Bölüm 17

898 91 54
                                    

 -Kevin'ın Ağzından-

 "Biraz sakin ol Walter. Buralardadır."

 "Ona odadan dışarı çıkmamasını söylemiştim Kevin!" En az yarım saattir Afrah'ı arıyorduk. Bakmadığımız yer kalmamıştı. Walter iyice deliye dönmüş sağa sola sataşıp duruyordu.

 Tam o sırda Anna koşarak yanımıza geldi. Soluk soluğa kalmıştı.

 "Noldu Anna, iyi misin?" dedim yanına yaklaşırken.

 Ellerini dizlerine dayayıp biraz soluklandı.

  "Afrah... Afrah kaçtı. Arkasından koştum ama yetişemedim. Özür dilerim Walt. Ona bir türlü engel olamadım."

 Walter'ın gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu.

 "Olamaz." diye fısıldadı.

 "Anna yanlış görmüş olamaz mısın?"

 "Hayır. Gözlerimle gördüm. Çölün ilerisinde bir araba bekliyordu. Ona binip kaçtı."

 Walter hiçbir şey söylemiyor öylece bakıyordu.

 "Walt iyi misin?" deyip omuzuna dokundum. Elimi sinirle itti.

 "Bu yaptığına çok pişman olacak! Beni kandırmak neymiş ona göstereceğim!"

 "Bak bence o bizi bırakıp..."

 "Kapa çeneni!" Hızla arkasını dönüp yürümeye başladı.

 "Hazırlan Kevin Doha'ya gidiyoruz."

 -Afrah'ın Ağzından-

   Nefes nefese birden gözlerimi açtım. Gözlerimi açar açmaz etrafıma şaşkın şaşkın bakmaya başladım. İçerisi kapkaranlıktı. Sadece ileride ki kapının altından hafif bir ışık geliyordu. Korkuyla koşup kapıya vurmaya başladım. 

 "Çıkarın beni buradan!"

 "Kimse yok mu?" 

  Korkuyordum.

 Komutanın beni kaçırdığı gün bile bu kadar çok korkmamıştım. 

 Ne kadardır buradaydım? İçerisi çok karanlıktı. Ne bir cam ne de aydınlatacak başka birşey yoktu.  Sadece kapının altından gelen zayıf bir ışık vardı. 

 Yere oturup beklemeye başladım. Nasıl olsa komutan beni kurtarırdı burdan. Beni bırakmayacağına söz vermişti. Sözünü tutardı değil mi?

 Uzun bir süre hiç kımıldamadan oturdum. Dışarıdan en ufak bir ses dahi gelmiyordu. Beklemek beni çıldırtıyordu. Tam ayağa kalkıp tekrar kapıyı yumruklayacakken dışarıdan anahtar sesi geldi.  Sessizce geriye doğru gidip kapıdan uzaklaştım. Kapı açıldı. Kimin geldiğini göremiyordum.

 "Afrah." Diye fısıldadı içeri giren kişi. Bu ses hiç yabancı değildi.

 "Verda?"

Hızla gelip sarıldı. "Afrah Allah'a şükür iyisin." 

Bende ona sarıldım. "Çok şükür." dedim.

 Omuzumum ıslandığını hissetmemle Verda'nın omuzlarından tutup yüzüne baktım. 

 "Ama sen neden ağlıyorsun?"

 Uzun bir süre ağlamaktan konuşmadı. "Ben.. ben seni koruyamadım. Özür dilerim Afrah. Babama çok yalvardım yapmaması için.  Ama dinlemedi. Emrini verdi."

 "Ne emri verdi? Verda hiç birşey anlamadım. Düzgünce anlat şunu. "

"Babam vatana ihanetten infaz emrini verdi."

 "Ne?"

 Bu sefer daha şiddetli ağlamaya başladı. Dizlerimin bağı çözüldü birden. Yere oturdum. Eğer oturmazsam ayaklarım beni taşımayacaktı.

 "Ne zaman? " dedim sesim titreyerek. 

 "Afrah...." dedi ağlayarak. 

 "Verda söyle!"

 "Sabah namazı kılındıktan sonra." Dedi zoraki. 

 Ve birden Katar müezzinin sesi kulağımı doldurdu.

 "Bu sabah ezanı mı Verda?" dedim sakice. 

 Yanıma oturup bana sıkı sıkı sarıldı. 

 "Demek bu fani bedenin üzerine okunacak olan son ezan." 

 Verda cevabını daha çok ağlayarak verdi bana.

 İşiteceğim son ezanı bitmemesini dileyerek dinledim. Çok garip okunuyordu. Sanki müezzin de biliyordu son ezanım olduğunu. 





KıtalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin