Toprağın son derece etkileyici konuşmasından sonra gece pek de rahat uyuyabildiğim söylenemez açıkcası. 3-4 civarı kalktım. Günün en sevdiğim saatleri. Kahve içmek istemişti canım. Oğulcan'ıda uyku tutmamış olacak ki o da balkonda sigara içiyordu. Onu görünce yapılacak kahve sayısını hiç süphesiz 2'ye çıkardım. Kahveleri alıp yanında gittim. "Paşamız pek bir dertli görünüyor." Dedikten sonra yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. "Anlaması zor olmamıştır heralde prenses." Diye karşılık verince, küllüğü havaya kaldırıp sigara izmaritlerini saydım. 8 tane içmişti. "Şu 8 sigarayı ard arda yakmana sebep olan acıyı pek bir merak ettim açıkcası." Diyince anlatmaya başladı:
"Ferda, ayrıldık..." Mevzu baya bir derin gelmişti çünkü yıllardır süre gelen bir aşktı onlarki. Nedenini soracaktım, merak da etmiştim ama dışardan gördüğüm kadarıyla şuan anlatmaya pek müsait değildi. Kahveleri içtik. Güneş doğacakken odalara çekilip uyumaya karar verdik.
15:00
Saatlerce uyumuştum. Güne ortadan başlamıştım. Ee bir klasik olarak uyanır uyanmaz telefona bakardım. Yine aynını yaptım. Gelen onca mesaj ve bir iki aramanın içinde Toprağa dair hiç bir iz yoktu. Normalde her sabah beni arar, açmazsam mutlaka mesaj bırakırdı. İçim huzursuz olunca ben arayayım dedim. Ve duyduğum ses içime su serpeceğine, içimdeki yangını körükledi. "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz." Huzursuzca yatar halimi bozup yatağımın ucuna oturdum. Toprağa ardı ardına sayamadığım kadar çok mesaj attım. Ama hiçbir şekilde cevap yoktu. Kalktım, giyindim. Telefonu elimden bir saniye olsun düşüremiyordum. Toprağın sahildeki evine gidecektim. Koşar adımlarla çıktım evden. Ne oluyordu? Yine canımdan çok sevdiğim birini mi kaybedecektim? Buna tekrar dayanabilecek miydim? Bütünüyle bana huzur veren, çoğu zaman önceki hayatımı, acılarımı unutturup bana yaşadığımı hissettiren bir adamı mı kaybedecektim? Kafamda susturamadığım kalabalık düşünceler vardı. Sonunda klübenin önündeydim ve camdan Toprağın gitarını görünce rahatlamıştım. Kapıyı açtım yine kilitli değildi. İçeride bir adam vardı. "Siz kimsiniz?" Diye sorunca "Ben Can. Sanırım Toprağa baktın?" Dedi. "Evet. Onu gördün mü?" Dedim. "Ah, evet sen Okyanus olmalısın senin buraya gelebileceğini söylemişti. Eğer biraz vaktin varsa sana anlatmam gereken bazı şeyler var." Dedi. Başımı olumlu yönde sallayınca sahilde yürümeye başladık. Susuyor, konuşmuyordu. Öylesine bir suskunluk değildi ama onunki zor bir konuyu nerden anlatacağını bilemiyor gibi huzursuz bir suskunluktu. "Eee anlatmayacak mısın?" Diyince hafif bir öksürükle konuya girmeye karar verdi. "Bak Okyanus.. Anlatması zor ama elimden geldiği kadar nazik bir dille anlatmaya çalışacağım sonrasında ise verdiğim mektup sana herşeyi izah edecektir." Diye uzatınca "Artık şunu uzatmadan anlatsan." Diye hafifçe çemkirdim. Anlatacakları hoşuma gitmeyecekti. Ama dinlemem gerekiyordu. "Toprak... O gitti." Dediğinde sanki koskoca yabancı bir ülkenin ortasına hiçkimsesiz başı boş bırakılmış çaresiz bir çocuk gibi dizlerimin üstüne çöktüm. Elimden ne gelirdi? Ağlasam geri dönmeyecekti. Can beni teselli etmeye, sözünü tamamlamaya çalışıyordu. Ama onu değil dinlemek duymuyordum bile. En sonunda kendimi biraz toparlamış gibi oldum. Onu dinlemeye başladım. "Ben bu sabah saat 5-6 civarında Toprağı ziyarete geldim. Çok yakın arkadaşızdır biz. Bana sadede gideceğini ve senin buraya geleceğini söyledi. Ha birde sana bir mektup vermemi istedi." Diyip mektubu uzattı. Suratıma bakıyordu. Bende "Sanırım mektubu yalnız okusam çok daha iyi olacak." Dedim. Uzaklaştım koskoca sahili sonuna kadar yürüdüm. Kimsenin olmadığı köşesinde kayalara oturdum ve mektubu açtım. "Benim küçük Panda'ma" diye başlıyordu. Daha onu görür görmez ağlamaya başlamıştım mektubu nasıl bitirecektim? "Biliyorum şuan çok üzgünsün. İnan bende öyleyim. Ağlıyorsun belki? Ağlama diyemem ama lütfen benim için o güzel gözlerinden akmasın yaşlar. Ben kendimi affedemem. Biraz bencilce olacak belki ama sen beni affet olur mu? Gitmek zorudaydım. Senin canını yakmamak için bunu yapmak zorundaydım. Ben seni Devrim'i kaybettiğim gibi kaybetmeyi göze alamam Okyanus'um.. Canının yanmasına dayanamam. Ne olur kızma bana. İyi gelmeyeceğim sana. Ama sen bana o kadar iyi geldin ki; Onca zamandan sonra ilk defa seninle gerçekten güldüm ben. İlk defa birine sarıldığımda bu kadar hızlı attı kalbim. Sana sarılmak o kadar güzeldi ki, seni boynundan öpüşüm. Hatırlıyor musun? Bir defasında o güzel yüzünü avuçalarımın içine alıp öpmüştüm pembe yanaklarını. Nasıl mutlu etmiştin beni. Ayrılıklar acıdır benim güzel pandam. İşte bende tam bu yüzden gitmek zorudaydım. Senin acı bir ayrılık daha yaşamaman için. Biliyorum şuan bu yaşadığım ne peki diyebilirsin. Ve biliyor musun yine haklısın. Ama bu hafif güzellik. Biz seninle devam etseydik eğer herşey çok daha zor olacaktı. Ve ben senin sonun olamam. Şimdi benim için gülümse. Ve düşün. Yaşadıklarımızı, yaşamadıklarımızı birde lanet olsun ki hiç yaşayamayacaklarımızı. Beni affet.. Sana aşığım küçük Panda..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN SEN TONU
Genç KurguAilesini trajik bir kazada kaybetmiş hayatı ellerinden kayıp gitmiş ama aşkına tutunmaya çalışan bir genç kız