Ardına sığmayan hislerim yağmurun dalgalara vuran sesiyle çarpışıyor adını duyduğum o an. Do Kyungsoo. Hayatımı kaplayacak hatta gelecekte dibe vurmamı sağlayacak isim olduğundan habersiz gözlerimi kırpıştırıyorum. Dakikalardır gözümü kırpmadan onu seyrettiğimden olsa gerek iki yaş dökülüveriyor yanaklarımdan.
" İsmimin bu kadar duygulu bir anlam taşıdığından bi haberdim oysaki" Kyungsoo'nun çatallanmış sesini duyuyorum. Ellerini ceplerine yerleştirmiş kalın siyah kaşları çatık bir halde söylüyor.
"e-efendim?" diyebiliyorum titreyerek. Şuan onu anlayamıyor, içinde bulunduğum ruh halinden dolayı kendi sesim içimde yankılanıyordu adeta. Kyungsoo bir adım atıp sağ omzunun üstünden bana bakarak
" İsmimi söyledim ve sen ağlamaya başladın. Tanrı aşkına hangi göt herif böyle ulu orta bir yerde ağlar! tabii gerçek bir erkekse"
Kyungsoo yan ağız bir gülümsemeyle yanımdan ayrılırken söylediğinde ağzımdan çıkan kelimelerin nereye gittiğini düşünmeden konuştum;
" Az önce kumsalda tek başına oturmuş küçük bir bebek gibi ağlayan biri mi söylüyor bunu? " ve başım yukarda, "üstelik ben ağlamıyordum, sadece rüzgardan gözlerim sulanmış"
diye uyduru verdim bir an.
('Sana okadar çok bakmışımki bir an gözlerimi kırptığımda yaşlar aktı') diyemezdim çünkü. Sesimin kararlılığı beni bile şok etmişti ama Kyungsoo'yu şok eden şeyin bu olduğu konusunda pekte emin olduğum söylenemezdi. Gözlerimi onun üzerinden çekip bakışlarını diktiği yere döndüm bende. Çok fazla gergin gözüküyordu. Hani küçükken annenizin ya da babanızın kızacağı bir şey yaparsınız ve sonra yatakodalarındaki altı kapaklı dolaplarının içine girer saklanırsınız ve orada bulunmaktan korkarsınız ya, işte o gergin his şuan Kyungsoo'nun bedeninden ve gözlerinden okunuyordu.
"Lanet olsun! "
Kyungsoo dişlerinin arasından söylediğinde ne olduğunu anlayamadan küçük süt beyazı bir el benim esmer kolumu zıtlığa aldırmadan kavradı ve koşmaya başladık. Deli gibi koşuyor, altın sarısı kum taneleri her yere ayak vuruşumuzda yağmurdan çamurlaşarak diz kapaklarımıza kadar çarpıyordu. Ben, şaşırmış olan bitenden bir haber Kyungsoo'nun arkasından koşuyordum. En sonunda, kumsalın bitiminden sağ tarafa doğru çıkan, dapdar, bir kişinin dahi kıt-kanaat geçebileceği duvarları yosunlarla kaplı, kasaba halkının değimiyle -aşk patikasına- attık kendimizi. Nefes nefese kalmıştık ve benim dilim tam anlamıyla damağıma yapışmıştı. Yavaş yavaş burnumdan soluyup kalp atışlarımın düzene girmesini bekleyemeden
" Neden kaçıyoruz? "
diye soruverdim. Kyungsoo tedirgin bir halde patikanın girişine doğru bakıyordu. Durmamıza rağmen hala nefes alış verişi kontrol altında değildi ve kalp atışlarını kazağının, rüzgardan havalanan bir perde gibi dalgalanışından görebiliyordum. Şaşkındım. Neden en önemlisi kimden böyle kaçıyordu? Merak tüm hücrelerimi sararken kalın dudaklarını yalayıp konuşmaya başladı;
" sana.git.demiştim."
nefes nefese söylediğinde yağmurdan ıslanmış kahküllerini geriye atarak patikanın girişine sabitlediği gözlerini bana dikti.
" neden kaçıyoruz dedim? "
bende gözlerimi onun gözlerine diktim. Tedirginliği gözlerinden okunuyordu. Sırtımı ıslak oluşuna aldıramayacağım kadar ıslak olan üst başımla yosun kaplı duvara yaslayarak devam ettim. Gözlerim hala gözlerindeydi.
" Seni bu kadar tedirgin eden şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum" dedim.
