Lulu göğsüne yüz üstü bir şekilde yatmışken, sessizce uyumaya devam ederken ve parıltılı kahverengi gözlerini örten göz kapakları titreşirken Sehun gülümsemeye çalıştı. Hayatının herhangi bir döneminde bundan daha iyi bir sahne olabilir mi diye merak ediyordu şimdi. Muhtemelen cevap kocaman bir hayırdı. Her iki baş parmağını perisinin yanaklarını okşamak için kaldırdı.
Duvardaki saat gece üçü gösteriyordu.
Parmak uçları Lulu'nun yumuşak yanaklarında gezinirken uykusunun bölünmüş olmasını kesinlikle umursamıyordu. Bundan sadece yarım saat önce Lulu'yu rüyasında kendisini terk edip gökyüzüne yükselirken görmüştü ve Sehun ağlayarak uyanmıştı. Yaklaşık iki senedir beraber olmalarına rağmen Sehun'un ona beslediği duygulardan ve koruma içgüdüsünden hiçbir şey kaybolmamıştı. Basitçe, Lulu onun her şeyiydi. Gözlerini açtığında Lulu kanatlarını indirmiş bir şekilde göğsünde uyuyordu işte. Hiçbir yere gitmemişti.
Lulu'nun gitmesi halinde olabilecekleri düşünmek bile istemiyordu. Karanlığın en koyulaştığı yerde Sehun dibine kadar yalnız kalacaktı. Terkedilmişlik hissi soğuk bir rüzgar gibi çarpacaktı yüzüne çünkü Lulu'su olmayacaktı. Gözlerinde her zaman acı yüklü bulutlar olacaktı, biliyordu. Ay karşılardan bir yerden yükseldiği zaman, dalgaların kıyıya çarpıp ağladığı zamanlar, Lulu'su onun kollarının arasında olmalıydı. Elleri avuçlarının içinde olmalıydı. Kafasını hafifçe eğip küçük perisinin alnını öptü, yaşlar yanaklarını ıslatmaya devam ediyordu. Geri çekildiğinde dudakları kilitlenmişti. Titremeye başlayan ellerini perisinin pembeleşmiş yanaklarından çekti, onun beline sardı. Yüreği o kadar hızlı çarpıyordu ki Sehun perisinin bunu duyup korkmasından endişe ediyordu.
Kesinlikle hiç kimsenin Sehun'un Lulu'yu ne kadar sevdiğinden haberi yoktu, hiç kimse tahmin dahi edemezdi. Ona her baktığında içinde volkanlar tutuşurken, ormanlar yanarken kimse bir şey bilmiyordu. Hıçkırmamak için kendisini tuttu ama göğsü hareket ettiğinde Lulu kafasını kaldırmıştı bile. Sehun dudaklarını sertçe dişleyerek gözlerini kapattı, ıslak üst kirpikleri gözlerinin altındaki kirpiklerle birbirine girince her his artık daha berraktı.
"Appa.." Sehun çenesinde hissettiği küçük elle yüzünü daha buruşturdu. O kadar berbat hissediyordu ki bu hissin bir an önce geçmesi için dualar ediyordu.
"İyiyim aşkım." Sehun gülümsemeye çalıştı, gözlerini yavaşça açtı. Perisi kaşlarını çatmış, olan biteni anlamaya çalışıyormuş gibi kendisine doğrudan bakıyordu. "Appa neden uyandın?" Lulu ileri uzandığında şimdi saçları Sehun'un boynunu gıdıklandırıyordu. "Appa ağlıyor musun?!" Lulu inlercesine söylediğinde ılık elleri Sehun'un yanaklarında duruyordu. Sehun gözlerini tavana dikti ve kırpıştırdı.
"Appa kabus mu gördün? Eğer korkuyorsan bana söyleyebilirsin ben onlarla savaşırım! Kimse appamı korkutamaz!" Peri küçük yumruğunu yavaşça gövde gösterisi yapmak istermiş gibi havaya kaldırdı. Sehun burun çekişlerinin arasında yaşlı gözleri ona eşlik ederken gülümsemişti. "Appa?.." Lulu'nun titremeye başlayan ses tonu onun ağlayacağını gösterirken Sehun Lulu'yu sıkıca kavradı ve sarıldı.
"Hayır, hayır. Ağlamıyorum. Beni kimse korkutmadı aşkım. Senin de korkmanı gerektirecek bir şey yok." Sehun eğilerek dudaklarını sertçe perisinin saçlarına bastırdı. Fakat Lulu ağlamaya başladığında Sehun onu ağlarken duymaktan bir kez daha nefret etti. Ağlamasının tek suçu kendisiydi. Kuruntularına son verip tekrar uyumaya çalışsaydı Lulu hiç uyanmayacaktı. Ama her şeyden öte Sehun farkındaydı ki Lulu'suz asla yapamazdı, hayır.
"Appana bak, aşkım. Bak ben ağlamıyorum."
Lulu yavaşça kafasını kaldırdı, gözlerinin etrafı kırmızıya boyanmışken Sehun'un içi bir kez daha acıdı. "Ama... Ama ağladığını gördüm appa... Neden ağladın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my baby deer // hunhan
Fanfictioniddia ediyoruz; okuyacağınız en tatlış hunhan hikayesi!