. Bence bu Öfkeli Güneş.
-Öyle olsaydı sana zarar verirdi.
-Sanmıyorum. Bence ikimizi de istediği için beni rahat bıraktı. Koşa koşa senin yanına geleceğimi düşünüyor olmalı.
-İyi de bir başka ikarus'un daha burada olduğunu nasıl bilebilir ki?
-Yapma dostum! Gezegenlere özellikle dünyaya mutlaka çift olarak gönderildiğimizi bilmiyor olabilir mi?
-Haklısın. Hemen buraya gelmelisin. İkimiz birlikte onu ikna etmeyi başarabiliriz
-Bisiklete bindiğim an benimde düşündüğüm ilk şey yanına gelmekti. Ama onu ikna etmemiz imkansız Kızıl Bulut. Dört insanı gözünü kırpmadan öldürdüğünü unuttun mu?
-Lütfen Ilık Rüzgar, düşündüğünü yapma. Buraya gel. Bir çözüm yolu buluruz.
-Bu işin tek çözümü var. Sen hemen bizimkilerle irtibata geç ve kaç. Onun arkamdan geldiğini hissediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UFUK ÜLKESİ
Ciencia FicciónAleda; adamın başının arkasına geçti. Ellerinden çıkan ışınlar bu kez tamamen ateş renginde ve çok daha yoğundu. Beş saniye sonra zavallı inlemeye başlamıştı. Aleda'ın zihninde; kafanın; dümdüz edilmeden önceki beyin kıvrımları canlanıyordu. Işınlar...