Dışarısı neredeyse eksi on derceydi. Titrememek için kendimi zor tutuyordum. Öğleden sonra olmasına ramen hava akşam vakitiymiş gibi çok karanlık ve sisliydi. Yavaş adımlarla karsımda duran eski eve doğru ilerliyordum. Kalp atışlarımı kulaklarımda hissedebiliyordum. İlerde tam belli olmayan bir ev vardı. Tam ev denemezdi daha çok bir malikaneye benziyordu büyük ve eski. Eskiden beyaz olmalıydı artık duvarlarında uzun bağ yapmış bitkilerle dolu kararmış korku filminden çıkmış bir eve benziyordu. Artık soğuktan ellerimi hissedemiyordum. Korkuyordum ama içimdeki korku hissi soğuktan hissetmediğim parmaklarım gibi bir duvarın arkasında kalıyordu. Eve yürümeye devam ettim. Ev çok eskiydi ve uzun zamandır kimse yaşıyormuş gibi görünüyordu. Nasıl bilmiyorum ama çok tanıdık geliyordu. Bu evde beni çeken bir şey vardı. Kapıya geldiğimde kapının üstünde anlayamadığım dilden yazılar olduğunu fark ettim kapının kolu kırıktı kapıyı yavaşca ittirdim. Arkamdan soğuk bir rüzgar esmişti bu hem ürpermeme neden oldu hemde kapının sonuna kadar açılmasına. Çok korkuyordum. Ama merakım korkumun önüne geçti ve ilk adımımı eski evin tahta zeminine attım. Tahtalar eskimiş ve ıslaktı. Garip bir koku geliyordu. Gözüme çarpan ilk şey büyük bir salon ve yanından üst kata doğru uzanan uzun geniş merdivenler oldu. Ev dökülüyor olmasına ramen merdivenler hala sağlam görünüyordu. En azından burdan öyle görünüyordu. Yavaş adımlarla ilerledim. Merdivenlere geldiğimde kendime neden buraya geldiğim sorusunu sordum. Ama kafamın içinde büyük bir boşluk vardı. Anlamsızdı. Merdivenleri çıkmaya başladım. Yaklaşık on beş basamak falan çıkmış olmalıydım. On yedi,on sekiz, on dokuz... Ve sonunda ulaşmıştım. Uzun bir koridor görünüyordu. Bir kaç tane oda görünüyordu ama kapıları kapalıydı. Telefonumdan flash açıp etrafa bakınmaya başladım. İçimden fare ya da büyük bir örümcek çıkmaması için dua ediyordum. Koridorun sonundaki odaya doğru yürüdüm uzaktan camdan gelen ışıkla görünen bir yatak vardı. İçeriye girdim duvarları incelemeye başladığımda tozlanmış ve kırılmış eşyalara dikkatlice baktım. O an anlamıştım. Burası benim eski evimdi. Hızlı bir adımla arkamı döndüm. Nefesimi tutmuştum. Sadece bir kuştu. Çırpınıyor eski kutuların arasından çıkmaya çalışıyordu. Yavaş adımlarla yanına yaklaştım. Tozlu kutuyu yavaşça ittim. Kutulardan biri yere düştü ve içindeki resimler, bi kaç ıvır zıvır eşya yere saçıldı. Kuş kafamın kenarından sıyırıp kırık camdan dışarı çıkmıştı. Yerdeki eşyaları toplamak için yere eğildim. Evet burası kesinlikle benim evimdi. Kutunun içinde benim eşyalarım ve fotoğraflarım vardı. Gözüme bir ayıcık takılmıştı, çok tanıdık geliyordu ama tam olarak çıkaramamıştım. Benim olduğundan emin değildim. Ayıcığı yatağın üzerine bırakıp kutuyu düzelttim ve yere düşen resimleri elime aldım. Resimlerde tıpatıp bana benzeyen bir kız vardı, o ben olamazdım çünkü fotoğrafta annemin sağ tarafında ben sol tarafında o çıkaramadığım ama bana çok benzeyen kız vardı. Küçük kardeşim Melike de olamazdı çünkü fotoğrafta annem hamileydi. Şaşkınlıkla fotoğrafa bakıyor kim olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Hızlıca diğer fotoğrafa geçtim ve yine. Yine ve yine o kız vardı... Hiçbir fotoğrafta gülümsemiyordu sanki benim zıt ikizim gibiydi. Fotoğrafları bir kenara bırakıp kutuyu daha çok karıştırdım. Yanmış bir kağıt parçası buldum sanki son anda ateşten kurtarılmış gibi gözüküyordu. Yarısı yanmış üzerindeki yazılar uçmuş görebilmek için kağıda iyice odaklanmam gerekmişti. Ama okuyamıyordum. Bu normal bir yazı bile değildi. Başka