Sıradan bir yılbaşı bekliyordu yine beni. Yeni yıla 3 gün kalmış, ben hala kapalı balkonumda bir elimde mandalina diğer elimde kahvem ile beraber pencereden dışarıdaki insanları seyrediyordum. Karın göz alıcı o görüntüsü adeta bir gelinlik misali huzur kokuyordu. İnsanlarsa bu soğuk havaya aldırmadan diledikleri gibi geziyorlardı. Kimileri yalnız, kimileri sevgilisi ile, kimileri ise ailesiyle beraber yılın son günlerininin tadını çıkarıyorlardı...
Gözüm dışarıya kaymış gitmişti. Bir anlık irkilmeyle elimdeki kahveyi üzerime döktüm. Galiba şanslı günümdü ki, kahve çoktan soğumuştu. Üşengeçlikten dolayı, üzerine kahve dökülmüş pijamalarım ile dışarıyı seyretmeye devam ettim. Göz alıcıydı. Yapraklardan sarkan buz kristalleri bir tablo gibi duruyordu. Evlerin çatısındaki bacadan tüten dumanlar esrarengiz bir hava katıyordu. Evlerden yayılan yılbaşı ağacının ışıltısı ise insana huzur katmaya yetiyordu.
*
Şöminem balkonumu mükemmel ısıtmıştı. Anlık bir istekle sağ tarafımdaki raftan bir defter ve kalem çıkarttım. Bu güzel manzarayı kağıda dökmek istiyordum. Hala pijamalarım kahve kokuyordu... Biliyorum hala üstümü değiştirmeyerek igrençlik yapıyordum ama dikkatimi dağıtmadan da bu hoş manzarayı defterime karalamak istiyordum.
Önce insanları çizmeye başladım. O ilginç yüz ifadelerini, o deli dolu yeni yıl düşleri kuran o bakışlarını çizdim. Küçük bir çocuk yılbaşı için noel baba kostümü almış ve yılbaşını bekleyemeden onu giymişti. O çocuğun annesini çekiştirmesi çok tatlı görünüyordu. Onu da karaladım buz misali beyaz olan defterime. İnsanların ardından küçük kar kristalleri karaladım... Az da mutluluk kokan aşk taneleri çizdim. Biliyorum saat 00:00' da hepiniz "o" dediğiniz kişiden mesaj bekliyor olacaksınız. Küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. O mesaj gelmeyecek. O mesaj başkalarına atılacak. O yüzden eğlenmenize bakın demeyeceğim tabikide. O mesaj elbet gelecek. Umutsuzluğa düşmeyin. Hem ne derler umut hakkında bilir misiniz? "O gemi birgün gelecek." Ayrıca gelmese dahi siz atın, aşk gurur tanımaz...
*
Bir süre gözüm yine dışarıya takıldı.
Daha fazla kahve kokulu ayıcıklı pijamamla oturmamam gerektiğine karar verdim ve odama üstümü değiştirmeye gittim...
Odamın rengi siyahtı. Tavanda beyaz ve kırmızı loş ışıklarım vardı ve odaya ayrı bir hava katıyorlardı. Dolabım, kapının yanında odamın sol tarafındaydı. Yatağımsa çapraz koyulmuştu. Çarşafım "Supernatural" baskılı ve siyahtı elbette. Sağ taraftaysa kırmızı renkte 3 adet armut koltuklarım vardı. Koltukların üst tarafına tablo asmıştım. Güzel memleketim, İzmir'imin Kordon görüntüsünden oluşuyordu tablom. Tablonun yanında da hatıra fotoğraflarımı astığım küçük bir yere sahiptim.
Üzerimi değiştirmek üzere dolabıma yöneldim. Dolaptan peluş bir pijama aldım ve üzerime geçirdim. Üzerine kahve dökülmüş pijamamı lavaboya götürüp, çamaşır makinesinde yıkamak üzere odamdan çıktım. Lavabo odamın hemen yan tarafındaydı. Lavaboya girmeden önce kapı aralığından kırmızı bir ışığın süzüldüğünü gördüm...
*
Ailem 2 gündür evde değildi. Yılbaşı günü geleceklerdi. Yani evde yalnızdım. Öyle olmalıydım. O halde içeri süzülen o ışık da neyin nesiydi?
Daha fazla düşünmeden direkt içeriye daldım. Ya hayal görüyordum, ya da soğuk beni fazlasıyla çarpmıştı.. Gördüklerim karşısında buz gibi donmuştum. Zaten soğuktan donuyordum bir de üstüne şaşkınlığımdan dolayı donma olayı eklendi. Hoş.
Keşke içeride olan şeyler sadece kırmızı ışık olmakla kalsaydı. Küçücük bir lavabo nasıl olur da bu hale dönüşmüştü inanamıyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞÜMDEKİ DÜŞ #WattyTR2016 ■
FantasyYeni yıl için planlarım yoktu. Pijama, terlik ve televizyon temasını bu sene de işlemeyi düşünüyordum. Ne dışarıda kutlamak ne de insanların çekilmez o suratlarını görmek istiyordum. & Klasik bir yılbaşı geçireceğimi düşünmüştüm ki... Düşüncelerim...