Lulu, yılbaşı için aldığım devasa çam ağacını depoya kaldırırken küçük kollarıyla kucakladığı süslerle arkamdan uçuyordu. Yılbaşı ağacını çok önceden sipariş ettiğimde tam olarak yılbaşı sabahı gelmesini ummuyordum açıkçası. Fakat sabah Lulu gözlerini açar açmaz benim kollarımın arasından çıkmış ve salonun köşesine bıraktığım ağacın etrafında büyük bir keyifle dönüp durmuştu. Ağacı süslememiz de gerekiyordu, bir şeyler almak için dışarıya tek başıma çıkacaktım çünkü dışarısı oldukça soğuktu. Bundan dolayı Lulu'ya dikkatli olmasını söylemiştim. Ağacın dallarına asılıp duruyordu ve onun ağacı devirip altında kalmasını kesinlikle istemiyordum. Serçe parmak sözünü verdiğinde biliyordum ki beni dinleyip uslu olacaktı. Markete girdiğimde bir sürü abuk sabuk şey almıştım. Çam ağacının tepesine kocaman bir parlayan kar tanesi, iki tane kar spreyi, yapay şeker kamışları ve diğer süslere yüklü bir miktar para ödemiştim. Eve geri girdiğimde Lulu o aşık olduğum ince sesiyle şarkılar mırıldanarak ağacı süslememde bana yardım etmişti.
Sonunda ise yılbaşından sonraki sabah ağacı kaldırmaya karar vermiştim çünkü ağaçtan dökülen simler deyim yerindeyse parkelerimin içine etmişti. Depoya girdiğimde yapay çam ağacını odanın köşesine bıraktım ve nefes nefese kalmış bir şekilde ellerimi dizlerime koyarak hafifçe eğildim. Lulu büyük karton kutulardan birinin içine kucağındakileri bıraktıktan sonra tekrar uçarak benim omzuma hafifçe tutunmuştu.
Benim küçük sevgilim..
"Appa, su getirmemi ister misin?" Elleriyle çeneme dokunuyorken söyledi. Gülümseyerek ona döndüm; kahverengi gözleri hala, gece beraber geçirdiğimiz ilk yılbaşının etkisiyle canlı bir parlaklık gösteriyordu. Beraber dans etmiştik, sadece bir günlüğüne olmak üzere bir sürü sağlıksız şey yemiştik ve yine beraber oturup Felsefe Taşı'nı izlemiştik. Kucağıma kıvrılan Lulu'nun filmi anlamaya çalışırken gösterdiği mimiklere, Harry'nin ilk kez süpürgesine binerek havalanmasına karşı geçirdiği küçük şaplı şoka kıkırdamaktan kesinlikle filmi doğru düzgün izleyememiştim bile. Ve yine Harry'nin ilk Quidditch maçında Snitch'i ağzıyla yakalaması Lulu'nun oldukça garipsediği bir sahneydi mesela.
"Appa, Harry şimdi kusacak." Lulu ellerini ağzına kapatırken yüzünü buruşturmuş ve bana dönerek söylenmişti.
"Hayır kusmayacak." Defalarca kez izlediğim sahneyi bir kez daha keyifle izlerken cevapladım. Harry'nin karnını tutarak öğürmesi ve Snitch'i ağzından çıkararak ellerine alması sırasında Lulu kazağıma sıkıca tutunarak tekrar bana döndü.
"Iyyy, appa galiba ben kusacağım." Sanki ağzına limon tadı gelmiş gibi yüzünü ekşitirken homurdanmıştı. Kahkaha atarak perime daha da sıkı sarılmış, ayaklarımı koltuğun önündeki sehpanın üzerine atarak karanlıkta filmi izlemeye devam etmiştik o gece. Beraber geçirdiğimiz ilk yılbaşıydı. Ne diyebilirdim ki? Noel Baba zırvalıklarına asla inanan bir çocuk olmamıştım, ailemle geçirdiğim yılbaşı sabahlarında hiçbir zaman özellikle istediğim bir hediye de olmamıştı onlardan ama Lulu bana Tanrı'nın gönderdiği muntazam bir hediyeydi işte.
"Appa, Kyungsoo'yu görmeye gidebilir miyiz? Onu çok özledim." Lulu gülümseyerek söylediğinde simlere ve kar spreyine bulanmış ellerimi çırptım ve havada salınan perimin beline ellerimi sararak onu kucağıma çektim.
Birkaç saat içerisinde Jongin'in oturduğu apartmana girmiş, kapısının önündeydik. Lulu kucağımdan uzanıp kızarmış minik burnunu çekerek zile basarken iç çekmekten başka bir şey yapamadım. Onu sıkıca giydirmeme rağmen hala perimin hasta olmaması için dua ediyordum. Kapı açılınca, ılık hava yüzümüze çarpmıştı şükürler olsun. Ayakkabımı çıkarır çıkarmaz hemen evin içine girdik. "Lulu!" Kyungsoo'nun üzerime doğru uçtuğunu fark etmemiştim bile. Öyle ki suratıma sertçe çarptığında acıyla inledim. "Kyungsoo!" Jongin homurdanarak bana uzandı ve suratıma yapışmış olan Kyungsoo'yu kendine çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my baby deer // hunhan
Fanficiddia ediyoruz; okuyacağınız en tatlış hunhan hikayesi!