ARALIK 1998
Ayça minicik gözlerini olabildiğince açmış dikkatle dedesini dinliyordu.Yaşlı adamın ses tonu küçük afacanı sakinleştiriyordu. Ayça gibi afacan yerinde durmayan bir kız çocuğu dedesinin etkileyici efsanelerini anlatmaya başlamasıyla adete süt dökmüş kediye dönüyordu.
Koltuklarda yerlerini alan tüm ailede dikkat kesilmiş Münir Dede' yi dinliyorlardı.Yarı yıl tatilini birlikte geçirmek için ailecek Bursa'ya kaymaya gelmişlerdi.Füsun hanım gülümseyerek başını annesine çevirdi. " Şu tavşana bak omma (anne) sabahtan beri inatla ağlayarak bu soğukta kar oynayacağım diye tutturup koltuktan koltuğa zıplayan o değil sanki benmişim gibi nasılda sakinleşti."
Büyük anne Sa-wol 'da güldü ve bakışlarını aşık olduğu adamdan torununa çevirdi."Sen de çok farklı sayılmazdın küçük hanım ." dedi o tatlı türkçesiyle.Küçük kız hemen kızgın bakışlarını büyükannesine çevirdi .
" Şşşştt sessiz olun halmeoni (büyükanne) duyamıyorumm." dedi sitemkar ve kızgın bir sesle.
Küçük kızın bu sözleriyle iki kadında sustu ve dinlemeye devam ettiler.
"Ayça annene mi bağırdın sen bakıyım." dedi babası şakacı bir tavırla.
"Hayır babacım tabi ki bağırmıyorum."
"İyi bakalım ben de öyle düşünmüştüm."
Ve yeniden herkes dinlemeye başladı.Büyükbaba ileride filmlere konu olacak eski bir ege efsanesi anlatıyordu .
"Sadece her dolunayda eski güzelliği, eski endamı, eski yakıcılığıyla Ege sahillerine çıkar, görünmez sazların eşliğinde çingene danslarını yapar, sonra da geldiği denize yürür, suların üzerinde, mavilerde kaybolur gider.
Bu yüzdendir ki, Ege sahillerinde yaban gülleri her dolunayda açar, ormanlardan çigan müziği sesleri gelir. Egenin sularında her günbatımındaysa, bir çirkin çingene kızının hayali belirir, ve bu hayal bulutlara vururdu..." diye bitirdi yaşlı adam hikayesini.
Küçük kız o günden sonra her dolunayda sahilde hikayedeki kızı aramış olsa da hiçbir zaman rastlayamadı.
------------------------------^_^--------------------------------
HAZİRAN 2015
Ayça yine erkenden gözlerini açtı.Tatilde olmalarına rağmen saat yedide erkenden uyandı.Daha tatillerinin ilk günüydü.Gözlerini tavandaki düş kapanına dikti.
"Bari bugün uyanmasaydım ama herkes uyuyordur şimdi ." diye hayıflandı içinden.Yatakta sağına döndü olmadı , soluna döndü olmadı artık bir kere uyandı mı uyuyamazdı zaten.Kalktı sessizce eşyalarını alıp duş almaya karar verdi. Arkadaşını uyandırmamaya çalışarak odadan çıktı .En azından biraz zaman geçer sonrada kahvaltıyı hazırlarım diye düşündü.
Ama geç kalmıştı. O duşa girdiğinde annesi uyandı ve kahvaltıyı hazırladı.Ayça mutfağa girdiğinde mis gibi tereyağlı omlet kokusunu içine çekti.Annesinin yanağına bir öpücük kondurup ."Günaydın güzeller güzelim ."dedi neşeli ses tonuyla ve hemen sofrayı kurmaya başladı.Birazdan arkadaşları uyanırdı.
Arkadaşlarıyla büyükannesinin Ayvalık Cunda'daki evine gelmişlerdi tatil için.Bu kız kıza geçiricekleri son tatildi belkide .Arkadaşlarından biri evleniyordu. Bu tatil onlar için bir nevi bekarlığa veda tatiliydi. Veda partisi onların dostlukları için çok ufak kalırdı.Yazın sonlarına doğru dostlarından biri evlenecekti.
Dört yakın dost üniversitenin ilk senesinde tanışmışlardı.Farklı bölümlerden olsalarda aynı yurtta kalmışlardı.İlk sene tanıştıklarından beri hiç ayrılmamışlardı.Tanışma hikayeleri çok komikti.Ayça ilk vizeler sonrası eve dönerken otobüs molasında tuvalet de kilitli kalmıştı ve kızlar ona yardım etmeye çalışırken otobüslerini kaçırmıştı. Sonradan otobüs dönmüştü ama kızlar hallerine gülse mi ağlasa mı şaşırmışlardı o dakikalarda.Otobüse bindiklerinde bir yandan güldüler bir yandan sohbete öyle bir daldılar ki eve geldiklerini anca muavin anons ettiğinde öğrendiler.