4.Bölüm "Anlaşma"

19 2 3
                                    

Kafam bir o yana bir bu yana sallanırken büyük bir ağrıyla uyandım. Kafamın içinde büyük bir metro alanı inşa ediyorlardı galiba.
Yavaşça doğrulduktan sonra solumdaki Aksan'a baktım. Başım döndüğünde beni tutmuş, arabaya bindirmişti. Ona döndüğümde o da bana döndü.

"İyi misin?"

"Evet. Strese girdiğim zamanlarda başım döner."

Her zaman bu şeyi yaşamaktan sıkılır olmuştum. En son iki hafta önce bayılmıştım. Önceleri arada sırada olurdu. Geçtiğimiz yıldan itibaren -en zor zamanlarımda-  baş dönmelerim artmıştı fakat ben sadece psikologa gitmekle yetinmiştim.

"Hastaneye gitmemize gerek var mı?"

Oldum olası doktorlardan ve o hastane kokusundan nefret ederdim. Son üç yıldır ise önünden geçmeye bile tahammülüm yoktu. Kafamı hayır anlamında salladıktan sonra,

"Yapamazlar değil mi?"

"Neyi?"

"Şeyi işte."

Tam olarak söylemeye bile cesaretim yoktu. Onu sinirlendirmek istemiyordum çünkü en son babasına karşı sinirlendiğindeki gözlerini gördüğümden bu yana korkar olmuştum. Üstelik daha tam olarak tanışmıyorduk bile.

"Ne olduğunu söylemediğin sürece cevap alamayacaksın."

Arabayı sahilde park etmişti. Kafamı sağa çevirdiğimde buranın Çengelköy olduğunu anladım. Banklarda oturanlar, balık tutanlar... Herkes hayatının tadını çıkarıyordu benim de yapmak istediğim gibi. Bazen gerçekten şu eğlenme işine vakit ayırmam şarttı.

"Zorla evlendirirler mi yani?"

"Yapabilirler."

Hür irade diye bir şey vardı değil  mi? Aklıma ilk gelen şey nikah masasında 'hayır' demekti. Sonuçta reşit bir biraydim ve kendi kararlarımı kendim verebilirdim.

"Nasıl yapabilirler?"

"Bak, babamı tanımıyorsun, gerekirse kafamıza silah dayar yine de evlendirir."

Sanki az önce -ne kadar baygın olduğumu hatırlamıyorum-  babasına rest çekip odadan çıkan, bağırıp çağıran o değilmiş gibi sakince bana bunları söylüyordu.

"Yani kabul mü edeceğiz? Bu mu? Hayatımıza burunlarını sokmalarına izin mi vereceksin?"

Hafifçe tebessüm etti. O zaman fark ettimde insanlar gerçekten haklıydı, Aksan'ın gideri vardı, hemde fazlasıyla.

"Diyelim ki ikna ettik vazgeçirdik. Bu sefer en önemli kozlarını kullanacaklar, elimizdeki hisseleri almakla tehdit edecekler. En sonunda da beş parasız ortada kalacağız. Benim bir fikrim var."

Aksan zekiydi. Olayları en ince ayrıntısına kadar düşünmüş olmalıydı ki ezberlemiş gibi konuşmuştu.

"Ne fikri?"

Onun bu bilmiş bakışları kendimi aptal gibi hissetmeme neden oluyordu.

"Evleneceğiz."

Ne? Kabul mü ediyordu yani. Dalga felan geçiyor olmalıydı. 'Bön bön' suratına baktıktan sonra devam etti.

"Yani bir süreliğine," diyip durdu.

"Aklından geçenleri okuyabilme gibi bir yeteneğim yok Aksan, devam etsene."

Merakım tavan yaptığı anlarda bekletilmekten hoşlanmazdım ve Aksan tam olarak da şuan bunu yapıyordu.

"Bak şimdi, ne derlerse kabul edeceğiz ve nikah kıyılacak. Daha sonra kurulan şirketin hisseleri zaten bizim olacak. İşler yoluna girdiğinde de boşanacağız ve sen yoluna ben yoluna."

