Sabah olmasına rağmen hava hâlâ tam anlamıyla aydınlanmış değildi.Her taraf sisle kaplanmış, beyaz bir örtü gibi kapatmıştı güzellikleri. Esila'nın her zaman ki gibi bugünde okula gitmesi gerekiyordu. Ama bugün oldukça keyifsizdi. Nedeni ise hava ne zaman böyle olsa Esila'nın başına birşey gelmesiydi. Mesela iki hafta önce hava böyleyken Esila merdivenlerden yuvarlanıp kolunu kırmıştı. Bugün ise yine aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordu. Annesi henüz uyanmamıştı. Babası ise bu günlerde işe erken gittiği için evden erkenden çıkmıştı. Esila on beş yaşında ihtiyaçlarını kendi karşılayabilen bir kızdı. Bu yüzden annesi uyurken onu hiç uyandırmaz, kendisi kahvaltısını hazırlayıp yerdi. Esila pijamalarını değiştirip, yüzünü yıkamak için banyoya girdi. Çantasını da alıp odadan çıktı. Kahvaltısını yapıp, bulaşıkları yıkadı ve okula gitmek üzere yola koyuldu. Okula vardığında dersin çoktan başladığını anlamış olacak ki hemen koşarak sınıfa girdi.
...
(Esila'nın ağzından)
Ders çoktan başlamıştı ve ben her zamanki gibi derse geç kalmıştım.Acaba bu defa hocaya ne hesap verecek tim. Geçen sefer kolumun alçısını aldırmaya gittim diye bahane uydurmuştum. Şimdi ise daha etkili bir bahane arıyordum. Hayat ne garip dimi? Geçen sefer ki kurtuluş bahanem şimdi yerine yenisini arıyordu. Uyduracak bir bahanem olmadığından doğaçlama yapmaktan başka çarem yoktu. Sınıfın kapısını çalarak açtım. Kapıyı açtığım da kimya hocasıyla karşılaştım. Okula her geç kaldığımda nedense hep bu hocaya denk geliyordum. Hoca hiç şaşırmamış yüz ifadesini takınarak yanıma geldi ve her zamanki şu öğretmenlerin klişe lafını söyledi.
-"Neredesin sen,neden gecikti, saatin kaç olduğundan haberin var mı?" gibi daha bir sürü şey. Tabi bunlardan sonra dinlemediğim için diğer dediklerini tam anlayamadım.
-"Hocam artık yerime geçebilir miyim?"dedim.
-" Geçerli bir sebep söylemeden bırak sırana geçmeyi, şuradan şuraya dahi gidemezsin." dedi.Bende hocamın dediği sözlere karşın hiddetle cevabımı verdim.
-"Hocam sular kesikti." bunu dememle bırakın gülmeyi bütün sınıf haykırdı. Tabi bende bıraksalar gülecektim ama ortam müsait değildi. Malum karşımda sinirden patlıcan gibi moraran kimya hocam vardı. Ben yerime geçerken "sevgili öğretmenimin"kulaklarından adeta duman çıkıyordu. Bana çok fena kızmış olmalıydı. Ben buna aldırmadan sırama geçip oturdum. Hoca dersi anlatmaya çoktan başlamıştı, ben ise olduğum yerde adeta titriyordum. Sanki sınıftakiler çölde ben kutupta kalmışım gibi. İçimde kötü bir his var. Kesin kötü bir şeyler olacak ya da sadece arada bir uğrayan şu tuhaf titremelerden biri de olabilirdi. Teneffüs zili çaldı ve ardından geçen birkaç saat içinde yedinci teneffüs zilini de duydum. Sıkıcı okul saatinin ardından eve gitme vakti nihayet gelmişti. Eve doğru yürürken telefonum son ses melodiyle âdeta ben burdayım der gibi çalıyordu. Hemen telefonumu arka cebimden çıkarıp yanıtladım. Arayan annemdi...
