Hayat hep acımasız olmak zorunda mı?
Benim hikâyem daha küçük bir bebekken başladı. Daha masum bir bebekken tanışmıştım hayatın merhametsizliğiyle.
Bir bebek düşünün iki sandalyenin ortasında masumca uzanan ve ağlayan bir bebek. Dışarıdan ağlayan bir bebek gibi gözükse de gerçekte korkudan ağlayan bir bebekti. Korkuyordu. Yalnızlıkla tanışmıştı daha nefes almadan. Maviş gözlerinde hüzün vardı. Ellerini tavana kadar uzattı. Dışarıdan hareket etmek isteyen bir bebek gibi gözükse de aslında sevgi dolu yıldızlara ulaşmak istercesine ellerini uzatıyordu. Her seferinde avuçlarının arasından kaçıyordu.
Bir bebek düşünün yine. Etrafında pervane sanki insanlar. Daha nefes almadan sevgi dolu yıldızlarla tanışmıştı. Renksiz gözlerinde mutluluk vardı.
İki sandalyenin ortasındaki bebek ben olayım, sevgi dolu yıldızlarla tanışan bebek hayatımı çalan kardeşim Savaş olsun!
Yıllar geçti, zaman aktı. Konuşmaya başladım. İlk kelimem yalnızlıktı. Doğuşum gibi. Gözlerim bir tarafa takılı kaldı. Savaş'ın anneydi ilk kelimesi. Doğuşu gibi mutluluktu(!)
Yürümeye başladım aylar sonra. Her engelde tökezledim, düştüm. Hayat düşürdüğü gibi kaldırmadı tekrar beni. Zorladım kendimi. Gözlerim yine bir yerdeydi. Savaş tökezlemeden yürüyordu. Tökezlese de hayat düşürmediği gibi kaldırıyordu tekrar. Yıllar geçti. asi bir çocuk oldum. Aynanın karşısına geçtim. Hayat birinden alıyordu birine veriyordu. Kapkara gözlerimde nefret vardı. Hayat benden maviyi çaldığı gibi sevgiyi de almıştı. Gözlerim yine bir yere takıldı. Savaş'ın maviş gözleri ne kadar mutluydu. Aynadan gördüğüm o mutlu gözler beni içten içe kaplayan bir duyguyu etkin hale getirmişti. Aynayı parçalamak istedim. Âmâ canım yanardı dimi. Kalbim zaten paramparçaydı. Yıllar geçti. Yalnızlık ilk kelimem gibi son nefesim olacaktı sanki. Kalbim parçalanmaktan tuzla buz olmuştu. Kapkara gözlerim öfkeden alev almıştı. Aynalar beni daha beni daha öfkeyle dolduruyordu. Çünkü aynalardaki yansıma kadar gerçekti paramparça kalbim. Yine yıllar önceki gibi aynayı kırmak istedim.
Ama yine canım yanardı dimi. Bu hayatta galiba tek suçum bu ailenin öz kızı olmaktı. Kulaklarım birisinin tiz çığlıklarıyla doldu. Kulaklarımı dolduran bu sesle ıssız çekildiğim bu köseden kalktım ve sesi takip ettim. Evin uzun koridoruna doğru yöneldim. Koridorda yankılanıyordu ayak seslerim. Evin bahçeye açılan kapısından çıkıp bahçeyi kaplayan havuzun başına geldim. Savaş. Hareketsiz bir şekildeydi. Kurtarmalı mıydım onu?
Ama yapamazdım. Kalbim kırılırken beraberinde merhameti ve sabrı öğretmişti. Hareketsiz duran bedenini havuzdan çıkartmak için suya havuza atladım. Soğuk su bedenimi titretirken onu kollarından tutup çıkarttım ve yere doğru yatırdım. Bir sesle irkilip yüzümü oraya doğru çevirdim. Birisi bana bağırıyordu. Önüme gelen ıslak saçlarımı çekerek daha iyi bakınca annem olduğunu gördüm.- Oğluma ne yaptın? Hesap sorar ve endişeli bir ifadeyle bana bağırıyordu. Ben ise ona sadece ona anlamsızca bakıyordum sadece.
