Herşey 17. yaş günümde başladı.
Annem, babam ve abim havaalanından doğum günüm için gelen kuzenim Oğulcan'ı almaya gidiyorlardı. O sırada annem ve babam yine kavga ediyorlarmış. Daha sonra tam havaalanının önünde bir kamyonet ile çarpışmışlar. Olayı birtek Oğulcan görmüş. Hemen beni aradı. Evi nasıl bırakıp çıktıysam, teyzemler ve dayımlar ne olduğunu anlamamışlar. Ben ise terliklerle evden fırlamış hastaneye doğru koşuyordum. Telefonum çalıyordu ama açamıyordum önümü bile zor görerek koşuyordum. Ağlamaktan nefes alamaz olduğumda kendimi Oğulcan'ın tarif ettiği hastanenin önünde buldum. Hemen içeri girip resepsiyona;
" Gonca, Murat ve Deniz Buluter'i görmek istiyorum!" Dedim.
Oradan bir ses adımı haykırdı;
"Okyanus! Burdayım gel!"
Dönüp adımı haykıran kişiye baktım. Oğulcandı. Normalde onu görünce deli gibi koşup sarılırdım. Yine öyle yaptım. Ama bu sefer çok sıkı sarılmıştım. Bana;
" Şşş! Ağlama tamam iyi olacaklar. Bilmez misin sen onları? Teyzem bırakır mı hiç seni? Baban vazgeçer mi senden? Hele o baş belası abin? Seni sinir etme fırsatlarını kaçırır mı?" Dedi.
Başımı kaldırıp ona baktım ve sadece;
" Umarım öyle olur." Diyebildim.
Bekleme koltuklarında beklemekten başka şansımız yoktu! Ve bu çok berbat bir durum. Yavaş yavaş teyzemler, dayımlar gelmeye başladı. En son ise en yakın arkadaşım olan Eylül geldi. Sımsıkı sarıldı bana. Kulağıma;
" Ben senin hep yanındayım!" Dedi. Gülümseyip;
"Biliyorum." Dedim. Oturduk. Hepimizin gözleri yaşlıydı. Kendimi boş, yanlız ve kimsesiz hissediyordum. Ki bu çok doğaldı. Çünkü ailem içeride ölümle savaşıyordu. Ben ise ellerim önümde hiçbirşey yapamadan oturmuş bekliyordum. Çıkan hemşire ise sürekli aynı sinir bozucu cümleyi kuruyordu;
"Durumları iyi değil. Ancak umudunuzu yitirmeyin."
Bu cümleyi 5. defadır söylüyordu. En sonunda kendime hakim olamayıp;
"Şu lanet ameliyat bitecek mi yoksa gelip ben mi bitireyim?" Dedim. Teyzemlerin ve Oğulcan'ın bana atmış oldukları o öfke dolu bakışları üzerimde hisseder olmuştum.
Yaklaşık 4 saat sonra doktor lütfedip içeriden çıktı. Tam umutla ayaklanmıştık ki aldığımız haberle yerlere çökmemiz bir oldu. Doktorun sesi kulaklarımda yankılanıyordu;
"Maalesef onları kaybettik."
Gözlerimden akan yaşın ve attığım çaresiz çığlıkların haddi hesabı yoktu. Artık boğazım acıyordu. Ki kalbimin acısının yanında bir hiçti. Susmuştum. İşte yine hissediyordum. Üzerimden gitmek bilmeyen yanlızlık hissi. Etraftaki insanların beni teselli etmesini istemiyordum. Sadece annemlerle birlikte bende ölmek istiyordum. Bundan sonra hayat boş ve anlamsızdı. Gelenlerin hiçbir önemi olmayacaktı. Gidenler en sevdiklerimdi. Doğum günümde ölmüşlerdi. Bundan sonra nefret edeceğim tek gün doğum günümdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN SEN TONU
Teen FictionAilesini trajik bir kazada kaybetmiş hayatı ellerinden kayıp gitmiş ama aşkına tutunmaya çalışan bir genç kız