-"Tatlım"
-"Efendim anne"
-" Kızım sen şimdi çok bunalmışsındır, derslerden. Eve gelmeden istersen sahile in ve temiz hava al."
Çok tuhaf annem gerçekten gerekmediği sürece bana hiç böyle şeyler demezdi.
-"Kesin bunda bir iş var" dedim kendi kendime. Fakat bu konuyu biraz daha kafama takarsam biliyorum ki tedirgin olup bir şekilde hemen eve giderdim. Gerçekten nefes almaya ihtiyacım olduğuna karar verip, annemin çok doğru söylediğine kanaat getirdim ve sahile doğru yola çıktım. Sahile geldiğimde etrafta çok az kişi olduğunu gördüm. Zaten hava da epey bozmuştu. Her an yağmur yağabilirdi. Kendime boş bir bank bulup sessizliğin tadını çıkarmaya başladım. Gerçekten bu hava bana çok yaramıştı. Bir saat kadar sahilde oturduktan sonra yağmurun başlamasıyla beraber kendimi en yakın taksi durağına attım ve taksiyi beklemeye başladım.
...
Taksi birkaç dakika içinde geldikten sonra eve sonunda gelebildim. Taksi şoförüne parayı verdikten sonra taksiden inip evin kapısına doğru yürüdüm. Ama sanki bir tuhaflık vardı. Bu tuhaflığın sebebi kapının yarıya kadar açık bir şekilde karşımda duruyor olmasıydı.
-"Yeter artık! bu işten çok sıkıldım." diyerek büyük bir hışımla içeri girdim.
-" Anne, baba..." dediğimde ses gelmemişti. Fakat sanki iki adamın konuşmalarını duyar gibiydim. Sessizce odanın yolunu tuttuğumda iki adamı ellerinde silahla annem ve babamın karşısında dururlarken gördüm. Son anda ağzımı kapatarak yüzümdeki şaşkınlık ifadesini silmeye çalıştım. Elime yanımda ki sehpa da duran vazoyu aldım ve silahlı adama doğru ilerledim. Babam bunu görmüş olacak ki hemen telaşlandı. Babam eğer biraz daha bana bakmaya devam ederse adamlar beni fark edeceklerdi. Babama kaş göz ifadesi yaparak adamları oyalamasını istedim. Silahsız adam sadece konuşuyordu. Dinlemiyordum. Taki o cümleyi söyleyene kadar...
-"Benden aldığın onca parayı unutacağımı mı sandın? Tamam onu da geçtim, bir yıl oldu lan tamı tamına bir yıl. Ya parayı şimdi ödersin ya da burada birazdan karının önünde beynini patlatarak seni öbür tarafa gönderir, sonra da güzel karını evimde biraz misafir ederim. Anladın mı?" dediğin de elimdeki vazo kayarak saniyeler içinde tuzla buz oldu. Adamlar beni fark ettiğinde anladım ki bu benim için hiç de iyi olacağa benzemiyor. Tam bu sırada gözler benim üzerime çevrildi. Az önce konuşan adam büyük bir dikkatle beni inceliyordu. Elinde silah olan adam çoktan bana silahı doğrultmuştu zaten. Babam ise öylece yere bakıyordu. Adamın söylediklerini benim duymuş olmam ailem için büyük bir sıkıntı yaratıyordu sanırım. Adam kocaman kahkasından sonra yanıma yaklaşarak yeniden konuşmaya başladı.
-"Bir kızın olduğunu bilmiyordum, Murat."dedi babama bakarak.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAOS
Misterio / Suspenso-"Seni merak ediyorum Esila."dedi zorlanarak. -"Seni görmek istiyorum; gözlerin hangi renk mesela?gülerken kırışıyor mu kenarları? gamzelerin var mı mesela?, sevincin sığıyor mu? Saçların uzun mu yoksa kısa mı?Uzun olmasını isterim galiba. Nedenini...