Taki sert bir tokat yiyinceye dek. Refleks olarak elimi yüzüme götürdüm. Kızaran yanağım acımıyordu ki sadece kalbimi kırıyordu.Gözlerim dönmüş bahçede sağ sola gidiyor geri dönüyordum. Ve avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Paramparça kalbimin öğrettiği sabır kuralını çiğniyordum şu dakikalarda.
- Oğlun mu? Pardon ama karşındaki öz kızın kucağındaki ise bir tane katilin oğlu.
Sesim gitgide yükseliyor, ara sıra saçlarımı çekiyordum o ise gözlerini açmıştı. Bizi dinliyordu Aynı hayatımı çaldığı gibi.
- Sen ne diyorsun ANNE!!
Diye bağırmaya başladı öz annem.- Doğru değil mi ben senin öz kızınım o ise bir katilin oğlu.
Onun duyması için bağırıyordum.Bir umutla yaşlı gözlerle babama baktım. Ona baktığımda eliyle kapıyı işaret ediyordu öz babam. Ve o ağızından dökülen git kelimeleri beni içten içe bitiriyordu.
- Giderim ama gelmem bir daha bu cehenneme. Kelimelerim ciddiydi ama sesimde biraz kırıklık vardı.
O mavi gözleriyle bana bakıyordu. Bütün gücümle onun yanına gidip yanına eğildim. İşaret parmağımı ona doğrulttum. Yıllar önce yapılması gerekeni şimdi yapıyordum aslında.
- Sen bir katilin oğlusun ben ise bu şahısların öz kızıyım. Bunu bil de yaşa.
Dedikten sonra odama doğru koştum. Bir bavula eşyalarımı doldurup evin uzun koridoruna doğru ilerledim. Yine ayak seslerim yankılanıyordu. Evin bahçe kapısına geldiğimde her zaman açtığım bu kapı bir daha gelmemek üzere açıyordum. Kafamı arakaya doğru çevirdiğim. Yalnızlıkla dolu anılarım arsında sadece bir kapı vardı. Ve hiç düşünmeden açtım o kapıyı. Sonra Yalnızlıkla dolu anılarıma sertçe kapıyı kapattım. Amansızca koşmaya başladım. Özgürlüğüne kavuşan bir kuş gibi uçmaya başladım. Elimde bir bavulum, cebimde hayallerime nakşettiğim geminin fotoğrafı, gözlerimde öfkeden alevlenen ateşin yerini bilmediğim bir duygu almıştı. Galiba adı mutluluktu. Biraz yürüdükten sonra çimenlere uzandım. Bebekken söylediklerine göre elimi tavana doğru kıldırıyormuşum. Şimdide bebekken yaptığım gibi elimi uzattım sevgi dolu yıldızlara. Ben geçmişin pençesinde ürkek bir ceylanım. Ben adım gibi küllerinden yeniden doğmak isteyen bir kuşum. BEN ACİZLİĞİMİN MAHKÛMUYUM. Yalnızlık ilk kelimem gibi son kelimem asla olmucaktı. Aslında şimdi başlıyor benim hikâyem. Yalnızlıktan öte sevgi dolu yıldızlarla...
++++++
YAZIM YANLIŞLARI OLABİLİR.ÇOOK ÖZÜRDİLERİM.TEKNİK ARZA YÜZÜNDEN YAZDIKLARIM SİLİNİYORDU.UMARIM BU KADAR ZORLUKLARDAN SONRA YAZDIĞIMI BEĞENMİŞSİNİZDİR..
BEĞENMEYİ UNUTMAYIN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Pençesinde #wattys2016
Roman pour Adolescents"Hayat hep acımasız olmak zorunda mı ?" Evet öyleydi aynı benim hikayemde yaptığı gibi. Benim hikayem ne mi derseniz? Benim hikayem nefret ile alev alan buzulların rengindeydi onun gözleri gibi .Taki bilmediğim bir rengin olduğunu öğreninceye dek...