Kyungsooda sırtını benden bir kaç karış uzağa yasladı ve hafif bir iç çekişten sonra
" Bunun nedenini bilmek için bana fazla yabancısın"
gözlerini gözlerimden çekerek söyledi. Sol omzunu duvara yaslayıp bana doğru bir bakış attı. Baştan aşağı süzüyordu. Kendimi çıplak gibi hissetmiştim. Sanki üzerimde yağmurdan ıslanan gri sweetshirtüm ve siyah shortum yokmuş gibi. Bu hisle birlikte sweetshirtümün fermuarını en son raddesine kadar çektim. İmkanım olsa o an yüzüme kadar fermuarı çeker ayaklarım kıçıma vura vura ordan kaçardım. Ama kaçmadım. Bunun yerin, nerden geldiğini bilmediğim 16 yıldır bana pek uğramayan özgüvenimi sesime oturtarak konuştum;
" nedenini bilmek için fazla yabancıysam beni neden peşinden sürükledin? "
Şimdi şaşırma sırası ondaydı. Histerik bir gülüşle cümlemi söyleyip sırtımı dahada yasladım duvara. Kendimden emin havam bir anlığına bana uğramıştı ve ben bunu ona göstermek istiyordum. Kyungsoo duvarın dibine çömeldi. Yağmur dinmişti fakat hala az da olsa çiselemeye devam ediyor yüzümüzü dövüyordu. Ben ayaktaki istifimi bozmadım.
" Kaçtığım yani peşimden sürüklenme sebebin babamın adamları. Babam, diğer insanların babası gibi tüm gün çalışıp akşamları eve gelip ailesiyle akşam yemeği yedikten sonra yatıp uyuyan tiplerden değildir. Yani.. normal bir 'baba'nın yaşadığı hayatı yaşamıyor. Anlayacağın, kara işler..Silahlar düşmanlar falan filan. Böyle bir hayata sahip babanın tek oğlu olunca bir yabancıyla hatta yoldan geçerken gördüğün ipek böceği satıcılarından kızarmış ipek böceği alabilmek için bile konuşamazsın. " Kyungsoo'nun sözünü bitirmesini beklerken içimden şunları geçiyordum.
( "Aman Tanrım ipek böceği mi yiyorsun? Damak zevkine hayran kaldım! " )
ve tabiiki sadece içimden geçirmekle kaldım. Çünkü lütfen ama! şuan ipek böceği ya da onun bana bir şeyler anlatırken tshirtünün kollarıyla oynaması minik parmaklarının tatlılığı değildi söz konusu olan. Söz konusu silahlar ve düşmanlar ve bu sıcakta baştan aşağıya siyah giyinen adamlardı. Ciddi olmak zorundaydım. Oldumda. Bunun için sonra kendime çokça teşekkür ettim orasıda ayrı tabiii.
" Sözün kısası sende bir yabancısın. Ve bu benim kimseye anlatmadığım sırrım. ve benim seninle konuşmam demek seni sorgulamaları demek. Bunları kaldıramayacak kadar duygusal biri olduğunu düşündüm çünkü adımı söylediğimde bile ağladın "
sonlara doğru hafifce gülümsediğine yemin edebilirdim. Son imasının üzerinde hiç durmadan
" Sahilde ağlama nedeninde baban mıydı? " diye sordum pat diye. Kyungsoo çömeldiği yere oturdu. Bende onun yanına çömeldim bu sefer. Eşit bir halde konuşmak istedim onunla.
" Evet "
Tek bir kelime. Dudaklarının titremesine aldırış etmeden devam etti.
" Kumsalda ağlama sebebim babamdı.."
nedense içim burkulmuştu. Bir insanın babası yüzünden ağlaması.. Ben kendi yaşantımı düşündüğümde, hatrıma düşen tek şey babamla olan gülümsemelerimizdi çünkü.. Bir baba çocuğunun ağlama sebebi nasıl olurdu? Ben kendi kendimle içimle konuşuyorken bunları, Kyungsoo birden ayaklandı ve hızlı hızlı solumaya başlayarak
" Bu anlattıklarımı, beni, adımı her şeyi unut. Unutmalısın. Zaten bir daha karşılaşmayacağız..."
" Jongin " dedim. Ben "Kim Jongin. Ve sen Kyungsoo'yu asla unutmayacağım.."
Kısa bacaklarına inat, hızla patikanın sonuna doğru koşan, içimdeki kapıların büyük bir gökgürültüsüyle kapanmasına neden olan çocuğun arkasından söyledim. Ve ekledim.
" Ve biz bir daha karşılaşacağız."
" Çünkü Kyungsoo.."
" Çünkü burası aşk patikası. Ve burda birbirine sır veren insanlar bir daha ayrılmazlar.. Ve.. el ele ölürler.. "

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pain
Fiksi PenggemarYine canımı acıtıyor. Bir insan nefret ede ede sever mi bir insanı? Ben seviyorum. ve aynı zamanda nefrette ediyorum. Onun için kendimden vazgeçebilecek kadar ondan nefret ediyorum.