bir dilde yazılmış sembollerden oluşan bir yazıya benziyordu evin kapısında olduğu gibi. Kağıdın arkasını cevirdim eskimiş bir fotoğraf vardı. Ben ve küçük bir erkek çocuğu. Elimde olmadan bu kim demiştim kısık bir sesle. Şaşkınlıkla neler olduğunu anlamaya çalışırken sanki bir şeyler anımsadım. Gözümün önüne fotoğraftaki küçük erkek cocuk gelmişti parkta oturmuş arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. Bende ordaydım ama bu gerçek bendim gülüyor ve eğleniyordum. Eskiden oynamayı çok sevdiğim bir oyun oynuyorduk. KSYK (kaç saklan yada kovala) . Aramızdan bir kişiyi seciyorduk diğer kişiler saklanıyordu ve herkesi bulmaya calışıyordu. Kovalamaca ve saklanbaç karışımı bir oyundu. Koşmaya başladım. Küçük ben çok hızlı koşuyordu bu yüzden görüntüsü benden uzaklaşıyordu. Hızlı adımlarla ona doğru yürüdüm. Anılarımın içine girmiş gibiydim. Beni göremiyorlardı. Küçük ben durdu. Ağacın arkasındaki gölgeye bakıyordu. Yüzündeki gülümseme silindi. "Burda ne yapıyorsun" dedi kısık ama tatlı ve masum bir ses tonuyla. Ağaca doğru yaklaştım. Küçük korkunç kız "bende oynamak istiyorum" dedi. Fotoğraftaki erkek çocuk koşarak küçük benin yanına geldi. "Git burdan Rosa " diye bağırdı. Kız ağaacın gölgesine doğru geri adım attı. Kafasını aşağıya eğdi. Artık siyah saçları yüzünü kapatıyordu ağıcın gölgesiyle tamamen karanlık görünüyordu. Parktan çığlık sesi gelince küçük ben ve erkek çocuk koşarak parka gittiler. Oyun oynayan çocuklardan biri yerde yatıyordu. Fotoğraftaki cocuk ağlayarak diz çöktü,yerde yatan küçük kıza bakarak. Gözleri açık ağzından kanlar çıkıyordu. Sanki kendi kanında boğuluyormuş gibi. Bir anda başıma bir ağrı saplanmıştı. Kulağım çınlıyor ve bir ses duyuluyordu. O sırada bir şeyler olmuştu. Fotoğraftaki cocuk bağırıyor ve ağlıyordu. "Toprağı geri ver!"diye. Ses yükseldi artık görüntüler yoktu karanlık odadaydım. Hava neredeyse kararmış olmalıydı. Kulağımdaki çınlama yavaş yavaş artmaya başladı ve yere düştüm. "BİR DAHAKİNE BENİM OYUNUMDA BEN SİZİ OYNATIYOR OLACAĞIM."dedi. Çığlığım boğazımda düğümlenmişti. Ayağa kalktım fısıltılar geliyordu. Şu an sadece bu evden çıkmak istiyordum. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. Başım dönüyor ve fısıltılar artıyordu. Merdivenin yanında bir oda vardı. Fısıltılar ordan geliyor gibiydi. Yine merakıma yenildim ve kendimi odanın içine attım. Odanın içi boştu camın önünde büyük bir dolaba benzer bir şey vardı ve üstü tozlanmış bir örtüyle örtülüydü. Evdeki en temiz oda burası olmalıydı. Dolaba benzeyen seye doğru yaklaştım. Üstündeki örtüyü yavaşca çekmiştim ama hızlı bir biçimde açıldı ve etraf toz dumanına döndü. Elimi savurdum ve karsımda karşılaştığım şey beni benden aldı. Bu bir dolap değildi. Uzun büyük bir aynaydı. Kenarlarında desenler vardı. Eski ve değerli görünüyordu. Aynaya yaklaştım. Aynadaki ben değildim. Bana benzeyen kızdı. Ama benim gibi büyümüştü. Tıpatıp bana benziyordu. Gözleri,saçları, yüz ve vucut hatları. Elimi kaldırdım ve korkak adımlarla aynaya daha çok yaklaştım. Bu sadece benim aynadaki yansımamdı. Aynanın bir parcası kırılmıştı. Orta taraflarında bir yerdi. Yere eğilip kırık parçayı aldım. Ama yansımam olduğu gibi duruyordu. Yavaşça kalktım. Sinsi bir gülümsemeyle karşılaşmıştım. Yanılmıştım bu benim yansımam değildi. Aynanın içinde bana tıpatıp benzeyen bir kız vardı. "Beni hatırladın mı?"dedi sinsi gülüşünü hiç bozmadan. Şaşkınlıkla bakıyordum sadece. Yüzündeki sinsi gülümseme daha da artı ve kahkahalar arsında "seninle çok eğleniceğiz tatlım" dedi. Kahkahalar kulağımda yankılanıyordu.