Mantıklıydı! Hemde çok mantıklı. Hayatta aklıma gelmeyecek fikirleri vardı ve bu benim onu kıskanmama neden oluyordu.
"Sonuç olarak ne kadar süre evli kalacağız?"

"6-7 ay. "
6-7 ay fazla değildi ya değil mi? Dayanabilirdim buna. Evet.

"Şimdi sonuç olarak ne yapacağız?"

"Evleneceğiz, Elçim."

O kadarını bende anlamıştım ama hala mantığımın el vermediği noktalar vardı. Evlenmek konusunda değil. Teyzemin benim buna tepki vereceğimi bile bile böyle bir işe kalkışmasını ve daha önce bana hiç bahsetmemiş olmasını anlayamıyordum. Hayatımda kan bağım olan tek kişi o ve ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok.

"Eve gitsem daha iyi olur. Sonra görüşürüz."

Kapıyı açmak için yeltendiğimde,

"Ben bırakırım, adresi söyle."

dedikten hemen sonra arkama yaslandım. Başım hala dönüyordu. Bunun sebebini bilmiyordum. Onu umursamayıp, evin adresini söyledim.

Yaklaşık yarım saat içinde evde olurdum. Onunla konuşup konuşmamak arasında kalmıştım ve açıkçası ne diyebileceğimi bilemiyordum. Kafamı sola doğru çevirdiğim anda gözlerini bana dikti. O sırada önüme döndüm. Düzenli olarak hayatımda oluşan pürüzlerden dolayı önümü göremiyordum. Hayat, her ayağa kalktığımda beni düşürmesini çok iyi biliyordu. Şu ana kadar her düştüğümde kalktım. Hiçbirinde elimi tutan birisi yoktu. Kalktım ama her defasında yıkılarak. Eski halimle kalkamadım. Her seferinde daha büyük bir darbe yedim. Umarım bu büyük bir darbe olmaz çünkü kaldırıp kaldıramayacağım konusunda emin değilim. Kafamı diğer tarafa çevirip cama yaslandım. Hava hafiften kararmış, serinlemişti. Gökyüzünde bir ışık vardı. Uzunca bakasın geliyordu, içime dolup taştı. Çok güzel, etkileyiciydi. Ben mi abartıyorum yoksa sadece ben mi inceliyordum bilmiyorum ama turunculukların yerini maviden laciverte doğru bırakması, güneşin tekrar doğma umuduyla batması... Bu süre zarfında sanırım gelmiştik. Sitenin önünde durmasını söyledim. İçeri yürüyüp hava almaya ihtiyacım vardı ve bu gün batımını kaçırmak istemiyordum.

"Teşekkür ederim Aksan. Ne yapabileceğimizi bilmiyorum. Neler olabileceğini kestiremiyorum, tamamen boşluktayım şuan da. Daha fazla konuşup saçmalamadan insem iyi olacak."

"Sadece bana güven. Elimden geldiğince bu işi kolay atlatmamız için çabalayacağım."

Aksan'ın konuşması bana güven vermişti. Bu işi halledebileceğine

inanıyorum.

  Önemli olan bu saçmalığın bitmesi ve hayatıma devam edebilmem. Henüz yirmi ikisine yeni girecek olan bir kızdım. Kendimden umudu kessem de benimde bir hayatım vardı. Paramparça, yıkılmış ve çaresiz hayallerim vardı. Kimseye anlatamadığım dertlerimde savaşmam gereken günlerim, saatlerim vardı. Bir kere yalnızlığa mahkum edilmiştim, toparlanamadım.

"Görüşürüz."

Arabadan inip yavaşça kapıyı kapattım.  Birkan adım attıktan sonra arabaya döndüm. Aksan elini kaldırıp kusursuz bir hareketle salladı. Bense yalnızca kafa sallayıp site girişinden geçtim. Birkaç adım attım fakat  gerisi gelmedi. Öylece  dikildim bir süre. Devam etmem gerekiyordu. Onun için...

Evlilik OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin